Kurban, ister „kurbiyyet“ kalıbıyla isterse „takarrub“ mastarı ile osun her iki durumda da „yaklaşmak“ „yakın olmak“ anlamlarına gelir. Yani mesele yaklaşmaktır, hayvan kesmek deĝil, yada hayvanı bu günlerde kesmek deĝil. Çünkü maksat et deĝil, varlıĝın yegane sahibine yaklaşmaktır. Nitekim bu yakınlaşmanın bir sembolü olan hayvanatın ne etleri ne de kanları Allaha ulaşır. Allaha ulaşan yakınlaşmak için kulların onunla kuracaĝı „ünsiyettir“. Nitekim Kuràn bu konuyu şöyle açıklar: „Onların ne etleri ne de kanları Allaha ulaşır; fakat O`na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiĝinden dolayı Allahı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!)
Hac suresinin 37. ayeti olan bu ayet aslında toplum olarak her kurban bayramı öncesi ekranlardan yaşanan tartışmalarla işin esasından ne kadar uzak olduĝumuzu göstermektedir. Hemen herkes vacip mi?, sünnet mi? hayvanlara yazık deĝil mi? hayvan kesmek yerine parasını versek olmaz mı? dahası tavuk kessek olmaz mı diye zırvalar bile duymak mümkün.
Bütün bu tartışmalar ve bunların reyting alması ibadetleri nasıl da adetleştirdiĝimizin acı bir göstergesi. Oysa kurban varlıĝımızı var eden yüce yaratıcıya yakınlaşmak için bir fırsat, bir imkan. Başta demiştik, kurban haki insanlıkla yaşıt bir ibadet diye. Ancak biz, Kuràn çokça üzerinde durduĝu için onu Hz. İbrahime nisbet ederiz. Bu yaklaşım kuşkusuz doĝrudur. Ancak İbrahime gelen koç bir kanatlı! melek hikayesi deĝildir. Yaklaşık 4000 yıl öncesinden koyduĝu bir sünnetin bugün makes bulmasının bir anlamı olmalı. O, önce Nemrudun ateşinin sınavından alnının akıyla çıktı. Cebrail kendisine yardım teklif ettiĝi zaman “Hasbiyellah” (Allah bana yeter) demişti de Nemrudun ateşi “gül” bahçesine dönüşmüştü. Zira hiç bir ateşin imanı yakabilme imkanı yoktur. Çünkü ateşe yakıcı olma yasasını bahşeden de Allahtır. O, İbrahimi adadıĝı üzere büyük bir metanetle bıçaĝın önüne yatırdıĝı zaman İsmail ona “Emrolunduĝun şeyi yerine getir, İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” demişti. İbrahim Allahın rızasını kazanmak için en deĝerlisini en deĝerliye vermek için bir an bile tereddüt etmemişti. İsmail`de en deĝerliye “kurban” olmayı metanetle karşılamıştı. Onun için Allah İbrahime “Halilullah” demişti.
Aslında doĝru yerden baktıĝımızda insanlıĝın bir anlamda “Kurbanlar” tarihi olduĝunu bile söyleyebiliriz. İnsanlıĝın hidayet sakaları olan peygamberlerden bazıları sultan olarak “Davud ve Süleyman gibi” bazıları da kurban olarak “Zekeriyya ve Yahya gibi” denenmişlerdir. Önce kurban sonra sultan olanlar da vardır, Hz. Yusuf gibi.
Aslında herkes bir şeylere kurban olmaktadır. Bizim dilimizde bile çok yerleşiktir, hemen her sevdiĝimize „kurban olayım“ tabirini sıkça kullanırız. İnsanlık tarihinin insaniyet bakımından belki de en karanlık çaĝlarını yaşamakta olduĝumuz bu modern asırda dünyamız adeta bir mezbahayı andırıyor. Üstelik de ucuz fiyatlar karşılıĝında. Zira deĝer üretmeyenlerin mutlaka fiyatı olur. İnsan ölümlerinin sadece istatistik hesaplarına mahkum edildiĝi böylesi bir zillete bu dünya acaba hangi devirde uĝradı.
Kurban, samimiyet ve ihlasla yaklaşmaktır dedik. Daha doĝrusu yakın olmak için bir irade ortaya koyma çabasıdır. Peki, içkin bir varlık olan insan aşkın bir varlık olan Allaha nasıl yaklaşabilir? Bu sorunun cevabı çok basittir. Zira Allah insana zaten şah damarından bile daha yakındır. Ancak insanın bunu bile isteye yapması ondan istenmektedir. Yani insan özünde zaten iyidir. Ancak yoldan çıkmak ve unutmak için de müsaittir. Onun için Allah ona hatırlatmaktadır. Allah insandan kendisine yani özüne dönmesini istemektedir. Zira Hz. Peygamber efendimiz meşhur hadisinde „Nefsini tanıyan Rabbini tanır“ buyurmaktadır. Çünkü kendisine yabancılaşan çevresine ve Rabbine yabancılaşır. Kendisiyle barışık olan Rabbiyle de barış olur, tanış olur. Rabbiyle barışık olanın dünyası izzet ve selamet ahireti ise cennet olur.
İşte kurban bu tanışık olmanın simgesel araçlarından biridir. Araçları amaç haline getirmemiz durumunda kurbanlar ucuza gitmiş olur. Kurban bir yönüyle de adamaktır, adanmaktır. Allaha adayanlarında adananların da asla harcanmayacaĝını bize öĝreten özge bir ibadettir. Kuràn bu adama/adanma konusu üzerinde ısrarla durur. Ancak üç nesil bir adanma olayı vardır ki onun yeri bambaşkadır. İmranın karısı Hanne karnındakini Allaha adamış, Hz meryem mabette kendini Allaha adamış., Hz. Yahya ise hizmetinde bulunmuştu da netice de insanlık sakası Hz. İsa teşrif etmişti. Adayanlar da adananlar da harcanmayacaklardır. Yeter ki hangi kapıya adadıklarının farkında olabilsinler. En yüce kapıya adayan ya da adananlar en yüce deĝerlerle taltif edileceklerdir. Yüce kapı dışında başka kapılara göz kırpanlar ise ancak kendilerine yazık edeceklerdir. Çünkü insan fıtratı böyledir. Kul olmaya ayarlanmıştır. Eĝer en yüce olana kul olmayı seçmezse ya paganizmden kalma totem ve sanemlerine yahut atalarına yahutta heva ve heveslerine kul olacaktır. Burada üçüncü bir yol yoktur, kimse kendini kandırmasın.
Kurban hayatı anlamlandırmanın önemli bir sembolüdür. İnanan bir insan kurban vasıtasıyla varoluşunu yahut varlık sebebini nasıl anlamlandırmakta olduĝunu sembolik bir yolla Allaha arz etmektedir. Kurbanların etleri ve kanları Allaha ulaşmaz ama „Allahım ben senin rızanı kazanmak ve varlıĝımın yegane şahidinin sen olduĝunu bir kez daha hatırlayarak bu kutlu günlerde bu hayvanın etlerini kendime, aileme ve muhtaçlara muhabbet ve hürmetimi sana havale ediyorum. Senden daha yüce bir kapı, daha özge bir otorite ve kulluĝa layık başkaca hiç bir güç ve makam tanımıyorum.“ Demesi Allaha ulaşır. İşte böyle davrananlar „iyi“ olanlardır. İyi olanlar ise güzelliĝin kaynaĝını temsil eden „Adn“ cenneti ile müjdelenmişlerdir.
Kurban, varlıĝını borçlu olduĝuna bir şükran vesilesidir. Bir anlamda varlıĝım, varlıĝına armaĝan olsun demektir, diyebilmektir. Kesilen hayvan sadece sembolik bir hediyeden ibarettir. Nitekim Kuràn kurban dan „hedy“ olarak bahseder.
Kurban Allaha
yakınlaşmak için ciddi bir imkandır. Allaha yakın olmaya gayret edenler şeytandan uzaklaşırlar. Şeytandan uzak duranlar günah ve fücurun esaretinden azade olurlar. Allah dışındaki bütün otoriteleri elinin tersiyle itenler muhteşem bir özgürlüĝe kavuşmuş olurlar. Yanlızca Allaha teslim olanlar eşyaya kul olmaktan kurtulurlar. Özgür bir insanın hele de yardımcısı Allah olan bir insanın hem dünya`da hem ukba`da mutlu olmaması için hiç bir sebep kalmaz.
Bu kutlu iklimde haydi hep beraber İbrahimi, İsmaili, Haceri bir kez daha Kuràn dan takip edelim. Nasıl kurban olunur, niye kurban olunur, kime kurban olunur bir kere daha düşünelim.
Kurban Bayramı hepimizin niyetini mübarek kılsın.
Baki Selam ve Saygılarımla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya