YAZAR: SİNEM SAÇKAN

“Bu yazının kaleme alınmasında ‘kadına şiddet’ haberlerinin artış göstermesi ve devletin bu şiddet olaylarına karşı yeterli hassasiyeti gösterememesi etkili olmuştur.”

Sponsor Bağlantılar

Aile içi şiddet hem ülkemiz de hem de dünya da görülen, aile içinde en sık ve en yaygın olarak rastlanan bir durumdur. Aile, toplumun en temel yapıtaşıdır. Nitekim, 1982 T.C. ’Ana’yasasının üçüncü bölümünde “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı I. kısmında düzenlenen 41. maddede “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ‘ana’nın ve çocukların korunması… için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.” demektedir.

Görülen o ki, ‘ana’nın korunması devletin ‘Ana’yasal bir vazifesidir.

Peki, devlet ‘ana’ bu vazifesini yerine getiriyor mu?

Ne yazık ki, devlet ‘ana’ kadına şiddet haberlerinin üvey ‘ana’sı vazifesini üstleniyordu. Şiddete maruz kalan, şiddet haberlerinin mağduru olan kadına ‘koruma’ vermiyordu. Dolayısıyla devlet vazifesini yerine getirmiyordu.

TMK’nın boşanma sebepleri arasında düzenlediği 162. maddesinde “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.” demektedir. Bu kanun maddesinde dikkati çeken husus aile içindeki şiddetin boşanma sebebi olarak düzenlenmiş olmasıdır.

Kanun maddesinde düzenlenmiş olmakla beraber çoğu kadınlarımız bu haklarını eşlerinin baskıları nedeniyle kullanamamaktadırlar.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığının bulunması” durumu olarak tanımlamaktadır.[1]

Şiddet üzerinde en çok hemfikir olunan tanım, “eşlerden birinin fiziksel, psikolojik yaralanmasıyla veya yaralanma tehdidiyle sonuçlanan, istemli olarak yapılan ya da istemli olarak yapıldığı algılanan bir eylem” olduğu tanımıdır.[2]

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2002 yılında yayınladığı raporunda, şiddetin en fazla aile ortamında ve kadına yönelik olduğu bildirilmektedir.[3]

2009 yılının ilk 7 ayında 953 kadın öldürüldü. Son 7 yılın verilerine göre kadın cinayetleri %1400 arttı.[4] Bu ürkütücü tablonun baş aktörleri;

– Kadın,

– Erkek

Ve

– Devlettir.

Kadın: Şiddet haberlerinin mağdur kişisidir. Yapılan araştırmalara göre çoğu şiddet gören kadınlar; eğitimsiz, bilinçsiz ve ailelerinin onayı olmadan evlenen aynı zamanda küçük yaşta zorla evlendirilen kişilerdir. Ezcümle, kadına şiddette eğitimsizliğin önemli bir faktör olduğu söylenebilir.

Erkek: Şiddet haberlerinin suçlu kişisidir. Yapılan araştırmalara göre çoğu şiddet uygulayan erkekler, eğitimsiz, işsiz, madde bağımlısı, psikolojik sorunları olan, hastalıklı yapıya sahip kişilerdir. Şiddet uygulayan erkek profilinde özellikle psikolojik sorunlar önemli bir faktördür. Nitekim, şizofren eşlerinin şiddet uygulaması ve hatta cinayete konu olması sık rastlanan bir durumdur.

Devlet: Şiddet haberlerinin umursamaz aktörüdür. Kadın, ne zaman kendisini koruması için devlete başvursa kapı dışarı edilir. Uzun lafın kısası umursanılmaz…Vergisini alır. Gerekirse söke söke alır. Ancak ‘can güvenliği tehlikede olan’ kadına ve/veya ‘ana’ya bir korumayı çok görür. Belirtmek gerekir ki bu o’nun ‘Ana’yasal vazifesidir. Yineleyelim ki o üvey’ana’lığı benimsemiştir.

KADINA ŞİDDETİN İSTATİSTİKÎ VERİLERİ

· Dünya nüfusunun %49.7’si kadın (3,132,342,000 kadın; 3,169,122,000 erkek) (BM Nüfus Dairesi)

· Kadınların yaklaşık %47’si ilk cinsel ilişkilerinin zorla olduğunu bildirmektedir. (A, WHO 2002)

· Kadın cinayet kurbanlarının yaklaşık %70’I erkek partnerleri tarafından öldürülmüştür. (A, WHO 2002).

· Kenya’da haftada birden fazla kadının erkek partneri tarafından öldürüldüğü bildirilmektedir. (E, Joni Seager, 2003).

· Zambia’da haftada beş kadın erkek partneri veya aile bireyi tarafından öldürülmektedir (E, Joni Seager 2003).

· Mısır’da kadınların %35’I evliliklerinin bir noktasında kocalarından dayak yemiştir. (A, UNICEF 2000).

· Bolivya’da 20 yaş ve üzerindeki tüm kadınlar son 12 ay içinde fiziksel şiddete maruz kalmıştır. (A, WHO 2002).

· Kanada’da aileye yönelik şiddetin maliyeti, tıbbi bakım ve verim kaybı dahil yılda 1.6 milyar dolardır. (A, UNICEF 2000).

· ABD’de her 15 saniyede bir kadın, genellikle kocası/partneri tarafından, dövülmekte. (Dünya Kadınları hakkında BM Çalışması, 2000).

· Bangladeş’te tüm cinayetlerin %50’sini partnerleri tarafından öldürülen kadınlar oluşturuyor (E, Joni Seager, 2003).

· Yeni Zelanda’da kadınların %20’si erkek partnerleri tarafından dövüldüğü veya fiziksel tacize uğradığını belirtmekte (A, UNICEF 2000).

· Pakistan’da kadınların %42’si şiddeti kader olarak görüyor; %33’ü karşı koymak için çok çaresiz olduklarına inanıyor; %19’u karşı koymuş ve %4’ü buna karşı harekete geçmiş. (Hükümetin 2001 yılında Pencap’ta yaptığı çalışma).

· Rus hükümet dışı örgütlere göre, Rusya Federasyonu’nda 36,000 kadın her gün kocaları veya partnerleri tarafından dövülüyor. (D, OMCT 2003).

· İspanya’da 2000 yılında her beş günde bir kadın erkek partneri tarafından öldürüldü (D, Joni Seager, The Atlas of Women).

· Britanya’da haftada yaklaşık 2 kadın partnerleri tarafından öldürülüyor (E, Joni Seager, 2003).

Bu oranlar göstermektedir ki “kadına şiddet” sadece ülkemizde görülen bir durum değil; dünyanın her yerinde görülebilecek bir durumdur. Aile içi şiddet aile bireylerinin sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Aslında bu nedenle de bireylere olumsuz etki ettiğinden ötürü “toplumsal bir sorun” olarak addolunabilir.

Viyana İnsan Hakları Konferansı ve 4.Dünya Kadın Konferansı’nda öncelikli olarak ele alınan konulardan biri “kadına yönelik şiddet” olmuştur. Bu konferanslarda “şiddet, dünyada ki en yaygın ama en az tanımlanmış insan hakları suiistimali” olarak tanımlanmıştır.[5]

KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Eski Roma’da erkekler eşlerini dövebilir, boşayabilir, zina, toplum içinde sarhoşluk ya da halka açık oyunlara gitmek gibi nedenlerle öldürme hakkına sahipti. 1700’lü yıllarda İngiltere’de yasalar kocaya doğru yoldan ayrılan karısını fiziksel olarak cezalandırma hakkını vermektedir.

Bu uygulama ondokuzuncu yüzyılda ABD’de yapılmıştır. Kadının aşağılanması, güçler arasındaki eşitsizlik, kadının mal olarak görülmesi, cinsiyetçi rollerin dayatılması, erkeğin saldırgan davranışlarına onay verilmesi kadının ikinci sınıf insan sayılması ve dominant erkeğe bağımlığın sürmesini sağlamaktır. Güç eşitsizliği ve “aile meseleleri”nin karıştırılmaması gereken özel hayat sayılmasının yanında sağlık ve adalet sisteminde görev yapanlar da 1960’lı yıllara kadar kadına yönelik şiddeti görmezden gelmiştir.1970’li yıllarda ki kadın hareketi kadının toplumda yaşadığı her türlü şiddete dikkat çekilmesini sağlamıştır.[6]

TÜRKİYE’DE DURUM

Türkiye’de sığınma evlerinin sayısı oldukça azdır. Var olan sığınma evlerinin sayısı ihtiyacı karşılayabilme gücünden yoksundur.

Şiddetin önlenmesinde önemli denilebilecek yerel yönetimlerin “kadına şiddet” tutumunda ki duyarlılık ilgisizlikten öteye geçememektedir.

Belirtmeliyiz ki, Türk toplumunda ki egemen erkek yapısı kadına yönelik şiddetin artmasında önemli bir faktördür. Çıkarılan “aile’nin korumasına dair kanun” ile aile içinde kadınların ve çocukların şiddet görmesinin engellenmesi amaçlanmıştır. Ancak bu kanun sadece şiddet sonrası dönemde yapılan başvurulara yöneliktir.[7] Nitekim boşanmış ya da evli olmayan kadınlar yasa kapsamı dışında kalıyor.

“Ülkemizde hiç mi olumlu gelişme yok?” diyenler olabilir;

Elbette var. Bu çalışma için yaptığım araştırmalar esnasında ülkemizde sevindirici “bir” gelişmenin olduğunu söyleyebilmek mümkün.

Araştırma esnasında okuduğum bir haberi siz kıymetli okuyucularımla paylaşmak isterim, buyurun okuyun;

“Yapılan incelemeler sonucu tehlikenin boyutunu tespit eden polis müdürleri, Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın talimatıyla koruma talebinde bulunan kadınları, oturdukları bölgede görev yapan asayiş veya karakol ekiplerine zimmetledi. İncelemelerde boşandığı veya boşanmak istediği eşinden ölüm tehditleri aldığı belirlenen kadınlar ise birden fazla ekibe zimmetlendi. “

Bizim de katıldığımız görüşe göre, bu habere ”Yetmez ama evet “diyenlerde olabilir…

Yazarın Notu: Çocuk ve Kadına vurulan her tokat geleceğe indirilen bir darbedir. Siz siz olun şiddetin engellenmesinde üzerinize düşen vazifeyi yerine getirin. Unutmayalım ki kadınlar, şiddet haberlerinde her ne kadar mağdur gibi görülse de kurtuluş savaşından bu yana tarihte ki azimli, güçlü ve mücadeleci yerini almıştır. O’nun anlı şanlı bir geçmişi vardır. Tarihimize ve geleceğimize sahip çıkalım!


[1] Arın C.Kadına yönelik şiddet Cogito 1996; 6(7), 305-312.

[2] Andrews AB: Developing community systems for the primary of family violence. Fam Community Health 16:1-9, 1994.

[3] Krug EG et al. World Report on Violence and Health, Geneva; WHO; 2002.

[4] http://detay.gsu.edu.tr/Dergi.aspx?Tip=Yazi&No=68, Erişim tarihi: 22.08.2011.

[5] Ozaydın N, Unuvar O, Akın A . Kadın ve Siddet. Sağlık ve Toplum. 1998;8:73-78.

[6] Dr. Nüket Subaşı, Prof. Dr. Ayşe Akın, “Kadına Yönelik Şiddet; Nedenleri ve Sonuçları”, Hacettepe Üniversitesi yayını, (http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/kadina_yon_siddet.pdf, 24.08.2011).

[7] A.g.m.