Bugün yedi sene önce sevdiğim kadına gönderdiğim mektubum elime geçti ve bana gönderilmiş gibi heyecanla açtım ve okudum. Yedi sene geçmis ve görüyorum ki bende pek birşey degişmemiş, yedi sene aynı kadını aynı derecede aynı deli halimle fütursuzca sevmişim. Siz buna aşk diyin ben teslimiyet diyeyim. Ruhumu, geçmişimi, geleceğimi teslim etmişim. Kalbimi ikiye bölmüşüm bir parçasına hüznümü diğer parçasına sevgimi kazıyarak sevdiğime hediye vermişim.

Sponsor Bağlantılar

Mektubumun tarihine baktiğım zaman ABD’nin Irak’a demokrasi götürmeye başladığı gün olduğu dikkatimi çekti. Kalpleri petrol karası bu zalim ellerin yaptıklarına o zamanda içim yanmıştı bugünde aynı hisleri taşıyorum.

Yedi sene öncede insanlar bir hiç için birbirlerini katlediyorlarmış bugünde değişen birşey yok. İnsanlar birbirlerini para, güç, dünya dengeleri için öldürüyorlar. Bir noktaya kadar bunu anlayabilirim ama anlamadığım o kadar çok şey varki bu dünyada;  tertemiz sevgiler neden öldürülür, neden yanan kalpler sebebsizce hırpalanır, neden ihtiras kendinden kat be kat güçlü olan aşkı böylesine kolayca karanlığa gömebilir, neden zaten takdiri ilahi sevdiklerimizi zamanlı zamansız bizden sonsuza kadar alacakken  bizler kendi elimizle sevdiklerimizi sonsuzluğa uğurluyoruz.

Anlıyorum ki beni gerçekten sevenler hızla tükeniyor, kimi takdiri ilahi kimi takdiri sebebsiz. Her geçen dakika yanlızlığıma gömülüyorum. Bir yığın cevaplanmamış soru, çalınmış hayaller, ulaşılamayan zirveler, burkulmuş bir kalp, soğuk bir tebessüm, aynadan bakan bir çift masum göz, soğuk bir beden, kurumuş çicekler. Ben gömüldükçe üstüme toprak atan bir yığın sevgiden arındırılmış, ruhu çıplak sahte kişiliklerin iğrenç kahkahaları kalbimin en ücra köşelerinde yankı yaparak damarlarımdan tüm bedenime dağılıyor ve üşüdüğümü hissediyorum, yakıcı bir üşüme bu, sevdiğim ve inandığım herşeyi ebediyyen yakacak bir üşüme bu. Soğuğun yakıcı bir kor ateşe dönüştüğü nefret ve ihanete gebe bir üşüme bu. Aniden acıktığımı hissediyorum, yemem için önüme geçmiş günahlarımı atiyorlar, yedikçe günahkarlaşıyorum, yedikçe şişiyorum, günah kusmaya başlıyorum; ayaklarımın dibinde tüm günahlarım, haşmetlerinden birşey kaybetmemişler yine çekiciler, yine beni kandırmaya hazırlar, yeniden acıkıp onları yememi bekliyorlar, günaha aç sefil ruhum onları hazmetmeye dünden razı.

Artık özlemediğim insanları bile özlediğimi fark ettim. Kırdığım kalpleri, incittiğim bedenleri, öpemediğim mezar taşlarını, öğüt veren adaletli dilleri, dik durmayı öğreten gerçek sevgiliyi özledim. Bitmeyen uzun gecelerde O’na kavuşmaya beni dakika-dakika, saat-saat götüren boynu bükük umudumu özledim. Kaybolduğumda beni bilinmeyenden, güvenilmeyenden çekip çıkaran öpülesi elleri özledim. Korktuğumda bana cesaret veren  benim için çarpan o kocaman kalbi özledim. Üşüdüğümde beni ısıtan, sıcaklığını ruhumun dipsiz zemheri uçurumlarında dahi hissettiğim o tatlı ılık nefesi özledim. Büyümeye inat hep çocuk kalacak kendimi özledim.