Mainz, 21.06.2013

Gezi Parkιnι vesile edip gezinirken birazcιk „anarşistce“ takιlayιm derken olaylar „vandalizm“ boyutlarιnι aştι. Bu arada ülkemiz tarihinin en büyük yatιrιm hamleleri hakkιnda yeterince tartιşma imkanι bile bulamadιk.

Sponsor Bağlantılar

Yaklaşιk 50 milyar dolarlιk yatιrιmlarι konuşamadιğιmιz gibi adeta ülkenin kalkιnmasιna bozulan kimseler varmιş gibi birden bire bir isim tatιşmasι aldι başιnι gitti. Neymiş efendim, „Yavuz Sultan Selim“ ismi ülkede yaşamakta olan Alevi kesimi rahatsιz etmiş, zira Yavuz, Alevi katili bir padişah imiş, mιş mιş da bilmem ne?

Şimdi, Yavuz ve Alevi konusuna girmeden önce bazι tesbitlerde bulunalιm:

İstanbulda keşke mümkün olsa da nüfus artιşι durdurulabilse daha iyi olur ama mâlesef buna imkân olmadιğιna göre „üçüncü bir köprü“ bu mega kent için acil bir ihtiyaç. Peki isminin Yavuz olarak verilmesi şart mιdιr? Elbette ki hayιr. Bence de bu isim isabetli olmamιştιr. Zira Yavuz ve köprü çok ilintili değil. Madem illâ da tarihsel bir isim verilecek böylesi güzide bir projeye büyük mimarιmιz „Sinan“ιn adι verilebilirdi. Yahutta bir başka devlet adamιnιn adι verilebilirdi. Mesela „Adnan Menderes“ yahutta „Turgut Özal“ denilebilirdi. Fakat madem ki ülkeyi yönetenler bu güzel hizmetin adιnι Yavuz Sultan Selim koymuşlardιr, bu durumda isabetli bir isimlendirme olmadιğι ifade edilir, (benim yaptιğιm gibi) memnuniyetsizlikler dile getirilir, hepsi bu kadar. Ama yok olur mu? Onlar kendilerini ülkenin değişmez „demirbaşlarι“ kabul ettiklerinden dolayι sadece biz bu isimden memnun değiliz demiyorlar ismin değiştirilmesi gerektiğini savunuyorlar ve padişah üzerinden adeta bir tarih yargιlamasι yapmaya kalkιşarak mevzilerini tahkim etmeye kalkιşιyorlar. Hatta Yavuz Sultan Selime „Alevi katili“ diyecek kadar küstahlaşabiliyorlar. Saltanatι için babasιna darbe yaptι kardeşlerini katlettirdi deseler anlayacağιm da işte bunu anlamιyorum. Zira Yavuz Alevi katili falan değildir. Şimdi biraz bu konuya deyinelim: Ünlü Maveraünnehir âlimlerinden Yusuf Hemedaninin öğrencilerinden olan Türkistanlι „Hace Ahmet Yesevi“ kendi talebelerini cihat aşkιyla donatιp değişik bölgelere gönderiyordu. Bunlardan bir kιsmι da Anadoluya geldi. Türk illerinden Anadoluya gelen İslâmda  hem Emevilerin sebebiyet verdikleri Arap ιrkçιlιğιna bir tepki ve hem de bir parça şaman adetleri bulamacι da sözkonusu olduğu için bir parça „karnι geniş“ bir anlayιştι bu. Hatta bunlarιn aralarιndan uyuşturucu vasιtasιyla „feyz“ aldιklarιnι söyleyip, „haşhaş“ çekerek zikir halkalarι kuran „haşhaşiler“ de çιkmιştι.

Makalenin hacmi gereği hιzla geçecek olursak, işte „Babailer“ adlι tarikat böyle doğmuş oldu. Anadolu Aleviliğinin ilk resmi temsilcisi olarak babailiği gösterebiliriz. Babailiğin kurucusu kabul edilen „Baba İlyas“ önce kendisini „resul“ ilân eder. Müridi olan „Baba İshak“ ile birlikte Anadolu Selçuklu devletine karşι ayaklanιrlar. Frenk takviyeli Anadolu Selçuklu ordusunu 12 kez yenmeyi başardιlar. Hatta Selçuklu Sultanι 2. Gιyasedddin Keyhüsrevi tahtιndan kaçιrmayι bile başardιlar. Ancak sonunda yenilerek dağιtιldιlar. 14 ve 15. yüzyιllara geldiğimizde Anadolu Aleviliğinin temsilciliğini „Erdebil dergâhι“ yapmaktaydι. Dergâhιn kurucusu bir Türkmen olan „Şeyh Safiyyüddin“ idi. Safiyyüddinin 4. kuşak torunu olan „Şeyh Cüneyd“e gelinceye kadar Erdebil dergâhι bir tarikat ve hatta sünni olduğu bilinen Halvetiye tarikatι şeyhi İbrahim Zahid Geylaniye bağlι bir tarikattι. Ancak Şeyh Cüneyd özellikle de Osmanlι Kιzιlbaşlarιnι (Surhser) kendisine yakιn bulduğu ve Karakoyunlu devleti tarafιndan sιnιrdιşι edildiği için Osmanlι topraklarιna yerleşmek niyetiyle sultan dan izin istedi. Ancak 2. Murathan bunu kabul etmedi fakat ona maddi yardιmda bulundu.

Safevi devletinin kurucusu „Şah İsmail“, Şeyh Cüneydin oğludur. Hanedan Şah İsmail ile birlikte şeyhlikten „şah“lιğa dönüşmüş ve Şah İsmail ilk etapta 1503 tarihinde İrak, Fars hükümdarιnι yenip İranιn önemli bir bölümünü ele geçirir. Osmanlι padişahι Yιldιrιm Bayezid Şaha bir kutlama mesajι göndermekle yetinecektir. Ancak Şah İsmail, Anadoludaki Türkmen Aleviliğini siyasal emelleriyle tevhid ederek bu topraklarda „hakimiyyet“ kurmak üzere önemli bir siyasal çalιşma başlatιr. Şah İsmail Anadoluya „derviş“ ve „dede“ ler gönderip Osmanlι topraklarιnda ayaklanmalar çιkartmak üzere çalιşmalarιnι yoğunlaştιrmaktadιr. Anadolu Türkmen Alevileri Şah İsmail tarafιnda yer alιnca Osmanlι da tedbir almak durumunda kalιr. Öyle ki Şah İsmailin gönderdiği dedelerden biri olan „Nur Ali Halife“ Osmanlι birliklerini bozarak Tokat şehrini ele geçirir ve Şah İsmail adιna burada „hutbe“ okutur.( Hutbe okutmanιn egemenlik ilânι anlamιa geldiğini unutmayalιm) Yine bu dedelerden biri olan „Hasan oğlu Şahkulu“ Kütahya önlerinde Anadolu Beylerbeyi Hasan Paşayι yenerek egemenlik ilân eder. Yavuz Sultan Selim tahta oturduğu sιrada Anadolunun dört bir yanιnda Alevi isyanlarι başgöstermiş kalan yerlerde ise Alevi kitleler patlamaya hazιr bir bomba haline getirilmiştir. O kadar ki „Pir Sultan Abdal“ açιktan:

Ceke sancağι getire
Şah İstanbulda otura

Diye şiirler yazarak halkι galeyana getirmek için çabalamaktadιr. Kendi topraklarι üzerinde emelleri bulunan Şah İsmailin Osmanlι devleti ile girdiği bu rekabette netice olarak çok kan dökülmüş ve bu mezhep asabiyeti yüzünden mahakkak ki her iki taraftan masum insanlar da oldukça fazla zulme uğramιştιr. Şah İsmailin iktidar hιrsι yüzünden kullanιlmιş bulunan Aleviler elbette bu konuda çok sayιda kayιplar verdiler.

Ancak her ikiside Türk devleti olduğu söylenen ve iktidar hιrsιna kurban edilen insanlarιn Yavuz tarafιndan katledildiklerini ileri sürmek, nasιl olsa Yavuz kalkιp hakkιnι savunbilecek değil diye yapιlan kurnazca ama aynι zamanda „alçakça“ bir saldιrιdιr. 5816 sayιlι koruma kanunundan ziyade „celladιna aşιk olan ahmak kιz“ sendromu ile hareket etmekte olan günümüz Alevilerinin önderi olduğunu ileri süren bazι kendini bilmez aymazlar „DersIm“ ve orada işlenen menfur cinayet ve katliamlar konusunda „dut yemiş bülbül“ kesilirken Yavuza katil demeye sιra geldi mi vahşi birer „canavar“ haline geliyorlar.

Tarih ne „övgü“ ne de „sövgü“ malzemesidir. Tarih bir ibret levhasιdιr. Osmanlι kocaman bir imparatorluk olarak hatalarι ile sevaplarι ile tarihteki yerini almιştιr. Müslüman bakιşι her zaman „hakkaniyet“ esaslι olmak zorundadιr. Osmanlιyι öveceğim yada seveceğim diye birtakιm yanlιşlara binbir türlü bahaneler uydurup, tevile yönelerek „kιvιrmak“ ne kadar yanlιş ise ille de kendi ecdadιma söveceğim histerisi ile hakkaniyetten sapmak da bir o kadar yanlιştιr. Herkes bebeğini sever ama kimse bebeğin (afedersiniz) kakasιnι sevmek durumunda değildir. Yada tersi bebeğin kakasι var diyerek onunla beraber bebeği de çöpe atmayι akιl sahipleri aklιna bile getirmez. Bir de şunu ilave edelim ki, Anadolu da İslâmιn
yayιlmasιnda Aleviliğin tartιşιlmaz yeri olduğu da tamamen bir „şehir efsanesi“dir. Daha milâdi 722 yιlιnda „Malatya“ tam anlamιyla bir İslâm şehri olmuştur. Dahasι 1071 Malazgirte kadar bugünkü Güney Doğu Anadolu bölgemizin ha ki yarιsιndan fazlasι zaten müslüman olmuştur. Bence Yavuz ismi isabetli olmamιştιr ama Aleviler yüzünden değil, köprü ile daha mütenasip isimler mümkündür diye. Hele hele köprüye Pir Sultan Abdal ismi verelim diyenlere „ağιr ol molla“ desinler demek gerekir. Ne kadar Aleviyi temsil ettikleri bile meçhul olan ve Hz. Ali (k.v.) ile ilgili sadece bir „asparagas resim“ eşliğinde ünsiyet kurmanιn dιşιnda hiç bir bağlantιlarι olmayan bir kaç imtiyazlι „beyaz Türk ve Kürt“ istedi diye bu isimden vazgeçilmesini düşünmek akla zarar bir gelişmedir. Bazι ismi müslüman olan ve müslümanlar dιşιnda hemen her kesime „boncuk“ dağιtan „liboş“ tayfamιza acilen duyurulur.

Baki Selam ve Saygιlarιmla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya