Aşk ne garip bir olgu hiçbir zaman anlamadığım belki hayatım boyuncada anlamayacağım bir şey… Zordur onu yonetmek, baskılarla şekillendirmek onu. İplerini elinize alıp dizginlediğinizi sanırsınız fakat bir bakmışınız ki onun deyim yerindeyse köpeği olmuşsunuzdur…Ne derse yapmaya hazır ve nazır, nefes alma dese almayacak kadar ona itaat eden bir insan olur çıkarsınız… Kendinizle kavga edersiniz, kalbinizle kavga edersiniz, beyninizle… Ama genede onun peşinden gitmemek için kendinizi durduramazsınız çünkü bir kez kapıldınızmı dönüşü yok, yalvarsanız da, inat etseniz de yok yok işte boşuna çaba… Bazen insanların başka yönlere kaymalarının tek nedeninin yaşadıkları aşkın önüne geçip, onun kölesi olmamak için uğraş verdiklerini düşünüyorum. Aslında en başında herkes aşık olmak ister delice, soluksuzca… Sonunu bilmeden sevmek, uğrunda öleceği insana aşık olmak için gün sayar. Sonunda bulur aradığı aşkı sever sever ve aşık olur. Karşıdaki insana o kadar bağlanır ki bu aşkı yüzünden, onsuz yaşayamayacağına inandırır kendini ne yazık ki inanır insan buna, onsuz olmaz, onsuz nefes alamamlı sözler söylemeye başlar… Oysa ne güzeldi aşk olgusu, aşk deyince insanın yüzünde güller, kalbinde huzur olurdu ama bunu adam gibi yaşamak her insanın harcı değildir. Herkes gerçekten aşkı yaşamayı kaldıramaz ve onu layığıyla yaşayamaz. Hatta aşkı eline yüzüne bulaştırıp sonrasında pes edecek seviyeye kadar gelir. Çünkü aşk öyle bir hastalıktır ki, insanı yer bitirir… Tüm kıskançlıklar, tüm kötü sözler, güvensizlik, yalnızlık hep aşkın ürünüdür… Çünkü siz kendinizdeki aşka okadar çok güvenir ve onu öyle bir benimsersiniz ki, karşıdaki insanda bunu göremezseniz işte o zaman vay halinize. İşte ozaman tüm bu yazdıklarım, belki anlamlaşır… Aşka bu denli zor bakışım bir nebze olsun anlaşılır…