Yazar: mehmet_sen

Yalnızlık, Ölüm vb.

Yalnızlık, mezarı kendi dört duvarımız olan bir ölüm gibidir. Tutulduğun amansız ihanet hastalığından kurtulamayarak kendini kendi ellerinle gömersin kıblesi tükeniş olan  bu kabire. Baş ucuna rengarenk çiçekler ekersin.. Solduklarında gerçek ölümü anlamak için. Bir bulut istersin gökkuşağını müjdeleyen.. Tam sevmişken kaybolup gitmesi için. Bir kuş istersin kanatlarından yaralı.. İyileştirince avuçlarından uçması için.Yalnızlık, kutsanmamış bir ölüm gibidir. Kuytularında can çekişirsin tek solukluk odaların. Masana bir tabak fazladan koyarsın.. Aç ölümü doyurmak için. Bir neden ararsın.. Sırtına saplanan bıçağı sevmek için. Kırmızı güller alırsın.. Kırık bir vazoyu kandırmak için. Mumlar yakarsın.. Eridiğinde ay ışığını görebilmek için. Yalnızlık, faili belli bir cinayet gibidir. Kendi ellerinle yok edersin delilleri.. Cezanı sessizce çekmek için. Savunmazsın kendini.. Ölümün asaletine yakışmadığı için. Daha fazla karanlık istersin.. Sinsice giren güneşi karartmak için. Düşünmezsin yarını.. Dünde bıraktıklarını silebilmek için. Bir sineğin kanadına yazarsın vasiyetini.. Bırakacak birşeyin olmadığı için.    Yalnızlık, ertelenmiş bir intihar gibidir. Kaleminle karanlığa çizersin kendi darağacını.. İp yerine sevdiğinin adını yazabilmek için. Kendi canını kendin alırsın.. Giderken ardından bakmak...

Devamını Oku

Susmaya Devam

Susmaya devam ediyorum. Sustukca daha fazla susuyorum. Artık konuşmak istemiyorum. Dilsiz yanlızlığıma gömülerek, düşen her bir göz yaşımdan utanmadan ağlamak istiyorum. Sustukca anlıyorum ki : herşey boş !! Koşuşturmalarımız, heyecanlarımız, sarılmalarımız, hayallerimiz hepsi boş.. Biz sadece üstümüze düşen görevleri yapmışız insan olmanin gereği. Yoksa bunca mücadele, bunca özveri, bunca fedakarlık bir hiç için yaplmazdı.Susmaya devam ediyorum. Konuşursam dinlemek zorunda kalacağımı biliyorum. Artık incinmek istemiyorum, yalan kelimelerin ruhumu kirletmesini istemiyorum. Konuşursam hatırlamak zorunda kalacağım kimin çaldığını özlemlerimi, heveslerimi.  Aynı lisanı konuşmak istemiyorum dilinden lanet damlayan riyakarlarla. Aynı kıyamette helak olmak istemiyorum söyleyeceklerimin inciteceği sevdiklerimle. Susmaya devam ediyorum. Kendimle konuşuyorum, ellerimle, ayaklarımla, gözlerimle ve kalbimle. Anlatıyorum onlara bilmedikleri sırlarımı, sakladığım gerçekleri çünki istemiyorum ölünce sırlarımla gömülmeyi, istemiyorum keşfedilmemiş yanımın kalmasını. Ellerimden her bahar mezarıma bir tutam sardunya bırakmasını, ayaklarımdan gidebildiği kadar uzaklara gitmesini, gözlerimden oynaşan yakamozları izlemesini ve kalbimden bizi söküp atmasını istiyorum.   Susmaya devam ediyorum. Haykırıyorum avazım çıktığı kadar güneşe, aya, yıldızlara  kaybettiklerimin beni...

Devamını Oku

Özlem-ek

Özlemek, özlemdir kendine, özler insan kendisini sahteliğin içinde kaybolup giderken; anlamsız gülücükler kılavuzundur bu dönülemiyesi sürgünde. Kalbinin ısıtamadığı soğuk şehirlerde hapsolursun bir ömür. Sığmaz içine taşıdığın hüzün, tedirgin uykularından taşar, kendi hüznünde boğulursun. Küllerini savurursun cansız ellerinle rüzgara karşı, kendi bulutunu yaratırsın gölgesinde ölmek...

Devamını Oku

Masal

Hepimiz birer masal kahramanı değil miyiz? Beyaz atımız, öpülmeyi bekleyen kurbağa, sepetteki zehirli elma, pusudaki cadı, hepsi bizi beklemiyor mu? Hangimiz arzulamadık ekmek kırıntıları bularak evimize geri dönebilmeyi? Hangimiz istemedi, inadına sormak hain kurda; senin dişlerin neden bu kadar keskin? Hangimiz istemedi, camdan tabutta yatan pamuk prensese ömründen ömür vermeyi? Masal aleminin yalancı uykusundan uyanınca anlıyoruz ki kandırılmışız, aldatılmışız, yönlendirilmişiz yanlış yollara. Her masal mutlu sonla biter biliriz ama kendi elimizle yazdığımız masalımızı bile bitiremiyoruz mutlu sonla. Sevmeyi bilmeden, tanımadan aşkı, teslim olmadan kalbinle, seni seviyorum...

Devamını Oku

İçleyiş

Gözler terkeden gözleri, eller kapıyı çarpan elleri, ruh kaybettiği yarısını, laflar manasını, bıçak kınını aradı, kalp içlendi kendi yasına ağladı.

Devamını Oku

Benden Öte

Sizce, yalnızlık terk etmek midir, yoksa terk edilmek midir? Hüzünlü müdür, yoksa huzurlu mudur? Birinin umrunda olmamak mı,  yoksa umrunda birinin olmaması mı? Her sabah aynaya baktığında yalnız bir adam görürsün, kapatmış matemli kapısını tüm dünyaya, tıkamış kulaklarını inandırıcı yalanlara. Çağırır senide ötelere, varlıkla yokluğun kucaklaştığı, yaşamla ölümün savaştığı, yalnız gölgelerin aslını bulduğu. Düşünürsün, gideyim mi bende? ve sorarsın kendine: geride bırakacaklarım özlerler mi beni? Tutarlar mı arkamdan bir günde olsa sembolik bir yas? Yad ederler mi hiçe saydıkları değersiz hatıralarımı? Uykusuz gecelerinde, yalnızlığın berrak kanını damarlarında hissedersin, bedenin ruhuna, aklın fikrine, sevgin nefretine yabancı olmuştur artık. Yürürsün ötelere, her daim yeşil ihanet tarlalarından geçersin ellerin bitmiş aşkların sancılarına çarparak. Sonsuz ve büyük bir kapıya ulaşırsın. Açmak istersin gücün yetmez. Kulağını dayarsın kapının kızgın yüzüne, ötelerden bir ses, bir nefes, bir kalp atımı duymak için. Sesler duyarsın, seni olduğun gibi kabul edeceklerini, sana asla yalan söylemeyeceklerini, seni asla kırmayacaklarını haykıran sesler duyarsın. Var gücünle kapıya yüklenirsin, açmak istersin bir an önce, kavuşmak istersin kim olduğunu bilmediğin sevgililere. Geride bıraktıklarında bunları haykırsalar döner geri gelirmisin  yoksa bu kapıyı kırmak pahasına...

Devamını Oku

Dünyanın En Sabırlı Annesine

Sen öldün ben senin yüreğine gömüldüm. Hüzünlerimi, kederlerimi kurumuş bir sardunya yaprağında bıraktım baş ucuna. Anladım ki, sen öldüğün gün ben ölmeye başladım, sen öldüğün gün ben büyüdüm. Kaybedilen tüm güzel annelere armağanım...

Devamını Oku

Savaş

Farkındayım içimde büyük bir savaş yaşandığının. İki ezeli düşman çekmiş kılıçlarını yine saldırıyorlar birbirlerine. Kim bu ikili ezeli düşman? Biri, yaşadıkça karışan aklım, diğeri karışan aklımı anlayamayan kalbim. Yasadığım ikilemlere, şüphelere mantık dahilinde bir çare arayan aklım ne zaman bir çıkış yolu bulup, bunu kalbime tasdik ettirmeye çalışsa kalbim kabul etmiyor. Kalbim ne zaman yaşanmış güzel günleri, sıcak tebessümleri, yitirilmemiş güvenleri, çarpıtılmamış gerçekleri kendi süzgecinden geçirip aklıma sunsa aklım kabul etmiyor. Nedir benim suçum? Neden yakamı bırakmıyorlar? Farkında değiller mi beni sonsuz girdaplara çektiklerinin? Hiç mi acımaları yok? Bir kere anlaşsalar uzlaşsalar, savaşmasalar, yatağımdan kaçmasa uykularım, akmasa içime göz yaşlarım, penceremden doğan güneşi izlesem, yudumlasam suyumu boğazıma takılmadan, sıcak ekmeğin buharında yansa ellerim. Farkındayım imkansızı...

Devamını Oku

Çelişki

Bu ne hüzünlü bir çelişki değil mi? O’nun kirpiğindeki tek damla yaşa sızlayan kalbin şimdi ondan ölesiye nefret ediyorsa. O’na her bakışta yaşlanan gözlerin şimdi onu görmek istemiyorsa. O’na dokunduğu zaman alev alev yanan ellerin şimdi ona uzanmak istermiyorsa. O’na koşarken engel tanımayan ayakların şimdi geri geri kaçıyorsa. O’nun ismini her fısıldadığında kızaran dudakların şimdi adını bile anmak istemiyorsa… Bu ne aşağılık bir çelişki değil mi? Yücelttiğinin aslında değersiz olduğunu anlamak, inandiığı herşeyin yalan olduğunu anlamak, severken kullanıldığını anlamak, koruduğunun seni arkadan vurduğunu anlamak, en kötüsü uğruna öleceğinin seni hergün öldürdüğünü...

Devamını Oku

Susmak

Bazen insan susmalı, konuşmamalı, haykırmamalı gerçekleri, içine atmalı tüm yaşanmışları. Kulağını kapatmalı ihanet kokan çarpışık iftiralara. Kapatmalı gözlerini ihtirastan kudurmuş yalancı gözlere. İnanmamalı dost bildiğin yalancı dillere. Korumamalı başını göz yaşıyla bilenmiş cellat kılıcından. İnadına susmalı onlar zehirli hezeyanlarını çarptıkça suratına. İnadına düşünmemeli güzel günleri, hayal etmemeli lekeli mutluluğu. Bazen insan susmalı, aramamalı kendini, unutmalı kendi adını, bilmemeli saati, zamanı. Küsmeli kendine hiç barışmamacasına. Şikayet etmeli kendini kendine vicdan mahkemesinde. Kendi celladı kendi olmalı, takmalı kendi elleriyle yağlı ilmeği boynuna. Vurmalı gururla iskemleye tekmeyi. Sevindirmeli ölümünü bekleyen leş kargalarını. Bilmemeliler senin günahlarını yediklerini. Asla bilmemeliler onlar günahkarlaştıkça senin huzura erdiğini. Bazen insan susmalı, bilmeli konuşmanın gereksizliğini. Öğrenmeli acılarını sükut içinde avutmayı. Bilmeli birgün herkesin sonsuza kadar...

Devamını Oku

Mektup

Bugün yedi sene önce sevdiğim kadına gönderdiğim mektubum elime geçti ve bana gönderilmiş gibi heyecanla açtım ve okudum. Yedi sene geçmis ve görüyorum ki bende pek birşey degişmemiş, yedi sene aynı kadını aynı derecede aynı deli halimle fütursuzca sevmişim. Siz buna aşk diyin ben teslimiyet diyeyim. Ruhumu, geçmişimi, geleceğimi teslim etmişim. Kalbimi ikiye bölmüşüm bir parçasına hüznümü diğer parçasına sevgimi kazıyarak sevdiğime hediye vermişim. Mektubumun tarihine baktiğım zaman ABD’nin Irak’a demokrasi götürmeye başladığı gün olduğu dikkatimi çekti. Kalpleri petrol karası bu zalim ellerin yaptıklarına o zamanda içim yanmıştı bugünde aynı hisleri taşıyorum. Yedi sene öncede insanlar bir hiç için birbirlerini katlediyorlarmış bugünde değişen birşey yok. İnsanlar birbirlerini para, güç, dünya dengeleri için öldürüyorlar. Bir noktaya kadar bunu anlayabilirim ama anlamadığım o kadar çok şey varki bu dünyada;  tertemiz sevgiler neden öldürülür, neden yanan kalpler sebebsizce hırpalanır, neden ihtiras kendinden kat be kat güçlü olan aşkı böylesine kolayca karanlığa gömebilir, neden zaten takdiri ilahi sevdiklerimizi zamanlı zamansız bizden sonsuza kadar alacakken  bizler kendi elimizle sevdiklerimizi sonsuzluğa uğurluyoruz. Anlıyorum ki beni gerçekten sevenler hızla tükeniyor, kimi takdiri ilahi kimi takdiri sebebsiz. Her geçen dakika yanlızlığıma gömülüyorum. Bir yığın cevaplanmamış soru, çalınmış hayaller, ulaşılamayan zirveler, burkulmuş bir kalp, soğuk bir tebessüm, aynadan bakan bir çift masum göz, soğuk bir beden, kurumuş çicekler. Ben gömüldükçe üstüme toprak atan bir yığın sevgiden arındırılmış, ruhu çıplak sahte kişiliklerin iğrenç kahkahaları kalbimin en ücra köşelerinde yankı...

Devamını Oku

Özlem

Özlem, soğuk gecelere bir sitem mi? Yoksa çağlamaz bir ırmağın bir tutam yosuna hasreti mi? Benim için özlem, beni yarınlara çağıran ilahi bir nefes, ateşe dokunan bir el, saçlarından öpülesi kınalı bir bez bebek, belkide her öldüğümde beni yeniden doğuracak bereketli bir anne. Özlem, kapanmaz bir yara mı? Yoksa düşmüş bir kipriğin göze olan hasreti mi? Benim için özlem, ölen bir dosta ağıt, menzili ayrılık olan bir yol, her bahar yeşeren kapımdaki armut ağacı, belkide alnıma konan hercai bir kelebek. Özlem, bir avuç toprak mı?  Yoksa  boş bir beşiğin bebek sesine hasreti mi?  Benim için özlem, yazmaya kıyamadığım bir isim, güneşlenilen bir yaz günü, belkide artık git...

Devamını Oku

Geç Kalınmış Herşeye

Her zaman kendimi birşeyler için geç kalmış olarak görüyorum. Geç kalınmış özürler, geç kalınmış itiraflar, geç kalınmış kararlar ve kaçınılmaz son: erken biten aşklar. Zaman için herşeyin ilacıdir diyenler; zamanın bir ilaç değilde aksine kainattaki canlı cansız herşeyi yavaş yavaş ve zevkle öldüren bir katil olduğunu nasıl bilmezler? Bu katilin hedefi olmamak için hayatımızda ertelediğimiz ya da geç kaldığımız hiçbir şey olmamalı; zamanında söylenilmemiş bir aşk itirafı, tutulmamış bir söz, kırılan bir kalp, ertelenmiş hayaller. Bunların hepsini yeniden zamanın buzlu kalıplarından çıkarıp tekrar hayat vermek...

Devamını Oku

Sevgiden Nefrete

Bir yolculuğa çıkma telaşındayım. Yaşadığım yere son kez bir göz attım. İçime çektim yitirilen zamanın değişmez kokusunu. Unuttuğum birşey varmı diye tekrar tekrar kontrol ettim heryeri. Sonsuz zamanda yankılanan kahkahalarımızı duydum ruhsuz odalarda. Yatağıma son kez dokundum, kendi sıcaklığımı aradım, kendi bedenimi aradım en son yattığım halimle. Çiçeklerime acıdım, bir damla suya hasret kalacaklar, kuruyacaklar yavaş yavaş, acıdım onlara, son göz yaşımı onlara akıttım. Elbise dolabımı açtım, en son severken giydiğim kazağımı buldum, sevgimi onda bıraktım. Son kez dokundum aynada saçlarıma, son kez baktım nefret yakışmayan gözlerime. Üzüldüm zavallı halime, kendimden nefret...

Devamını Oku

Endişe

Herşeye olan inancım yavaş yavaş kaybolmaya basladı. Kime neden ve ne kadar güveneceğimi bilemez oldum. Tükenişin ardından herşeye yeniden başlayacak kadar gücüm varmı? Yoksa gücümün bittiği yerde tamamen mi tükeneceğim? Sırtıma kanlı hançeri kim saplayacak? Kimler mutlu olacak ben biterken? Ben kendi kanımda boğulurken kimler sırtını dönecek bana? Kim geçirecek yağlı ilmeği boynuma? Biliyorum her taraftan saldıracaklar bana, yüzümü kana bulayacaklar. Yüzümü yıkamalıyım ben. Kesecekler bileklerimi, arsi alaya fışkıracak başkalarının yüzünde güller açan kırmızı kanım. Biliyorum uykularımı bölecekler, sabahlarımı çalacaklar. Uyumalıyım ben. Sesimi kısacaklar, sıkacaklar boğazımı nefes almayayım diye. Haykırmalıyım ben. Elimden alacaklar sevdiğimi, kıracaklar kolumu kanadımı. Yazmalıyım ben. Biliyorum yarını görmeyeceğim, hep dün kalacak ömrüm. Dünkü elbisemi giyeceğim, dünkü gazeteyi okuyacam, dünkü filmi izleyecem, dünkü ben olacağım yarın den habersiz. Belki karanlık bir yola gideceğim dünden aşıp yarına ulaşmak için. Belki hiç dönmeyeceğim, belkide dün dönmüşümdür. Biliyorum artık yolun sonu, her tükeniş bir başlangıçmıdır yoksa her zaman başlangıçtamı tükeniriz? Herşeye diyebiliriz el veda; sevgiliye, güneşe, yakamozlara, hayallere, ya...

Devamını Oku

Mehmet Şen

25.07.1978 tarihinde Sivas’ta doğdum. 1997-2003 Yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde ögrenim gördüm. 2003-2006 arası aynı bölümde yüksek lisans yaptım. Felsefe, edebiyat, insan psikolojisi ilgi alanımdır. Daha çok insanın yalnızlığı ve gizli korkularını yazmaktan hoşlanırım. Yazdıklarımı sizinle paylaşmak istedim. Umarım hoşunuza gider. Tüm Yazılarım Kötü Çocuk Aşka Yolculuk Kumar Çekirdek Aile Yalnızlık Liman Ön Yargı Biri Var Mutluluğun Resmi Gurbet Çelişki Mektup Endişe Sevgiden Nefrete Özlem Susmak Geç Kalınmış Herşeye Dünyanın En Sabırlı Annesine SavaşMasalÖzlem-ekSusmaya...

Devamını Oku

Kötü Çocuk

İçinizdeki çocuk, nefsinizle sonsuz arzularınızın gayri resmi ilişkisinin acı meyvesi ise başınız dertte demektir. Bu sevgiden yoksun büyütülen, şımarık, pervasız, söz dinlemez velet sizin hayatınızı kendi oyun bahçesi yapacaktır. Ne zaman birisini sevseniz onu kıskanacak, ne zaman doğru yolu bulsanız sizi şaşırtacak, ne zaman ona ihtiyaç duysanız asla orda olmayacak. Sizin hayal kırıklıklarınız, sizin yalnızlığınız, sizin tükenişiniz onun en sevdiği oyuncakları olacaktır. Siz ona sarıldıkça o mutlu olacak, siz mutsuz; siz ona sarıldıkça o büyüyecek, siz yerinizde sayacaksınız; siz ona sarıldıkça o ısınacak, siz üşüyeceksiniz. Bu kısır döngü hayatınız boyunca devam edecek ve siz ölürken o ömrüne yeni bir ömür...

Devamını Oku

Kumar

Kendimizi bir masada kumar oynayan bir kumarbaz gibi düşünelim. Bu masada para yerine sevgimizi, ruhumuzu ve geleceğimizi ortaya koyalım. Masanın bir ucunda zaman, bir ucunda vefasızlık diğer ucunda ise ihanet otursun. Bu üç mahir ve zalim kumarbaza karşı şansımız son derece düşüktür. Sizi tek tek yenemezlerse hepsi birleşip aynı bedende tek vucut olup sizi yenmeye çalışacaklardır. Mertçe yenemedikleri zaman hileli oynamaya başlayacaklardır. Tek amaç sizi iflasa yani tükenişe sürüklemek. Zaman geleceğimize, vefasızlık sevgimize, ihanet ruhumuza taliptir bu masada. Acemi bir kumarbazsan kaybedersin, tükenirsin herşeyini onların insafına bırakır gidersin. Usta isen zamanı bilgeliğinle, vefasızlığı sadakatinle, ihaneti inancınla yenebilirsin. Hepsi birleşip tek vucut halinde saldırdıkları zaman ise insanlığınla dimdik durursun...

Devamını Oku

Mutluluğun Resmi

Hepimizin ruhuna naksolmus Saman Sarısı adlı şiirinde şöyle seslenir Nazım Hikmet Sen mutluluğun resmini yapabilirmisin Abidin?. Abidin Dino ciddiye alıp acaba denemiş midir? Denediysede gerçekten çizebilmiş midir? Bu konuya kendimi direk müdahil sayarak bende bir mutluluk resmi çizmeye karar verdim. Tuval olarak hayatımı, boya olarak arzularımı, model olarak gerçeği, fırça olarak da hayallerimi kullanıyorum. Gerçeklerden kopya ettiğim herşeyi, arzularımın el verdiği renklerde karıştırıp, hayallerimi bandırarak, hayatım üzerine resmetmeye çalışıyorum. Düşünüyorum, soğuk renklermi kullansam yoksa sıcak renkler mi? Arzularına gem vurmayan biri olarak hemen kararımı veriyorum; evet soğuk renkleri kullanmalıyım. Yaşanan düş kırıklıklarını, sahtelikleri, tükenişleri, sonsuz yalnızlıkları, hissiz dokunuşları, sıcak renklerle çizecek halim yok ya. Sonra düşünüyorum nasıl bir fırça kullansam? Gerçekleşemeyen hayallerimin geniş ve sonsuz  oluşu aklıma geliyor ve yelpaze fırçada karar kılıyorum. Çizdikçe, kendi çizdiğim labirentler içinde kayboluyorum. Bir an durmayı düşünüyorum, kendimi o kadar kaptırmışımki bir daha bu tuvalde kendimi bulamama pahasına çizmeye devam ediyorum. O kadar sert fırça darbeleri vuruyorum ki; hayallerim sağa sola kaçışıyor, artık hiç hayalimin olmadiğını fark ediyorum. Ellerimin arzularımla kirlendiğini ve temizlemeye çalıştıkça daha çok kirlendiğimi fark ediyorum, anlıyorum ki tüm arzularım katran karası. Gördüğüm gerceği aynen mi çizmelimiyim yoksa eğip bükmeli miyim? Yoksa daha net görmek için, kirli arzularımla temizleyip olmayan hayallerimle mi...

Devamını Oku

Çekirdek Aile

Bir kadın düşünün, evladının parmağına rüzgar değse kendi içinde fırtınalar koparan bir kadın. Sevdigi için ölmeyi göze alacak kadar kör aşık, hassas, içten ve sevgi dolu bir kadın. Aynı kadını bir kürk manto üzerinde, arzi endam ederken görünce düşünürmüsünüz sizde bu kadın o kadın mı? Kendi evladı için canı yanan o sevgi yumağı, canlı canlı derisi soyulan bir hayvancık için neden duyarsızlaşır. Neden vicdanı sızlamaz o kanlı kefeni üstüne geçirince? Bilmezmi o deri parçası da bir zamanlar bir kalbi örtüyordu, anası tarafindan sevgiyle yalanıyordu o ipek tüyler? Hissetmezmi acaba kendi bedeninde o zalimliği, o kanlı bıçağı, o tüccar ellerin kıyıcılığını, her giyişinde o deri parçasını? Bir adam düşünün, evladı için dünyanın en iyi babası, güvenilir sığınak. Evladı için çarpan o babacan yürek, uyuşturucu sattığı çocukların damarlarından kazandığı o buruşmuş paraları sayarken hiçmi sızlamaz. Her zerk edilen zehirde bir ışığın söndüğünü görmeyecek kadar mı körleşir, kendi çocuğuna bakarken ışıldayan o alevli gözler. O zehir yapan elleriyle kendi evladının başını okşarken, başka bir babanında soğuk bir mezar taşını okşadığını bilmez mi? Kendi çocuğunun geleceğini, tükenmiş bedenlerin, uyuşmus dimağların, delik deşik kolların, olmayacak yarınların üzerine inşaa ederken baba olduğundan utanır mı acaba? Mal mülk yerine çocuğuna miras olarak, harcanmış hayatlar, vadesi gelmemiş ömürler, satılmış vücutlar bıraktığı zaman huzur içinde terki dünya edebilecek mi acaba? Bir çocuk düşünün,. Şefkatli bir anneye, koruyan bir babaya sahip olduğu için kendini dünyanın en sanşlı çocuğu sayan....

Devamını Oku

Yalnızlık

Hergeçen gün kalbimin küçüldüğünü hissediyorum birşeylere nazire eder gibi. Ben küçüldüm, artık kimse için fazladan yerim yok der gibi. Herkese zamanında fütursuzca kapılarını açtı, aylarca, senelerce hatta bir ömür boyu misafirler ağırladı baş köşelerde. Her ayrılan konuk birşeyler götürdü umarsızca. Şimdi yalnız, ne kapısını çalan, ne de götürdüklerini yerine koyan kimse yok. Kalbim alışmalı artık herşeyin yarım olduğuna, anlamalı ki paylaşılamayan herşeyin yarım olduğunu. Yastığa tek koyulan başa alışmalı, masada ki tek bardağa alışmalı, terk edilmeye alışmalı, zifiri karanlıkta birşeyler karalamaya alışmalı, kısaca alışmalı kalbim bu ne olduğunu tasvir edemediğim hüzünlü melodiye. Yalnızlık, yıllar sonra baba evine dönüş gibidir. Önce herşey sana yabancı gelir, dokunduğun eşyalar, hatıraların sana yabancıdır. Sonra yavaş yavaş alışmaya başlarsın, onlarda sana alışır, sonunda kendini en temiz, en masum halinle tekrar bulursun ve bunları yalnızlığına katarak bir ömür boyu avunursun. Yalnızlık, yürümektir koşar adım bilinmezliğe, hınca hınç dolu mahşeri kalabalıklarda kimseye dokunmadan, aralarından kayarak, hiç bir iz bırakmadan. Esirgemektir bedenini yalan ellerin sıcaklığından. Sakınmaktır işleyeceğin günahlardan kendini. Bağlanmaktır kendi özüne bir başkasının herşeyi olmak yerine. Taşınabilmektir kendine bir daha dışarı çıkmamacasına. Kaldırabilmektir kadehini sessizliğin...

Devamını Oku

Aşka Yolculuk

Seni tanımaksızın düştük yollara. Kör vadilerde, yalancı sahralarda, vefasız diyarlarda düşe kalka yol aldıktan sonra, sonsuz ve hapseden bir dehlizin içinde mahkum kaldığımızı anladık. Susuz çöllerde bitap kalmış mecnun  gibi senin mutluluk vaha na kandık. Buz gibi akan ihanet kıvamında bade lerinden içtik. Sararmış solmuş, ruhları kurban edilmiş, el ele dolaşan insan müsvettelerine rastladık. Bunlara aşık denildiğini öğrendik ve senden korktuk. Sevdiğimize göstermek için geldiğimizi,  körelmiş nefsimizi, utangaç benliğimizi, isyankar arzularımızı meşale yapıp yaktık. Gırtlağımızdan son nefesimiz çıkana kadar bağırıyorduk. Etekleri dikenli, zirvesi karanlık beyaz bir dağa çarpıp geri geliyordu inançsız çığlıklarımız. Umutsuzca tekrar çıkıyorduk yola. Zirveye her yaklaştiğımızda aslında uzaklaştığımızı anlıyorduk. Her geri dönüşümüzde bir parçamızı kaybediyorduk. Sevgilinin silüeti yavaş yavaş görünmeye başlamıştı. Sıcak bir meltem bize onun vefasız kokusunu getiriyordu. Ama hala çok uzaktaydık, bilmediğimiz bir zamanda, feth edilemeyen bir mekanda ona ilerliyorduk bilinçsizce. Artık hataya yer yoktu. Her hata bir adım geriye gitmekti. Biz böylesine körü körüne ona hicret ederken peki o neden başımıza fırtınalar kopartıyordu, neden şimşeklerini üzerimize gönderiyordu. Anladık ki kıymetini bilelim, onu yeniden incitmeyelim, yeniden itmeyelim uçurumlara diye yapıyordu tüm bunlari. Haklıydı da aslında. Çünki karşısındaki onun değerli her şeyini tüketen, doyumsuz bir varlıktı. Ama ne yaparsa yapsın biz asla vazgeçmiyorduk. Çünki güneş tekrar sevgilinin güzel gözlerinden doğacak, bizi ısıtacak, tek bir hata da ise kavuracaktı. Bunu çok iyi...

Devamını Oku

Liman

Ne zaman bir fırtınada sarsılsak, gediklerimizden su almaya başlasak, alabora olmamak için geçmiş limanına demir atarız, ta ki fırtına dinene kadar. Ya yolumuza aynen devam ederiz ya da yeni bir rota çizeriz kendimize. Bazen fırtına diner ama biz hala açık denizlere açılmaya korkarız. Çünkü bu limanda, kaybettiğimiz, özlediğimiz, tükettiğimiz, elimizden alınan sevgileri yeniden bulmuşuzdur.   Kalmak isteriz bir ömür boyu bu koruncalı limanda. Ama çıkmak lazım bunu da biliriz. Mutluluk denen hayali adaya varmamız lazım. Zaten onun için yola çıkmadık mı, onun için göze almadık mı bunca tehlikeyi? Söylenmedi mi bize nice kasırgalarla, fırtınalarla boğuşacağımız bu düşsel umman da?...

Devamını Oku

Ön Yargı

Benim için anlaşılamamak mutluluk limanının tam önünde duran heybetli bir buzdağını andıran ön yargıyı aşamamaktır. Yüzlerce kere Titanic hesabı gelir bu buz dağına çarparsın. Öylesine haşmetli ve kalındırki delemezsin, kıramazsın, parçalayamazsın. Uzaktan küçük ve geçilmesi kolay görülen bu buz dağı, yaklaştıkça büyür büyür ve sana yol gösteren sevgi pusulanı şaşırtır. Amaçsızca sağa sola çarpar durursun. Artık çaresiz durumdasındir. Bu sefer içgüdülerinle geçmeye çalışırsın fakat yorulursun, tükenirsin, sonsuz derin karanlıklara batarsın, ta ki nazlı bir deniz kızı bedenine bürünmüş umudumuz bize el uzatana kadar.. Tekrar çıkmaya çalışırsın, bilirsin çünkü sevdiğimiz, seveceğimiz her şey bu beyaz sonsuzluğun arkasındadır. Her şeyini kaybetmek uğruna tekrar son defa gider yine çarparsın. Ya delersin ya da muammalar denizinde...

Devamını Oku

Biri Var

Bu şehirde uyumayan biri var. Uğultulu tren katarlarına kendi yalnızlığını emanet edip onların yolunu gözleyen biri var. Tek tek bütün ışıkları sönerken uykulu beton evlerin, hepsine inat titrek bir mum koyarak penceresinin önünde geceyi aydınlatan biri var. Uyurken üstümüzden çıkardığımız insanlığımızı kimse çalmasın diye onlara sabaha kadar bekçilik eden, güvenilmez biri var. Siz uyurken rüyalarınıza ortak olan, kendi payına düşen pembe umutları size veren biri var. Serseri gölgeleri; umutsuzlara, sahipsizlere yorgan diken biri var. İnleyen köpek ulumalarına ciğeri dağlanan ve hor görülen her bir köpek için sizin adınıza onlardan özür dileyen biri var. Aç kalmış bir kedi yavrusunu helalinden kazandığı bir parça ekmeğine ortak eden biri var. Evinde bir ayak tıkırtısı için ömrünü feda edecek kadar yalnız insanların kapılarına meçhul sevgililerden gül bırakan biri var. Daldan düşen herbir yaprak için ağaca sitem eden biri var. Kayan her bir yıldız için yas tutan biri var. Bu şehirde biri var. İYİ...

Devamını Oku

Gurbet

Gurbet nedir? Doğduğun topraklardan ayrı kalmak mı? Sevdiklerinden, yolunu gözleyenlerden, can dostlarından uzaklarda, bilinmeyen coğrafyalarda, bilip de bilmenin ötesinde, anlayıp, biz olamadığımız ve asla bizim olamayacak denizler ötesi topraklarda olmak mı? Yoksa bizi davul zurna ile karşılayan ev sahiplerinin şimdi kapıyı göstermeleri mi? Yoksa dilimizi, geçmişimizi unutup doğu-batı sentezi hilkat garibesi bir neo kültürün evladı olmak mi? Yoksa karnımın doyduğu heryer benim vatanım deyip gül gibi yaşayıp gitmek mi? Bilinen en eski gurbet şarkısı şöyle der: Ben annemi, ben babamı, ben memleketimi özledim. Vatanında iken eğlenceli bir kına gecesi şarkısıdır ama gurbette dinlendiği zaman insanın içine işler, ince belli bir çay bardağı buğusunda göz yaşlarımızı içimize akıtırız. Alışık olduğumuz nevresimi sabunla yıkanmış yün yorgan yerine hazır saten bir yorganı yüzümüze çekerek geride bıraktıklarımızı düşünürüz. Artık ana sesinin sıcaklığının yerini, bizi binlerce kere yollarını arşınladığımız emek ve kaybolan yıllarımız kokan fabrikalara çağıran çalar saatler almıştır. Pencereden dışarıya bakan bir çift durgun göz, renkli insanların doldurduğu, fakirlik kokan ama mutlu cıvıl cıvıl bir mahalle yerine tek tük yaşlıların karşıdan karşıya geçtiği tek tip binaların onları selamladığı ruhu buza çalmış mahallere isyan etmez mi? Bazen canın çeker takarsın kırık bir memleket havası, havasından mıdır suyundan mıdır, memleketinde ki aynı hazzı rakına meze yapamazsın, sence buna kulakların isyan etmez...

Devamını Oku