Küçük bir çocuktun ilk evrene indirildiğinde, anlamsız bakışların seni o zaman sevimli kılıyordu… Her şey farklıydı geldiğin yerden… Hiçbir şeye anlam veremiyordun… Korkuyordun ama güveniyordun seni emanet edinenlere… Kanın ısınmıştı seni doğurana, kokusunu bile tanır oldun sonra… Tek güvendiğin o oldu… Sadece o koku seni güvende tutuyordu, o zamandan bağlanmıştın işte birilerine… ve kimse bilmez ilk aşkın oydu aslında…
Ona feryat ediyordun daha ilk dakikadan ve hayatın zorlu maratonunu onun kucağıyla unutuyordun belkide… Zaman herkesten sabırsız ilerlerken sende zamana inat büyüyordun… Büyüdükçe sıyrılıyordun çocuksuluğundan… İlerleyen zamanla hayatla daha resmi, daha ciddi olmaya başlıyordu… Hayat düpedüz karşında duruyordu, sende içinde yaşıyordun…
Keşifler başlıyordu bir bir… Öğrendikçe mutlu oluyordun, işin gücün taklitti… Gülmeyi keşfettin sonra, çok hoşuna gitmişti… O kadar hoşuna gitti ki her şeye güler oldun… Hayatın gülmek oldu bir aralar… Minnacık boyunla, hayatı alaya alıyordun…
Hayat penceren uykuyla süt arasında dönüyordu… ve her gece tertemiz kafayla uyuyordun… Mükemmeliyeti arıyordun o zamanlar; karnının acıkmasını bile yediremezdin, ağlardın belki de… Problem istemiyordun, her şey güzel olmalıydı hayatında…
Yeni bir alemde mucizece büyüdüğünü hissediyordun, o zamanlar büyükler hep idolin oluyordu… Hep büyümek istiyordun, kesmiyordu o zamanlar küçük olmak… Bilmek istiyordun her yeri… her şeyi…
Günler geçtikçe anlamaya başladın evreni, niçin döndüğünü anladın baş döndürürcesine Dünya’nın… Artık oyuncaklar kesmez oldu seni, oyuncağın hayatın hem güldüren, hem ağlatan cilveleri oldu… Oyuncağın derslerin oldu…
Hayat seni en zor şartlara alıştıran eli sopalı bir öğretmen oldu, yalnız bıraktı seni bazen, bazen kendinle aranı açtırdı… Bazen sebepsiz güldürdü, bazense sebepsizce ağlattı… Bazen çok uzaklara attı hayat… Ne halin varsa gör dedi… Elaleme güldürdü seni bazen hayat… ama en pisi seni sana güldürdü… 🙂
Her sabah hayat seni şarkılarla uyandırdı… Her gün bir maratonun bitiş çizgisine ulaşıyordun… Azrail gözü saatte görevi beklerken, sen umursamazca yaşıyordun, milyarlarca yıldır ayakta kalan evrende yetmiş yıl hüküm sürüyordun…
Krallığını yaşarken de sefilliğini sürerken de hep vardı içinde umut… Çareyi senelerdir yaptığın beklemeyi tekrar tekrar yapmakla aradın… Günler kovalarken ayları, aylar birikmiş, seneyi beklerken, aslında beklediğin şeyin ölüm olduğunu anladın…
Kaybolan yıllarıma, unutulan yalnızlıklara, boş geçen her zamana inat yazayım dedim yine… Bu yazıyı yazdım sizlere ve kendime… Herşeyin kaybolduğu bu evrende evrene inat kaybolmayan birşeylerim var demek için yazdım belki de… Sizi üzmeyen, sizden daha kolay bir hayat dileklerimle, kalın sevgiyle…