Arap baharı olarak ifade edilen Ortadoğu ve Arap coğrafyasındaki gelişmeler halk kitlelerinin despot rejimlerden kurtulmak istediğinin açık bir göstergesidir. Şu zaman içerisinde artık böyle yönetimlerin ayakta kalamayacağı Arap dünyasında yaşananlarla sabit.

Sponsor Bağlantılar

Arap baharı olarak nitelenen bu olaylardan her yönetim kendine bir ders çıkarabilir. Türkiye’de bu yaşanılanları görerek bu rejimlerin yanlışlıklarından ders çıkarabilir ve içerisinde bulunduğu demokratik ortamı daha da demokratikleştirme anlamında gayret sarf edebilir.
Artık günümüzde dünya içerisinde yaşayan bir toplumun diğer toplumları etkilememesi mümkün değil. Sınırların kalkmasının bile gündeme gelebileceği bir dünyaya doğru ilerliyoruz.

Türkiye 12 Haziran seçimlerinden %87’lik bir katılım oranıyla bir rekora imza attı. Hem dünya tarihi hem de kendi tarihi açısından. Diğer bir önemli nokta ise Ak parti’nin %50’ye yakın bir oy oranı alması.

İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün sloganı ile yola çıkan Ak Parti ciddi bir başarı kazanmakla birlikte seçim sonrası yaşananlar istikrar anlamında kamuoyunu endişelendirdi.

Seçimlerin ardından tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmaması durumu nasıl olduysa Türkiye’nin birinci gündemi oldu.

İlk zamanlarda kamuoyunda milletin yaklaşık 85000 oy verdiği bir seçilmişi mahkemeler nasıl tutabilir havası estirildi. Herkes aynı şeyi konuşur oldu. Tutuklu vekiller serbest bırakılmalı ve hüküm giymiş kişi dahi serbest bırakılmalı dendi. Ama bunun doğuracağı sonuçlar hiç tartışılmadı. Her şeyden önce anayasal olarak hüküm giyen birinin vekil  adayı olamayacağı gibi bir durum varken insanların hele hele bazı gazeteci ve bazı hukukçuların bunu dillendirmesi enteresan. Yani kişiye özel bir muamele nasıl konuşulabilir!

Tam da bu sıralarda CHP’nin tavrı bomba gibi düştü gündeme. Çünkü seçim öncesinde Kılıçdaroğlu tutuklu vekillerle ilgili mahkemelerin vereceği karara saygılı olacaklarını ifade etmişti ama basının önünde, herkesin gözünün içine bakarak söylediği bu ifadelerden aradan çok zaman geçmeden çark etmişti. Nasıl bir dürüstlükse.

Kılıçdaroğlu kendi siyasi hayatının en büyük hatasını yaptı. Belki de siyasi hayatını noktalandıracak gelişme bu hareketi olacak.

Zaten partinin içinde Ergenekoncuları istemeyen ciddi bir kitle var. Hakeza bir taraftan Baykal, bir taraftan Sav, Kılıçdaroğlu iyice köşeye sıkışmış durumda.

Ne demek efendim Meclis’e girip de yemin etmemek. Bu şu demek: Türkiye’nin önünü tıkamak demek. Ya lütfen herkes kısa bir an düşünsün. Eğer şu an her şey normal seyrinde izlemiş olsaydı Türkiye bu konuların yerine neyi tartışıyor olacaktı. Öncelikli olarak hemen yanı başımızda bir Suriye var, kaynıyor. O bölgeye dikkatlerimizi vermemiz ve o sorunu çözmek adına ciddi gayret sarf etmemiz gerek. Sonrasında yeni Anayasayı tartışıyor olacaktık. Ekonomi anlamında daha hızlı düşünmüş olacaktık vs.

Bu durumu CHP’li de görüyor, AKP’li de MHP’li de herkes görüyor. Dolayısıyla zaten kendi içinde bütünlük sağlayamamış CHP hala eski zihniyet yola devam etmek istiyorsa CHP’ye gönül verenler buna dur diyeceklerdir.  Parti zaten karışık. Kılıçdaroğlu’nun kendi başına karar veremediği aşikar. Batum ve Tekin ikilisi arasında gidip geliyor parti. Eğer CHP’de bu yaşananlara acilen bir son verilmezse CHP Baharı çok yakın…