Otuz beş kişi öldü. Söylemesi dile kolay, tam otuz beş kişi. Havadan yoğun bombardıman sonucu parçalanmış otuz beş insan bedeni. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda bunun yanlış istihbarattan kaynaklanan bir olay olduğunu kolaylıkla anlayabiliyoruz. Şu an AKP’yi bu durumdan dolayı suçlayacak kadar sığ düşünmüyorum.Aslında kimseyi suçlamaya niyetim yok. Sadece yanlışı doğruya çevirmek için en doğru gün olan Cuma gününün ne için heba edildiğini sormak istiyorum? “Ne yanlışı? Ortada yanlış yok” diyecek birinin olduğunu sanmıyorum. “Kürt eşittir terörist. Yanlış onlara karşı doğru olur. Her Kürt ölümü hak eder” cümlesini kullanacak birinin yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede var olacağını da sanmıyorum. Hüseyin Çelik dün yapması gerekeni yapmıştır. Bu onun hükümet adına gerçekleştirmesi gereken görevidir. “Suçluların cezalandırılacağı, örtbas etmenin söz konusu bile olmayacağını söyledi” Hüseyin Çelik kişisel olarak samimi olabilir. Fakat bugün samimiyeti göstermenin, kardeşliği kanıtlamanın gerektirdiği vazife (belki de Hüseyin Çelik’e rağmen) gerçekleştirilmemiştir. Sadece bu durum devlet kademesinde geçerli değildir. Durum alt kademe olan halkta da aynıdır.

Sponsor Bağlantılar

İki saattir bahsettiğim  yanlışı doğruya çevirme gününde neler yapılabilirdi? Nasıl olacaktı da ülkede tek beden yaratılacak, dinin etnisiteden öne çıkması sağlanacaktı? Anlatayım da dinleyin.

Eğer biz kardeşsek;

– Devletin alt ve üst kademesi bugün bir basın açıklaması yayınlar ve Cuma gününün dinimiz için önemini vurgular ve otuz beş Müslüman kardeşimiz için üzüntülerini samimi olarak ifade edebilirlerdi.

– Otuz beş insanın cenazelerine devlet erkanı tam kadro katılabilir, hatta askeriye de bir çelenk gönderebilirdi.

– Okullarda bir güne mahsus öğretmenlerimiz otuz beş kişi için öğrencilerle sohbet edebilir, batısıyla doğusuyla eğitim sisteminde bir kaynaşma yaratabilirlerdi.

– Diyanet Cuma hutbelerinde otuz beş kişi için dualar edilmesi talimatını verebilirdi.

– Hocalarımız bizim birleşmemizde en büyük katkıyı yapan dinimiz üzerinden halkların kardeşliğini, haksız yere insan öldürmenin cahillikten acizlikten ibaret olduğunu belirtebilirlerdi.

– Ülke genelinde Kardeşlik Yürüyüşleri düzenlenebilir, otuz beş kişinin ailesi ve şehit anneleri kol kola yanlışa karşı durabilirdi.

– Bir günlük yas ilan edilebilir ve kardeşliğin sözde değil özde olduğunu kanıtlamak için gün boyunca televizyonlarda gerçekleştirilen eğlence programları yasaklanabilirdi.

– Hükümet, muhalefet tek yürek olup Şırnak’ta bulunan otuz beş kişinin ailelerini ziyaret edebilirlerdi.

Türkiye tek bir vücut halinde cuma namazını kılabilir, hutbelerle otuz beş kişi anılabilir, dinin gereği olan doğru bir Cuma gününde tam anlamıyla yerine getirilebilirdi. Ve bu sayede Özde Kardeş olduğumuz bir kez daha kanıtlanabilirdi.

Fakat ne oldu?

– Televizyonda kalçalar sallanmaya devam etti.

– Cuma hutbesi dine değil siyasete yakışır bir cahillikten ibaret oldu.

– Yine canı yanan bağırdı. Canı yanmayan her zamanki gibi köşeye çekildi.

– Parçalanmış insan bedenleri acıyı tatmayanlar için kahvaltı yaparken alışkanlıktan seyredilen haberler arasına karıştı.

– Doğru yine ortada kaldı. Halkımız kutuplara ayrılarak konuşma geleneğini devam ettirdi.

– TSK, STK’lar, partiler basit cümlelerle sorunları geçiştirmeye çalıştı.

– BDP her zaman ki kurnazlığıyla ölü üzerinden ajitasyon yapmaya devam etti.

Bugün yaşananlardan (aslında yaşanmayanlardan) sonra “Biz kardeşiz” dersem adam bana … kardeşiz demez mi?