Camiler; ibadet etme, Allah’ı anma, eğitim-öğretim, birlik ve dirlik, huzur ve sükûn mekânları olmalarının yanında insanların buluşma noktasıdır. Bu itibarla dinimiz; camilere büyük önem vermiştir. Yüce Rabbimiz, “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin” buyurmaktadır.
Allah’ın evi kabul edilen camiler, İslâm’ın alâmeti sayılmıştır. Bir yerden bir yere giderken gördüğümüz minareler veya camiler, bulunduğu yer halkının Müslüman olduğuna işarettir. Sevgili Peygamberimiz (sav), yeryüzünde Allah’a en sevimli yerlerin camiler olduğunu bildirmiştir.

Sponsor Bağlantılar

Osmanlı, camilere önem vermiştir. O kadar çok önem vermiştir ki bu ibadet mahallerini üçe ayırmıştır. Bunlar selâtin camii, camii ve mescid’tir. Selâtin Camii tabiri bugün pek kullanılmıyor, genç nesiller bilmiyor. Şimdi mescide bile cami deniyor maalesef.

Selâtin Camii, Osmanlı sultanları ve ailesi tarafından yaptırılan ve ”Sultan Camileri” anlamına gelen bir tabirdir. Selâtin camilerinin ilki, Fatih Camisi’dir. 1467 yılında başlanan ve 1470 yılında tamamlanan cami, Atik Sinan tarafından yapılmıştır. Selâtin camileri, hep bir külliyenin parçası olmuştur. Külliyelerin içinde hanlar, hamamlar, medrese ve imarethaneler vardır. Bütün bunlar toplumsal odaklı hizmetlerdir. Fatih, kendi camisini yaptırdığı zaman oradaki yerleşimi de artırmak istemiştir.

Bu kadar çok önem verdiği camilerde önemli şifrelere de yer vermiştir Osmanlı. Bu şifreleri bilme ve bunları gelecek nesillere aktarma bizim de görevimiz olmalıdır.

Camilerde bulunan bölümler ve bunların anlamlarını şu şekilde sıralayabiliriz.

Mihrap: Kıble istikametini gösteren ve imamın cemaat önünde durarak namaz kıldırdığı yere denir. Mihraplar genellikle oyuk bir hücre şeklinde yapılırlar.

Minber: Hatibin çıkıp hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsüye denir.

Kürsü: Vaizlerin oturmasına mahsus, üstüne birkaç basamaklı bir merdivenle çıkılan seyyar veya sabit sedire denir.

Minare: Caminin bitişiğinde, ezan okumak ve ezanı civara duyurmak için ince bir kule şeklinde bir veya birkaç şerefesi bulunan yüksek yapılardır. Kürsü, pabuç, gövde, şerefe, petek, külah ve âlem kısımlarından oluşur minareler.

Mahya: Kandillerde iki minare arasına gerilen ışıklı yazılardır.

Hilal: Atalarımız, Hilâli camilerdeki “kubbe”lerin ortasına veya “minarelerin alemleri”ne dikmişlerdir ki; burasının bir “İslâm diyarı” olduğu anlaşılsın!..”Hilâl”, aslında bir “mühür”dür!.. Evet, İslâm’ın bir mührü!

Hilal şeklinden dolayı değil, isminden dolayı İslami bir semboldür. İsmi de ALLAH (C.C) anlamına gelmektedir. Arapça olarak Hilal yazarken Allah (c.c) isminin harflerini kullanırız.

Yıldız; Hilalin kucağına bir anne şefkatiyle oturan Yıldız, anlamını isminden değil şeklinden almıştır. Yıldız, Arapça Muhammed yazısının şeklini meydana getirmektedir.

Hilal ALLAH (c.c) inancını, Yıldız, Peygambere bağlılığı ifade etmektedir. Ay yıldızlı bayrağımızın anlamı da Allah (cc) ve Muhammed (sav)’i temsil etmektedir.

Alem; Minare külahlarının üzerine yerleştirilen tepeliklerdir. Alemi meydana getiren parçalar küp, alt bilezik, armut, boyun, üst bilezik ve ay’dır.

Şerefe: Minarelerde müezzinlerin ezan okumaları için yuvarlak balkon tarzında yapılmış olan yerlerdir.

Osmanlı camilerinin bir başka genel özelliği de 3 kapılı olmasıdır. Cümle, Mana ve Sacidler Kapısı olarak adlandırılırlar.

Atalarımız fethettikleri yerlerde cami, külliye veya bir şifahane yapıp gitti. Ecdadımız, kendi devirlerinin kültürünün gerektirdiği müesseseleri kurdular. İnsan nerde neyi tahsil ederse etsin ama Rabbiyle her zaman irtibatlı olsun diye camisiz yer bırakmadılar. Zira camisizlik, cemaatsizlik; cemaatsizlik de, Allah’tan uzaklaşma demektir. Bu sebeple ecdadımız, yapılan her müessesenin yanına bir de cami yapmıştır. Bunu Avrupa içlerinden ta doğunun en ücra köşesi olan yerlere kadar taşıdılar.

Şimdi biz yeni nesillere aldığımız emaneti korumak ve daha da ileri götürmek vazifesi düşmektedir.