Türk bankacılık sektörünün sorunları, ekonomik ve yapısal sorunlar olarak iki grupta incelenebilir.
* Ekonomik ve Mali Sorunlar
* Yapısal Sorunlar
EKONOMİK VE MALİ SORUNLAR
Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sorunlar, bankacılık sektörüne doğrudan yansımaktadır. Aynı zamanda dünya ekonomisindeki gelişmelerden de bankacılık sektörümüz etkilenmektedir. Ekonomik yapıdan kaynaklanan sorunlar aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir.
* Uzun Süreli ve Yüksek Enflasyon
Yüksek oranlı enflasyon dönemlerinde bankacılık sektörü, son derece ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Enflasyon dönemlerinde bankaların nominal olarak artmış görülen karları, reel olarak azalmakta ve öz kaynaklarının reel büyüklüğü düşmektedir. Enflasyonist koşullar, bankaların kaynak maliyetlerini ve işletme giderlerini artırmakta, yükselen kaynak maliyetlerinin etkisiyle artan kredi faizleri, özellikle düşük riskli plasman olanaklarını daraltmaktadır.
Türkiye’de enflasyonun en önemli nedenleri arasında sayılan kamu açıkları ya halktan yada bankalardan borçlanılarak kapatılmaya çalışılmaktadır. Halktan borçlanma bankalara kaynak akışını azaltmakta, bankalardan borçlanma ise, bankaların kaynak kullanımını sınırlandırmaktadır. Bu durumda devlet kaynak kullanımında bankacılık sistemine rakip olmaktadır.
Yüksek enflasyon dönemlerinde bankacılık sektörünü etkileyen diğer önemli bir sorun ise problemli kredilerin artmasıdır. Özellikle artan faiz yükü, banka alacaklarının tahsilini sınırlandırıcı bir etki yaratmaktadır. Vadesinde ödenmeyen alacaklar banka kaynaklarının akışkanlığını azalttığı gibi kaynak maliyetinin artması sonucunu da vermektedir. Dolayısıyla enflasyonun aşağı çekilmesi ile hem banka kredileri donmuş karakterinden kurtulacak, hem de tahsili gecikmiş alacakların kaynak maliyetine yansıyan yükü azalmış olacaktır.
* Ekonomide Belirsizlik ve İstikrarsızlık
Türkiye uzun yıllardan beri ekonomi ve siyasette ihtiyacı olan istikrarı yakalayamamıştır. Yaşanan bunalımlar ekonomiyi dolayısıyla bankacılık kesimini ciddi şekilde etkilemiştir. Koalisyon hükümetlerinin gerekli eşgüdümü sağlayamaması, güçlü bir iktidar bulunmayışı hem yerli hem yabancı yatırımları etkilemiştir. Siyasi belirsizlik yabancı yatırımcıları daha çok spekülatif alanlara yöneltmiş, sabit yatırımları engellemiştir.
Ekonomide ki yoğun belirsizlik, tasarruf sahiplerinin de uzun vadeli plasmanlardan kaçınmalarına neden olmuştur. Bankalardan kredi alacak yatırımcılarda çekingen davranmışlar, kredi alanlar ise ileride borç ödeme gücüne ne ölçüde sahip olabileceklerini saptayamamışlardır.
* Kamu Kesimi Borçlanma Gereğinin (KKGB) Büyüklüğü
Kamu borçlanması her dönemde Türk ekonomisinin en önemli sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.1980 sonrası dönemde bütçe açığının finansmanında parasal genişlemenin enflasyonist baskısından kaçmak amacıyla TCMB kaynakları yerine iç borçlanma tercih edilmiştir.
Kamu kesiminin bütçe açıklarının finansmanı için bankaların tasarruf sahiplerine çeşitli yatırım araçlarında sağlayabilecekleri getiriden daha yüksek faizler ödeyerek kısa vadeli borçlanma senetleri çıkarması, bankaların kaynak bulma olanaklarını büyük ölçüde sınırlamaktadır. Bu durum faiz oranlarının makul düzeye indirilmesini güçleştirmektedir. Bankalar daha az kaynağı daha yüksek maliyetle elde eder duruma gelmiştir.
YAPISAL SORUNLAR
Türk bankacılık sektöründeki yapısal sorunlar birkaç başlık altında sıralanabilir.
* T.C. Merkez Bankası’nın Bağımsızlığı Sorunu
Merkez bankalarının en önemli görevi, para ve kredi hacmini, ekonomik gidişe ve devletçe izlenen amaçlara göre ayarlamaktır. Bundan başka merkez bankaları devletin Hazine işlemlerini yapmak, bankaların mevduat karşılıklarını ve nakit ihtiyatlarını muhafaza etmek, bankalar arasındaki alacak ve borçların takas ve mahsubunu yapmak, uluslar arası ödemelerde aracılık yapmak, ülkenin altın ve döviz ihtiyatlarını muhafaza etmek gibi işlemleri yürütürler.T.C. Merkez Bankası klasik merkez bankacılığı işlevlerini yerine getiren, özel bir yasayla kurulmuş ve buna göre faaliyette bulunan bir kamu bankasıdır. Merkez Bankası, kuruluş yasasına göre yetkilerini müstakil olarak kullanır. Ancak uygulamada Merkez Bankası para politikası araçlarını etkili ve bağımsız olarak kullanamamaktadır. Bu kısıtlama bankanın özerkliği üzerindeki yasal-kurumsal düzenlemelerden değil, kamu finansman açıklarının büyümesinden kaynaklanmaktadır. Böylece Merkez Bankası kamuya borç sağlayan, ancak ekonomideki konjonktürel hareketleri telafi edici işlevini aynı ölçüde yerine getiremeyen bir kurum olmaktadır.
* Holding Bankacılığı
Türkiye’de holdingleşme 1970’li yılların başları olmuştur. Türkiye’de holding sayısının hızla yükselmesine yol açan nedenler; özel kesime sağlanan teşvikler, holding mekanizmasının o yıllarda sağladığı vergi avantajları, az bir öz sermaye ile diğer firmaların denetimlerini ele geçirme olanağı, holding bünyesinde işletme yönetimine ilişkin bazı işlemlerin daha ekonomik ve etkin olarak yerine getirilebilmesi, benzer gruplardan geri kalmamak, kamuoyunda prestij sağlamaktır.Türk bankacılık sektöründe özel ticaret bankalarının çoğu, çeşitli holdinglere aittir. Banka bir holdinge ait olunca, yönetim politikasını bağımsız olarak, rasyonel kurallara ve mevzuat hükümlerine göre yürütmesi oldukça zordur. Türkiye’de geçmiş yıllarda bankaların holding üyesi işletmelere, rasyonellik ilkesine uymaksızın verdikleri krediler, bankacılıkta mali sorunların artmasına yol açmıştır. Bankaların ait olduğu holding ekonomik açıdan güç durumda ise, kaynak gereksinimi artmakta, gereksinimlerini karşılamak amacıyla almış olduğu kredileri geri ödemekte büyük güçlüklerle karşılaşmakta veya bu kredileri kısmen veya tamamen ödeyemez duruma düşmektedir. Kredilerin geri ödenmesinde ortaya çıkan sorunlar yeni kredi gereksinimini yaratmakta; bir kısır döngü oluşmaktadır. Almış olduğu kredileri ödemekte zorlanan kurum, içinde bulunduğu sorunları böylece bankaya da yansıtmakta, sonuçta hem banka hem de onun etkisiyle bankacılık sektörü bu durumdan olumsuz etkilenmektedir.
* Yüksek Maliyetler
Yüksek enflasyon oranları bankaların kaynak maliyetlerini ve işletme giderlerini artırmaktadır. Yüksek kaynak maliyetlerinin etkisiyle artan kredi faizleri, özellikle düşük riskli plasman olanaklarını daraltmıştır. Kritik ekonomik koşulların ileriyi görmeyi zorlaştırması ve uzun vadedeki belirsizlikler, bankaları yatırıma yönelik plasman yapma güçlüğü ile karşı karşıya bırakmıştır.Ticaret bankalarının fon kaynaklarının en önemlisi topladıkları mevduatlardır. Son yıllarda mevduat dışı fon temininde kaydedilen gelişmelere rağmen mevduat yine de sektörün kaynakları arasında önemini korumaktadır ve mevduata uygulanan faiz oranları kaçınılmaz biçimde, enflasyon oranları ile yakın ilişki içindedir. Temmuz 1980’den itibaren serbest faiz sistemine geçilmesiyle faizler enflasyon paralelinde seyretmeye başlarken mevduat kompozisyonunun vadeli lehine gelişmesi sonucu mevduatın maliyeti önemli ölçüde artmıştır. Bu gelişme, serbest piyasa ekonomisi gerçeğinin doğal bir sonucu olmasına rağmen, kaynak maliyeti aynı zamanda toplam disponibilite ve mevduat munzam karşılığı ayırma zorunluluğu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu primleri yüzünden de yükselmektedir. Ayrıca Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi, diğer giderler, kaynak kullanım destekleme fonu primleri, gider vergisi kesintileri kredinin maliyetini yükselten diğer unsurlardır.
Özellikle devletin finans sektöründeki ağırlığı ve topladığı fonların kısa vadeli borçlar için kullanılmasından kaynaklanan yüksek fonlama maliyeti faiz oranlarının ve dolayısıyla bankaların kaynak maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Böylece bankalar yüksek maliyetle fon aktaran verimsiz kurumlar görünümünü almaktadır.
* Özkaynak Sorunu
Türk bankacılık sektörünün önemli bir sorunu öz kaynak yetersizliğidir. Sektörde gerek aktif, gerekse sermaye büyüklükleri açısından küçük bankalar çoğunluktadır. Sektörde banka sayısı 1980’lere göre artmış olmakla birlikte, bazı yabancı ve milli bankalar hem toplam aktifler hem de öz sermaye büyüklüğü açısından son derece yetersiz olup, bu bankaların fon kaynağı sadece uluslar arası finansal piyasalardır. Bu nedenle, bu bankaların gerek iç piyasada gerekse uluslar arası piyasalarda rekabet edebilecek güçleri yoktur. Türk bankaları, sermayeleri açısından uluslar arası bankalar ile karşılaştırıldığında öz sermayelerinin ve aktif büyüklüklerinin önemli ölçüde yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sorun özellikle kamu sermayeli ticaret bankalarında daha da önem kazanmaktadır. Bu durum Avrupa ülkeleri ile rekabet açısından Türk bankalarını güç duruma sokmaktadır.
* Teknolojik Gelişmeler
Bankaların piyasa varlıklarını sürdürebilmeleri, rekabette avantaj sağlayabilmeleri ve istedikleri işlem hacmini gerçekleştirebilmeleri için yoğun bir teknoloji kullanımına ihtiyaçları vardır.Hızlı teknolojik gelişme ve dünya finans piyasaları ile entegrasyon sürecinde olan bankacılık sektörü gelişmiş ülkelerde yaygın bir şekilde kullanılan leasing, factoring, forfaiting gibi mali hizmetler; swap, forward, future, option gibi risk yönetim ürünleri ve internet bankacılığı hizmetlerini sunma aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Ancak, isimleri sıralanan finansal tekniklerin ve ürünlerin uygulaması ve kurumsallaşmasında bu tekniklerin uygulanması ile ilgili devlet organlarının koordineli bir şekilde çalışamaması, konuyla ilgili bir mevzuat altyapısının oluşturulmamış olması ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle zorluklar ortaya çıkmaktadır.