Gündemi otuz yıldır meşgul eden Kürt meselesinde, gerçekten bahsedildiği gibi Türkiye’de gündem belirleyici bazı mihrapların parmağı var mı, problemin ana aktörleri konumunda bulunan Kürt halkı, bu kaotik duruma karşı tavrı nedir? Bu ve buna benzer soruların cevabına kısa ama öz bir şekilde cevap vermeye çalışacağım.

Sponsor Bağlantılar

İttihat ve Terakki Cemiyeti 1889 yılında kuruldu. Cemiyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’te vardı. Kuruluşunda birçok rütbeli asker ve VATANPERVER” şahinler de vardı. Yeni bir devlet yapısını kurmak, ileriyi hedef seçen zihinleri bir çatı altında toplamak, vatan topraklarını düşman güçlerden kurtarmak, memlekete sükûnet getirmek kutsal görev olarak görülmekteydi. Peki, bu kutsal dava ne oldu, kime veya kimlerin işini daha çok gördü, gerçekten söylendiği gibi, ülke menfaatlerine katkısı oldu mu ya da birlik ve beraberliği bu cemiyet sağladı mı? Cevap: HAYIR! Ne oldu? Alman hayranı Enver Paşa ülkeyi kurtarayım düşüncesiyle, memleketi acı bir sona sürükledi. Arkasında karmaşık ve bir o kadar da mafyavari tiplemeler bıraktı. Ya kardeşim bu olay silsilesinin kürt Meselesi ile ilgisi nedir diye düşünüyor olabilirsiniz. Merak etmeyin hepsini tek tek açıklayacağım.

İttihat ve Terakki zihniyetinin Kürt meselsiyle ilgisi şu: Bu cemiyet 1868’de Mason locası, Fransa ve İngiltere üçgeni tarafından kurgulandı ve 1889 yılında kurduruldu. Masonlar finansman sağlayacak, Fransızlar da fikir aşılayacaktı. İngiltere ne yapacaktı? Her zamanki gibi puslu bir hava oluşturacaktı. Yani ülkeyi dinle, ırkla, laik, anti laikle, alevi, Sünni ile çatıştırarak, tarihi fırsatları değerlendirmek istiyorlardı. İstenilen her şeyin tek tek periyodik olarak gerçekleştirildiğini açık bir şekilde görüyoruz.  60’lı yıllardan başlar 80’li yıllardan günümüze kadar gelen sıkıntılar, bu senaryonun ürünü. Her zamanki gibi, figüranlar değişiyor; ama film aynı film. Bizi kendi içimizde masa başlarında bölmeye çalışan güçler, kan tazelemek için, ülke içindeki zıtlıkları çok iyi kullanmasını bilen ve bizi birbirimize düşürmesini bir televizyon programını elindeki kumandayla yönlendirircesine kullanmaktadırlar. Bu karmaşık duruma Kürt halkı nasıl bakıyor? Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, Kürt halkı bir bütün olarak anlayışın eseri olmuş olsaydı, Türkiye çoktan bölünmüş olurdu. Demek ki, istenilen destek yeterli seviyede değil.

Araştırmalarıma göre, desteğin önünü tıkayan ana unsurlar; 1. Din, 2. Aşiretler, 3. Geçmişten süre gelen toplumsal ve siyasi baskı olarak görülmektedir. Kürt halkı, İslam dinine bağlı bir millet. Onların dinle olan bağını zayıflatmak için, otuz yıldır komünizm, Şamanizm ve bunlara benzer inançlar aşılanmaya çalışılıyor. Kısmen başarılı olan bu kampanya, son dönemlerde etkin olan bir zümre tarafından kırılmaya başlandı. Halkın zayıflamış dini duygularını tekrardan diriltmeye çalışan bu zümre, yakın zamanda bölge insanı üzerinde hâkimiyet kuracağı bilinen bir gerçek. Halk, İslam dinini benimsemiş ve uygulamaya çalışan konumunda.

Savaşan değil, sevgiyle tüm Türkiye’yi kucaklamayı yeğleyen, geleceği bir damla kanla lekeleyeme niyeti olmayan, herkesin ve her kemsin bir arada yaşaması gerektiğine inanan, bir bütün olarak, Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyensin de üstüne çıkmasını isteyen ve destekleyen Kürt halkı, artık savaşan olmaktan çok sevilen, sayılan olmak istiyor. Dışlanan değil, kucaklanan olmak istiyor. Bize düşen görev; var gücümüzle Türkiye’mizi her açıdan kalkınmasına destek vermek olmalı. Kırılgan bir yapıdan, profesyonel bir yapıya geçiş olmalı. Duygusal hareketlerden uzak bir toplum olmayı başarırsak, geleceği daha parlak bir Türkiye özlemini de gidermiş olacağımıza olan inancım büyük olduğunu vurgulayarak, en büyük idealin birlikte yaşamayı geçmişte olduğu gibi bugün de başarabilmektir.

Vesselam,

Hamza KILIÇASLAN