Mainz, 12.08.2011
 
İnsan kedi tabiatlıdır derler, hani çok fazla sıkboĝaz ederseniz yüzünüzü tırmalar. Zamanın sömürgecisi İngilizler tarafından Osmanlı devletinden kopartılan bu topraklarda hizmetlerinin bir karşılıĝı olarak ve daimi sadakat şartıyla her kabile reisine bir devlet tahsis edilmiş ve bu sınırlar bir cetvel yardımıyla el yordamıyla çizilerek „Ortadoĝu“ adında bir kavram icat edilerek, yeraltı zenginlikleriyle dolu olan bu bölge „Gönüllü Kölelik“ easına göre dizayn edilmişti.Aradan handiyse tam bir asır zaman geçti. Tabi ki dünyamızın sadece kozmik yapısında deĝil yönetsel yapısında da önemli deĝişiklikler meydana geldi. Bunu söylerken bir yanlış anlamaya meydan vermemek için bu deĝişimin sadece „Aktörler“ bazında olduĝunu belirtmek gerekir. Yani sadece hegomonik gücün adı deĝişti. Eskiden İngilizler sömürürken şimdilerde bayraĝı Amerikalılar aldı. Hoş Amerikalı denilen bu sun`i millet de netice olarak Avrupalılardan oluşuyor. Fakat bu bahs-i diĝer.

Sponsor Bağlantılar

Tunusta genç bir adamın canını şahit kılarak başlattıĝı „İsyan“ ilgili coĝrafya`da dalga dalga yayıldı. Hemen herkes bunun bir şekilde „Arap Baharı“ olduĝu konusunda hemfikir oldu. Özellikle gelişen teknolojik imkanlar ve sosyal medyanın üstlendiĝi başat rol sayesinde bu kıyamlar „Demokrasi“ ve „Özgürlük“ arayışı olarak lanse edildi. Yabancıların taktıĝı uydurma tanımla söylersek „Ortadoĝu“ denilen bu marazlı coĝrafyadaki diktatoryaların ilelebet hüküm-ferma olamayacaĝı bilinen bir gerçektir. Zira aşırı baskılar hiç bir zaman uzun ömürlü olamaz. Çünkü zulüm ilelebet payidar olamaz, bu da Allahın koyduĝu kevni bir yasadır.

Arap coĝrafyasında meydana gelen bu başkaldırıları emperyalizm karşıtı bir insan olarak olumlu buluyor, ayakta alkışlıyor ve aynı zamanda bütün bu ülkelerde millet egemenliĝine dayalı yönetimlere geçilmesini arzuluyorum. Ancak mesele dışarıdan görüldüĝü kadar berrak deĝil neyazıkki! Araplar arasında muhteşem bir bahar havası yakalandıĝı ve küreselleşen dünyamızın fakir ama sosyal medyalı gençleri bu zorba rejimlere son verip insan gibi onurlu bir hayata yelken açmak için kıyam başlattılar. Eyvallah!!! Tamam da olup bitenin hepsi bu mu? O zaman sokaktaki her 3 kişiden birinin diktatörlere hizmet eden „Ajan“ lar olduĝu söylenen ve yıllardır demir yumrukla yönetilen bu muhalefetler bu ülkelerde nasıl ortaya çıkabilmiştir? Hadi onu da geçelim bir kalem. Peki bu muhalif güçler denen gruplar ellerindeki silahları derelerden mi topladılar.

Arap halklarında bir özgürlük arayışı olduĝu doĝru ama bu coĝrafya`yı Arap halklarına bırakmak niyetinde olmayan hegomonik güçlerin de buralarda cirit attıĝı bir vakıa. Tunus, Mısır, Libya derken sonunda Türkiye olarak en çok endişelenmekte olduĝumuz kapı-komşumuz Suriye`ye de ateş düştü. Başbakanımızın habire Suriye bizim iç meselemiz gibidir demesi boşuna deĝil. Bu sadece kardeşlik hukuku ve uzun sınır ile açıklanabilecek bir durum deĝildir. Burada esas olan ufuk ve vizyon sahibi olmakla ilgilidir. Daha düne kadar Şam, Kahire, Hicaz, Baĝdat bizim birer vilayetimizdi. Tıpkı İstanbul, Bursa Edirne, Diyarbakır v.d gibi.

Türkiyemiz artık bölgesinde 3 maymunları oynamak yerine inisiyatif alıyor, devreye giriyor, sözü ve tavrı ciddiye alınıyor. Zaten ancak bu durumda bölgesel bir güç olabilirsiniz. Nihayet Türkiye Libya konusunda müdahaleyi engellemek için olaĝanüstü bir çaba sarfetmiş ama mümkün olmayınca da vatandaşlarını muhteşem bir operasyonla salimen tahliye etmiştir. Suriye konusu tabiki diĝerlerine hiç benzemiyor. Bir kere Suriye en yakın müttefiki İran ve Lübnan Hizbullahı olan bir ülke durumunda. Çin ve Rusya desteĝini de bir kenara yazın. Zaten bu Avrupa görmüş oĝul Esat İran`dan bu kadar arka bulmasa daha bir analayışlı olabilecektir. Babası 80`li yıllarda yaklaşık kırk bin kişinin kanına girmişti. Oĝul da yapılan onca telkine raĝmen babasının yolundan gitmeyi arzuluyor olabilir mi? Nedense bana öyle gelmiyor. İktidarın bütün cazibesine raĝmen bana bu adam daha bir makul geliyor ama Suriye Devleti Esad`tan ibaret deĝil. Derini de var bunun. Kısa bir zamanda örgütlenen muhalefet Suriyede`de elinde silah dolanıyor. Kimbilir belki polis ve asker dışında sivil halkı da öldürüyor. Bunları bilebilme imkanımız yok. Elinde silah gezen ve adları muhalif olan bu güçlerin bilmem hangi gizli servisin elemanları olmadıklarını nereden bileceĝiz.

Bence Türkiye şu anda Suriye konusunda yapılabilecek en doĝru şeyleri yapıyor yapmaya da devam edecek. Hegomonik güçlerin dışardan bir müdahalesini ben şahsen beklemiyorum. Zira çok garip gelebilir ama bence Baas rejiminin en büyük gizli destekçisi İsrail`dir.İsrail Esat sonrasında Suriye`de oluşacak rejimden emin deĝildir. Bu konuda haklıdır da. Bazı saĝdan soldan pervasızca Suriye`ye girelim gibi akla zarar teklifler geliyor. İnsanın havsalası almıyor. Bu hiç olacak iş mi? Ne yani Türk ordusu girip kan dökmeye mi sebep olsun. Tamam Suriye bizim iç meselemiz kadar önemli ama Devlet idare etmek te ciddiyet ister.

Bir diktatörden demokrasi çıkarmak çok zor ama hegemonik güçlerin getirdiklerini iddia ettikleri demokrasi ve özgürlük de çok pahalıya mal oluyor. Daha dün Irak`ta bir milyon müslümanın canına kıyıldı. Müslümanların canları bu kadar ucuz mu? Bir katil zorbayı yola getirmek için aynı halkın daha fazlasının ölümüne yol açmak meşru olabilir mi?

Yazı biraz uzadı ama bir soru sorarak bitirelim istiyorum.

Geçen yıl Suriye ile birlikte ortak kabine toplantısı yaptık. Vizeleri kaldırdık. Latife ile karışık Şamgen konusu gündeme geldi. Komşularla sıfır sorun politikası herkese deklere edildi. Ve Türkiye`nin bölgede etkinliĝinin arttıĝı herkes tarafından dillendirilir oldu. Ve ne olduysa oldu çevremiz birden bire yangın yerine döndü. Neden? Son soru acaba demokrasj aşıĝı bu batılı güçler Suudi Arabistan, Bahreyn yahut Katar için ne gün demokrasi isteyecekler? Cevap: Hiç bir zaman.

Baki Selam Ve Saygılarımla

Ömer Erdem
Mainz/Almanya