Bilindiği üzere ülkemizde kişiler, aralarındaki bir takım çıkarlarını, tartışmalarını ya da kanuni ihtiyaçlarını sürekli kişisel çabalarıyla çözmeye çalışırlar. Kanuni yolların çok zahmetli ve uzun soluklu olduğundan yakınılarak kendilerince bir çözüm yolu bulmaya çalışırlar. İşte sorunun daha büyüğü de bundan sonra başlar…
Bize hukuk fakültelerinde ilk yıllarda genel olarak hukukun nasıl doğduğu, hangi ihtiyaçlara göre düzenlendiği ve insan ilişkilerinde ne kadar gerekli olduğu aşılandı. Ancak bu konuda herkesin hukukun ne kadar gerekli bir kurum olduğunu bilmesi beklenmedik bir durumdur. Kanun koyucalar özellikle TCK’da üzerine basa basa ‘’kanunu bilmemek mazeret sayılamaz’’ der. Yeni düzenlemelerle TCK’nın madde sayılarında azalma ile birlikte arı bir dil kullanılmıştır. Peki halkımız her maddeden haberdar mı? Yolda insanlar birbirine mesela;
-Ahmet: Söyle bakalım Mehmet TCK’nın 84. maddesinin “a” bendin de ne yazıyor?
-Mehmet: Ya “b” bendini hatırladım unutmuşum hemen gidip bakayım.
İşte böyle komik durumlar ortaya çıkabiliyor 🙂
Kanunumuzun sürekli değişime uğraması, halkımızdan kanun koyucuların daha fazla beklenti içinde olması sorunu bir silsile haline getirip çözülmez bir yola sokuyor. Aslında kanunda söylenmek istenen bu değildir. İnsanların yapma-yapmama hareketlerini gerektiren davranışlarına bir engel koymaktır. Daha açık bir ifadeyle faile (suçluya), yaptığı hareketlerinde caydırıcı olmayı sağlamaktır. Özellikle durum mağdur açısından değerlendirildiğinde inanılmaz bir boyut halini alıyor. Mesela, kan gütme saikiyle insan öldürme suçunu ele alalım. Kan davalı iki aile üyelerinden biri öldürüldüğünde, karşı taraftaki ailede intikam ateşiyle diğer aile üyesini öldürür. Sebebi ise gelenekler, görenekler vs… Neden mağdur olan aile üyesi ihbarda bulunarak diğer tarafa karşı kanuni yollara başvurmuyor. Çünkü kendi kanunları var ailenin…
Bu konuyu daha birçok şekilde örneklendirmek hiçte zor değil. Tamamen TCK dışında başka örnekler de verilebilir. Özellikle idari işlemler de halkımız bir belgeyi eksik verdiğinde işlemi yaptığı zannıyla bir beklenti içine girer, aslında o işlemi hiç yapmamıştır. Bunun ötesinde yargıda hala çözülemeyen yüzlerce binlerce dosya incelenmeyi, çözüme kavuşturulmayı bekliyor. Kanun koyucular, halktan beklediğini bazen kendisi de çözemiyor.
Sonuç itibariyle halktan beklenen bu kadar büyük yükümlülük, cahilliğin vermiş olduğu bir eksiklik değil; kanun koyucunun insanlardan imkansızı istemesinden başka bir şey değildir. Artık zamanla halkımız bilinçlense de uslu durmayan kanunlarımız, kaosun habercisidir. Bunlardan biride anayasa da değişikliği istenen türban kaosudur…