Genç kızken hep çok güzel dans etmeyi hatta dansöz olmayı düşlemiştim, ne alaka ise işte,
Sonra televizyonda spiker olmayı düşledim, çünkü diksiyon dersleri almıştım, çünkü telefonda ya da yüz yüze konuşurken insanların ne kadar güzel konuşuyorsunuz sanki bir şiir gibi demeleri belki de beni buna heveslendirmişti.
Ama hayat bu! her insan gibi rüyalar gerçek olmuyor demek ki.
Bir de baktım ki, o kadar farklı şeylerle mücadele veriyorum ki, tasalanıyorum, aklım karışıyor, her şeyi kontrol etmek isterken umutsuzca geçmişimi geri getirip yeniden başlamak yollarını arıyorum.
Olaylar öyle duruma getiriyor ki, bir bakıyorum yaşam sevincim yok olmuş, yaşama olan sevgim azalmış renkler artık rengârenk değil gri ve siyah sanki hava hep bulutlu (İngiltere hep öyle olduğunu söylerler ya hani).
Sonra bir gün (aslında her zaman yapmışım farkında olmadan) burada bu dünyada zaten gelip geçici değimliyiz her canlı gibi neden hayatımı karartıyorum belki de bu yaşadıklarım benim hayrıma olan şeylerdir, ben bunları yaşayarak farkına varmadan hayat ağacım daha sağlam kök salıyor. Her verdiğim mücadele beni daha da tecrübeli yapıyor. Hayata bakışımı olaylara karşı sağlamlığımı geliştiriyor. Bu pollanna’cılık değil. Hayatın gerçekleri.
Hal böyle olunca da müthiş bir güven, huzur ve uyum hissettim, manevi olarak da hayatımda yaşamım boyunca her şeyin yolunda gideceğine dair bir duyguya kapıldım.
Hayatta, herkes her şeyi bilmez, eğer bilmek isterse kendine taşıyamayacağı yük yükler, hem maddi, hem de manevi.
İhtiyaçtan fazlasına gerek yok aynen “Ferrarisini satan adam”daki gibi.
Hayatta karşıma ne çıkarsa çıksın Rabbimin de izniyle başa çıkabilirim ne düşünüyorsan odur. Her şey mevsiminde güzeldir. Bırakın kışın kar bol yağsın ürünler güzel yetişsin, kar mikropları yok etsin güzelliği ile gönülleri fethetsin. Bırakın yaz sıcak ve kurak geçsin, terleyip toksinleri atalım ne güzel bir detoks değilmi! farkına varın. Neden kışın canımız karpuz istemez ya da neden yazın canımız portakal istemez her ikisi de susuzluğu giderir değilmi!
Gözyaşı da güzeldir. Gözyaşı boşuna mı yaratılmış elbette faydası var hem fiziksel hem de duygusal maddi şeyler içinde manevi şeyler içinde gözyaşı dünyamız hep vardır kim diyebilir ki ben hayatımda hiç gözyaşı dökmedim.
Yoğun bir duygu sonucunda dökülüverir gözyaşı, gözyaşının dökülmesini ağlamak olarak nitelendiriyoruz. Duygusal gözyaşları diğer gözyaşlarından %25 daha fazla protein içeriyor. Ve tansiyonu düşürüp toksinlerin dışarı atılmasını sağlıyor. Vücudun iyileşmesine yardımcı oluyor. Zararlı bakterilerin temizlenmesi yine bu gözyaşları sayesinde oluyor. Ve araştırmalar, duygusal gözyaşının kişiyi depresyondan uzak tuttuğunu gösteriyor. Yani ağladığımızda sadece ağlamış olmuyoruz; bir yandan rahatlarken, diğer yandan kendimizi depresyondan uzak tutuyoruz. Ağlama sonrasında kendimizi rahatlamış hissetmiyormuyuz!
Sabah uyanınca şöyle bir gerinin yatağınızda bütün kaslarınız, kemikleriniz hissetsin sonra kalkın ve bir bardak su için ondan sonra güne başlayın ne mi değişti bence çok şey inanmıyorsanız deneyin. Kaslarınızın çalışması, kan dolaşımını hızlandıracak. Bütün enerjileriniz açılacak inanın. Güne daha zinde başlayacaksınız.
Bakmak değil görmek lazım.
Gören, hayatı daha çok seviyor kısacası hayatla dans ediyor.
Yeni yazıma da yorum bekliyorum müsaitseniz.
Sayın KutlayC teşekür ederim.
"Kadınların olmadığı bir dünya ne fena, ne çekilmez bir yer olurdu…"
sonuna kadar katılıyorum 🙂
hadi bakalım tebrikler.detaylı okuyamadım ama ilk fırsata her kelimeyi düşüne düşüne okuyacağım başarılar canım.takipcinim
Teşekür ederim. Yorumlarınızı bekliyorum yazılarımın devamını gelecek inşalah şu an bir kitabım üzerinde çalışmalara başladım.
Teşekür ederim Yorumlarınız için.
Yazı çok içten olmuş;
yazım yanlışları, düşük cümleler, anlamsal bütünlüğün dağınık olmasına rağmen…
Muhterem Hanımefendi, yazınızı okurken şöyle geçti içimden: “Kadınların olmadığı bir dünya ne fena, ne çekilmez bir yer olurdu…”
Biz sürekli kavga edip durur, birbirimize kin ve öfke kusar, hayatı çekilmez hale getirirdik herhalde…
Kapasitemizi aşmadan, sınırlarımız içinde kalmamızı salık vermeniz çok doğru bir hatırlatma, “Bir kimsenin her şeyi bilemiyeceği, bilmek istediğinde ise kendine taşıyamayacağı yük yüklemiş olacağına” dair vurgunuz çok hoş, açıkça denebilir ki, bu bir ALTIN KURAL.
Elinize sağlık, saygılar sunarım.