En Sevgiliye Şiirler, Kutlu Doğum Haftası ile ilgili şiirler…

ŞEFKAT PEYGAMBERİ!

Sponsor Bağlantılar

Efendim yoktun, vicdanlar sağırdı!
Kapalıydı basiretler ve gözler!
Diri diri kız gömmek ne ağırdı!
İnsan ki hep cehaletten tökezler!

Sen geldin aramıza bir nur doğdu.
Kapandı devri cahiliye birden.
İslam köle pazarlarını kovdu.
Kurtardı çocukları şirkten kirden.

Yetim büyüdüğün için mi bilmem?
Okşar tüm çocukları çok severdin!
Ondandır sana pür dikkat kesilmem!
Çocuk sevgisini bize sen verdin!

Bizlere gönderilen rahmetsin sen!
Ben ki rahmet peygamberiyim derdin!
Övülmüş Muhammed ve Ahmetsin sen!
Tüm çocuklara merhamet ederdin!

İlk örnek sevgin, Hasan’la Hüseyin!
Kâh omzundadır, kâh kucağında.
Onlar ki torun değil, göz bebeğin!
Ana kucağı, dede ocağında.

Her sözün sonsuz rahmettir, yağmur, kar!
Bin dört yüz yıldır yağar kalbimize!
Sözün sevgi pınarı gibi akar:
Merhamet edilmez merhametsize!

FATİHİNİ ARAYAN ŞEHİR!

Fatih ne söyler,bak yattığı yerde,
Der:Bizim olan ne var, hani nerde?
Ufku hazin tablonun ressamı kim?
Ülküm mazi, mazim hayal ellerde!

Ruh doğuya,beden batıya talip!
İstanbul ruhu,İstanbul’da garip!
Hamaset ki sahte,şehir muzdarip!
Bu,benim bıraktığım İstanbul’mu?

Miras bana İstanbul ihtirası,
Ben de size bıraktım bu mirası.
Fethe sembol Ayasofya’da yası,
Kim ki sürdürür, kavuşmaz yakası.

Destanlar hep tarihte mi yazılır?
Bu fikrin de bir gün kökü kazılır!
Yeni fetihlerin hissi sezilir!
Belki üç kıtada yine gezilir!

Yatıyorken bağrında nice beyler!
Yiğidim dinle,İstanbul ne söyler?
Gönlünü hep yar-yaranla mı eğler?
Genç, Fatih olmayı ne zaman yeğler?

İMAN

Fırtınadan kaçana liman!
Allah’a sığınana eman!
Asra yemin edilen zaman,
Hüsrandan kurtuluştur iman.

Şeytani nefes vesvese zan!
Şüphedir hep tevhidi bozan.
Dökülür yaprak yaprak hazan!
Böyle mi kurur ağaç bazen?

İman küfürle harpte kazan!
Kazan da cennetlere uzan!
Böyle hükmetmiş ferman yazan!
Küfürbaza ateşi Suzan!

SÜLEYMANİYE’DE  BİR  PADİŞAH

Şam’dayım Vahdettin’in mezarı başında,
Son padişah yazıyordu mermer taşında.
Talihsizin kabrinde hep düşündüm durdum,
Yaş akar diye gözlerime kepenk vurdum.
Sonra Osmanlı’nın hatırası canlandı,
Tarihi şanlıydı kalbim heyecanlandı.
Koşmuştu ataları fetihten fetihe,
İstanbul böyle yar olmuştu genç Fatih’e.
Sonra Kosova,Mohaç,Zigetvar,Kanije,
Daha ne Viyana’lar bekliyordu nice.
Papazının cübbesine sarığı tercih,
Başka şeye değil adalete müteveccih.
Tahakküm etmediler inancı,kelamı,
Vurdular beldelere mührü İslam’ı.
Böylece yüzyıllarca hükümran oldular,
Zulme hasım,mazluma uzanan koldular.
Koca Akdeniz,sanki göl olurdu bize,
Barbaros tayfasıyla indi mi denize.
Bir bir alındı üç kıtada onca toprak,
Akıncı geçince rüzgar gibi koparak.
Tevhiddi macun,tüm renkler,ırklar hem fikir!
Giremezdi araya, hiç bir nifak ve de kir!
Sünnetullahtı cümle faninin zevali,
Bitmekteydi Osmanlı’nın devri kemali.
Bir kere bozulmaya görsün hele sükun,
Fitne uykudan uyanır da eder sökün.
Saçıldı Garptan mikrop gibi ırk belası,
Yıkılıp gitti ümmetin gönül kalası.
Mikrop vere vere ettiler hasta adam,
Toptan çullandılar üstüne yasta adam.
Su almaktaydı her gün, batıyordu gemi,
Vakit altı asırlık çınarın son demi.
Güneş batarken kim padişah,ne fark eder?
Sultan Kanuni olsa, değişir mi kader?
Dört bir yandan kuşatılmıştı bir kez millet,
Babı Ali hiç görmemişti böyle zillet.
Kurt kocarsa maskarası olurmuş itin,
Lafzı sorulur mu Haçlıya hamiyetin.
İşte böyle bir dönemde başta Vahdettin,
Ortada ne vatan kalıyordu ne de din!
Zevalde padişahlık yeter kabahatmış,
Devlet çökerken düşmek,Vahdettin’e bahtmış.
Yüklemişler iki yüz yıllık suçu ona,
Kalmakmış bütün suçu,herkesten en sona.
Payitaht ki sinirleri kesik bir beyin,
Bu beyin ki tarumar,hilafete değin!
İstanbul üstünde bulutlar kara kara!
Yeni bir yol çizdi tek başına Ankara!
Çökmekte devlet,ümmette gidince birlik,
Israr kuklalık,güç işgalcilerle dirlik!
Eli kolu bağlı,çaresizdi Vahdettin,
Ne kader?Onunla son buldu vahdeti din!
Vahdettin’in hicretiyle bir destan bitti.
Tarih şahit ki koca Osmanlı yiğitti!
Malta,Mekke,San Remo,zor gurbette vefat,
Zaten ne padişahlık kalmıştı ne sıfat!
Hiç tenezzül etmezdi mücevher taşına,
Ukbaya giderken haciz geldi nâşına.
Haciz nâşa değil, payitahta konmuştu,
Ona hain diyen çok dimağlar donmuştu.
Defnine bir yer bulunmuştu darül İslam’da,
Makamı Süleymaniye avlusu, Şam’da.
Ha İstanbul, ha Şam’daki Süleymaniye,
Her ikisi de Mimar Sinan’dan hediye.
Vahdettin’in kabrinde hep düşündüm durdum,
Yaş akar diye gözlerime kepenk vurdum!
                                                                   

HAYAT VE MEMAT

Hayat bu muamma, onu bize kim açar?
Cevher saçan akıl, neden hikmetten kaçar?

Hayat renklerden mürekkep, kara mı, ak mı?
Şüphesi menkul felsefe kadar muğlak mı?

Hayat bedenî haz, ye, iç, eğlen ve yat mı?
Her sabah akşamdan, bayat kalkmak hayat mı?

Hayat, ötelere uçmaya kol – kanat mı?
Bedene kefen, ruha binilecek at mı?

Hayatta manâ, kör bedende ruh ne arar?
Yoksa öte, iman ve inkâr neye yarar?

Hayat mayın tarlası, fıtrata duvar mı?
Bu tarladan menzile gidecek yol var mı?

Hayat mı fıtrata, akıl mı saf akla aç?
Akıl kelepçe akla ve nakle mi muhtaç?

Hayat küçük kıyamet, eşsiz imtihan mı?
Dünya büyük kıyamet, kopana dek han mı?

Hayat cevher, gerisi çıyanlara mı et?
Beden çürür de, ruh allah’a mı emanet?

Hayat ruh aynası, vehim mi inkâr ruhu?
Ruhsuzsa insan, kim ne yapsın bu güruhu?

Madem hayat bir, niye yalnız insan âkil?
Her fertte irade, beyhude mi müstakil?

Her hayat mükellef mi, şuurlu mu solur?
Akılsızdan eşrefi mahlukat mı olur?

Hayat düşe eş, ölünce mi kalkar perde?
Bir perde ki iblis, önünde mi siperde?

Hayattan mı akar cennete, bal, kevser, nar?
Amellerle mi cehennem tutuşup yanar?

Şu hayatta ölüm, ölümde hayat var mı?
Ölümsüz hayat, bir gün ölümü kovar mı?