Buzdolabını açarım alalade bir bakış atmaktan öteye gitmez belki ama son anda görülen yoğurt, salatalık ikilisi gözlere çarpar ve bir anlık hışımla hadi cacık yapayım fikrini doğurur. Duraklarım ilk önce …bir anlık neşem gider hatta içim sızlar !!! Annem gelir aklıma kırgınlıklarımız, kırılmışlıklarımız, evladını anne şefaketinden mahrum bıraktığı katı kalbi…Yinede yılmam yoğurdu özer, salatalıkları birbir yıkar, bol naneli, sarımsaklı sevilesi cacık yapmaya koyulurum… Tıpkı annemin sevdiği gibi “sevilesi cacık” içine sevgi katmadan olmaz… Ateşin üstüne gidip korkularla yüzleşmek gibi çıkartıp atmak, silmek yakışırmı bize… aklımda annem; biraz tebessümle, biraz kırgınlıkla işe koyulurum. Anneyle konuşmuyoruz diye cacığa da küsecek değiliz ya!
İşte o yüzden ne zaman cacık yesem annem gelir aklıma…
Ekmeği küçük küçük cacığın içine atıp sanki pirzola yer gibi büyük bir iştahla yediği sahneler gelir ve geride kalmış mutlu zaman dilimleri, akıllarda canlanan müzik dökülür dudaklardan usul usul…
Seni andım bu gece
Kulakların çınlasın
Şimdi dargınız seninle
İnan sen herkezden başkasın…
Çok hüzünlü bir cacık oldu bu bizim cacık. İçine sevgi, özlem, bir dolu boşkalmışlıklar katıldı, özenle bir bir ekmek doğrandı, yutkunarak kaşıklandı anneyi yaad etmek kolay mı 🙁 Hüzünlüydü bekli ama yinede ders alındı yaşanmışlıklardan. Olsun sağdı, nefes alınıyordu ya bununla yetinildi…
Ne yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
der yola devam ederim.
Tek cocuk olmanın vermiş olduğu bir sıkıntı mı yoksa; her annesi babası ayrılmış cocuklarda da mı var bu iç kıyıntısı bilmem ama, içimde hep bir boşkalmışlık var. Bastırılmış duygularım hep aksini idda etsede ; benim için içimde tarif edemediğim garip bir eksiklik var. İçimi kemiren bir kurtcuk yoksa tabi. Evet kabul ediyorum her zaman bir şeyler eksikti benim için. Ne mi eksik ???
Anne, babanın bir çatı altında birbirlerini kedi köpek gibi yeseler bile cocuklarına vermiş olduğu bir aile teminatı vardır bilir misiniz ? İşte ondan. Ebediyete kadar süreceklerini sandıkları aile teminatı. Uzun soluklu ebediyete varan bir poliçeye imza atar gibi imzalanan evlilik cüzdanları ve hazin sonuçlar. Her neyse konumuzun dışına çıkmayalım… Teminatsız yaşadım ben ya da teminatlı bir hayat verebildiklerinde sanırım ben çok küçüktüm… Hatırlamıyorum…
İstatistiklere göre annesi babası ayrılmış cocuklar kendi evliliklerinde aynı yollardan geçmemek adına ne kadar çaba sarf ederlerse etsinler ailesinden alamadığı aile teminatı olmadan, başkoydukları evliliklerinde mutlu aile tablosuna ulaşmaları zormuş. Neden mi ? İnsan alabildiğini verirde ondan… Ya da sakındığın göze çöp mü batar desek biz bu olaya bilemedim şimdi.
Her neyse cacıkta mıdır keramet yoksa benim edebi yanımda mı bilmem ama istatistikler zannımca haklı… Eksiltiyoruz çocuklarımızı en güzel zamanlarında. İçlerine dolduruyoruz boşkalmışlıkları, iç burukluklarını teminatsız bir yaşam sunuyoruz. Biz veremedik sen git kendin temin et diye. Oldu ki edemedin mi öyle yaşamayı kabullen ne varki bunda cocuk oyuncağı gibi börbürlenmelerle bırakıyoruz tek başlarına…
Eeee peki bu durumda ne yapabiliriz diye düşünmeden edemiyorum. Çocuklarımızı bir çatı altında ne pahasına olursa olsun huzursuz bir ortamda büyütmek mi cazip olan, yoksa ayrı çatılar altında çocuklarımıza teminatsız bir hayat sunmak mı ? İşte bu kritik bir nokta artılar eksiler terazide denk geliyorsa karar vermek zor zati… Benide aşar bu durum. Tırnağı olup başını kaşıyamayanlardanım ben. Annem babam ayrı nede olsa…
Dayanamadım… Ben yine iki fikir beyan edeyim diye alıyorum tefi elime ve olayı şöyle sonuçlandırıyorum. Ben ne derim… Ben şunu derim; çocuk sahibi olmak fedakarlıkla eşdeğer ise !!! Anne babaların bu bilinçle hayatlarına yön vermesi gerektiğini, veremiyolar ise zoraki birbirinizi yiyene kadar aynı çatı altında; evlilik denilen saçma sapan, temeli düzgün atılmamış bir oluşumla, öbür dünyaya nail olana kadar aynı evde cocuklarınız için yaşayın diyecek halimiz yok ya ! Yapılacak tek şey medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarlar olarak değilde, gerçekten medeni olarak bir bütün olunduğu düşüncesi akıllardan silinmeden, cocuklarına kapasitelerinin üstünde sevgi & şefkat & ilgi üçlemesinin en büyüğünden bir demet vererek eksik bir yaşam sürmemesi için çaba sarfetmek gerekir diye düşünüyorum… Neden mi olağanüstü bir hal yaşayan cocuğu uçurumdan bir tekmeyle atmamak için. Ha veremedin mi bu demeti al işte o zaman bela geliyorum demez, bizzat geliyorum demeden olay mahalline intikal eder. O zamanda iş işden geçer al misketlerini ver bebeklerini demekten başkada çare kalmaz…
Ben bugün çok mu düşündüm ne edebi yanımı sustursam iyi olacak sanki sustururkende annemi anmadan edemiyorum…
ah anne ahhhhh bir cacıkla beni nerelere getirdin alacağın olsun 🙁