Tahir Alangu’nun tespitlerine göre birçok ülkede var olan Keloğlan tipi Türk masalları içinde özel ve önemli bir yere sahiptir. Alangu, dünden bugüne Keloğlan tipinde çok değişiklik yaşandığına dikkat çeker ve; “…halk masallarını okurken kendimizi masal dünyasında, Keloğlan masallarını okurken de kendimizi bu dünyada hissederiz.” ifadesini kullanır (Alangu 2011: 195).
Son birkaç yıldır TRT Çocuk televizyonunda yayınlanmaya başlayan “Keloğlan Masalları”na gelinceye kadar Keloğlan, yalnız anasının kel, söz dinlemeyen, anası tuz almaya gönderse saraydan kız alıp gelen bir delikanlı olarak çıkar karşımıza. Zor anlarında büyü ve insanüstü varlıkların yardımıyla sıkıntıdan kurtulan masal kahramanlarının aksine hayata meydan okuyup pratik zekâsıyla sorunları aşar Keloğlan.

Sponsor Bağlantılar

Bunun yanında Caillou ise dört yaşında, oldukça saf bir çocuktur. Kurallara uyan, açlıktan perişan düşse de annesinin gelmesini bekleyecek kadar sabırlı olan, zorlukları ailesinin yönlendirmesi ve kendi gayretleriyle aşan bir çocuktur Caillou.

Şimdi bu iki kahramanı kimi açılardan karşılaştırmaya çalışalım.

Fizikî Açıdan Keloğlan ve Caillou

Öncelikle Keloğlanı iki ayrı devrede inceleyeceğimizi belirtelim. Zira yukarıda başka bir vesile ile ifade ettiğimiz üzere Keloğlan yıllarca dinlediğimiz masallarından sonra son birkaç yıldır -nihayet- bir çizgi film kahramanı olarak selamladı çocuklarımızı.

Bu iki devrede fiziki anlamda yaşadığı en büyük değişiklik yaşındaki küçülme. Masallarda, yaşı söylenmese de, hemen her masalında padişahın kızıyla evlenmek için mücadele eden Keloğlan’ın en azından evlenmeyi düşünecek ve isteyecek yaşta olduğunu görüyoruz. Oysa yeni kahramanımız henüz o kadar büyümüş değil. Belki ilköğretim yaşında olan ve gününün büyük kısmını arkadaşlarıyla oyun oynayarak geçiren Keloğlan yine “kel”. Yaşantısına ve ortama uygun olarak kıyafetleri de yine eskisi gibi yöresel diyebiliriz. Bazen değneğine bazen de sazına bohçasını bağlayıp yollara düşen Keloğlan çizgi filmde de değneğinden ve bohçasından vazgeçmez pek.

Çocuklar için yazılan bir kitaptan çizgi filme uyarlanan Caillou ise Keloğlan’dan oldukça küçüktür. Dört yaşında olduğu bilinen Caillou’nun adı da kendi ile uyumludur. Fransızcada “çakıl taşı” demek olan caillou sözcüğü, “saçsız baş” anlamında da kullanılır. Caillou’nun fizikî yapısıyla ilgili olarak yapımcıları resmi sitelerinde şu ifadelere yer verirler: “Kitaptaki Caillou karakterinin yaşı çizgi dizidekinden daha küçüktür ve bebeklerin saçları gür değildir. Diziye yapılan uyarlamada da aslı bozulmamış ve bu yüzden yaşı büyümesine karşın Caillou karakteri televizyona saçsız olarak aktarılmıştır” (http://www.tr.wikipedia.org/wiki/Caillou).

Fransız yazar Christine L’Heureux ve çizer Helene Desputaux tarafından çocuklar için kaleme alınan ve televizyona uyarlandıktan sonra büyük ilgi gören Caillou da “kel” ama dört yaşında. Halinden mutlu olarak yaşayan Caillou yaşadığı ortama uygun kıyafetlerle çıkar karşımıza. Boyu küçük olmasına rağmen kimi el becerilerini başarabilen Avrupa’nın “kel oğlanı” bizim Keloğlanımızdan fizikî yönden pek de farklı görünmüyor doğrusu.  (http://www.haberx.com/caillou_kayu_devrimi(19,w,7947,103).aspx). Hayatını evinde geçiren Caillou ne bir değneğe ne de bir azık torbasına ihtiyaç duyuyor.

İki Kahramanın Kendine Özgü Karakteri

Caillou yaşının gerektirdiği ölçüde saf, saygılı, sorumluluk sahibi bir çocuk. En istemediği zamanlarda bile “Peekii anne” cevabını verebilecek kadar kuralcı. Etrafındaki hemen herkesin sınırsız iyi olması ve Caillou’yu sevmesinin mi etkisi bilinmez ama Caillou’nun herkesle çok iyi geçindiği su götürmez bir gerçek. Kimi zaman iç dünyasına çekilip hayaller kuran, gerektiğinde kardeşi ile ilgilenen, babasına yardım eden, hatasından dolayı özür dilemeyi bilen yani kısacası her yönüyle ideal bir çocuktur Caillou.

Peki, Keloğlan nasıl? Onun için yapılan tariflerden bir tanesi Tahir Alangu’ya ait: “Keloğlan, durmadan haksızlıklar, kötülükler yapan kimselerin karşısına pervasız bir atılganlıkla çıkmakta, iyisini ve kötüsünü ayırmadan onlara aynı silahla mukabele etmektedir. Diğer masalların kahramanları amaçlarına erişebilmek için, büyüye, büyülü araçlara, tabiatüstü güçlere başvurmak zorunda kaldıkları halde Keloğlan masallarında kurnazlık, hilekârlık, ataklık, beceriklilik iş görür araçlar haline gelmiş, toplumun her katından kötüler, köse değirmenciler kadar, padişahlar hatta devler bile onun karşısında yenik düşmeye başlamışlardır. Günde birkaç insanlık tayını olan korkunç devden halkı kurtaran, eskiden olduğu gibi artık prensler ve şehzadeler değil, Keloğlandır” (Alangu 2011: 195).

Bir başka tarif Alemdar Yalçın ve Gıyasettin Aytaş’ın birlikte kaleme aldığı “Çocuk Edebiyatı” adlı eserde şöyle yapılır: “Keloğlan masalındaki Keloğlan tiplemesi de aslında saf gibi görünen fakat insanlara birçok ders veren, zaman zaman halk felsefecisi olarak algılayabileceğimiz tutum ve davranışlar içinde bulunur. Bilmiyormuş gibi görünerek çok önemli öğütler verir” (Yalçın vd. 2008: 68).

Keloğlan için yapılan bir de yoruma yer verelim: “Anadolu insanının büyük düşler kurabilen, ama en büyük ödülleri de elinin tersiyle itebilen, erdemli, sağduyulu, biraz saf, biraz romantik, fazlasıyla pratik zekâlı temsilcisi” (http://www.kadinhaberleri.com/index.php?ctgr id=97&content view=21681).

Son olarak bir yorum da şöyle anlatır Keloğlan’ı: “Başlangıçta beceriksiz, tembel gibi gözükürken olayların gelişimiyle kurnaz, cesur ve becerikli olduğu ortaya çıkar ve sonunda mutluluğa ulaşır. (…) Başlangıçta miskin miskin oturan, annesinin zoruyla istemeye istemeye iş tutan, aptallığı ve unutkanlığı yüzünden yaptığı işi eline yüzüne bulaştıran biridir. Beklenmedik bir anda, güç durumda kalmış bir insan ya da hayvana yardım ettiği için onlardaki olağanüstü güçlerin desteği ile talihi döner” (http://www.hossohbet.net/forum/masal-kahramanlari/14283-keloglan-keloglan-kimdir-keloglan-hakkında.html).

Keloğlan’ı son olarak da kendi ağzından dinleyelim isterseniz:

Ben bir garip Keloğlan’ım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı.

Kocakarı bir anam var
Birkaç tavuk bir de inek
Her gün konar kel kafama
Evsiz kalmış birkaç sinek.

Keloğlan’ım budur özüm
Haram malda yoktur gözüm
Garip hakkı yiyenlere
Elbet
vardır birkaç sözüm.

Bir eşeğim var, bir de sazım
Kendimden başkasına geçmez nazım
Çoktan beri açlıktan kokar ağzım
Bana bir saray kızı lazım.
” (http://www.kadinhaberleri.com/index.php?ctgr id=97&content view=21681).

Görünen o ki, Keloğlan pratik zekâsıyla kalmış akıllarda. Caillou gibi çok da kuralcı olduğu söylenemez. Annesine olan sevgisi sınır tanımaz ama vurdumduymaz tavırlarıyla onu çileden çıkarmayı da başarır doğrusu.

Çizgi film kahramanı olmayı başaran Keloğlan’dan da çok fazla haslet alınmamış aslında. Pratik zekâsı hâlâ iş başında mesela. Onun için de her şeyden önce doğruluk ve iyi niyet geliyor. Yardıma ihtiyacı olduğunda Bilgecan Dede hemen yanı başında. Adımopter de bir başka yardımcısı. Korkusuz, sevdikleri için kendisini tehlikeye atmaktan çekinmeyen Keloğlan, olumlu tavırlarıyla da çocuklara ideal bir örnek oluyor.

Caillou ve Keloğlan iyi niyetli olmak konusunda birbirinden farklı değiller. Fakat Caillou kendisine yapılan iyilikle ve gösterilen ilgiyle mutlu olurken Keloğlan yaptığı iyiliklerle mutlu olmayı, kahramanlaşmayı tercih ediyor. Caillou çözümleri anne ve babasından ya da etrafındaki diğer büyüklerden öğrenirken Keloğlan çözüm üretme noktasında pek de kimseden yardım istemiyor. Tabii Bilgecan Dede’yi saymazsak…

Aileleri Üzerine Birkaç Söz  

Kahramanlarımızı aileleri açısından değerlendirince önemli farklılıkların olduğunu görüyoruz.  Her şeyden önce Keloğlan annesi ile yalnız yaşayan öksüz bir çocuk. Babasız ve fakir oluşu daha hayat mücadelesine başlarken onu Caillou önünde 1-0 mağlup duruma düşürüyor. Zira Caillou aile noktasında imkânların verdiği hemen her nimete sahip. En az adları (Boris ve Doris) kadar uyumlu anne-babası, kardeşi Rozi, büyükanne ve büyükbabası onun hayattaki en önemli donanımları aslında. Erkek bir çocuk olan Caillou, baba desteğinden mahrum da kalmıyor, kendini hiç yalnız hissetmiyor. Ailenin bir diğer üyesi Gilbert ise hem Caillou’daki hayvan sevgisini temsil ediyor hem de çocuklara hayvan sevgisi noktasında mesaj verebilmek adına sembol görevi görüyor. Tıpkı Keloğlan’ın “Karakaçan”ı gibi.

Oldukça rahat, büyük bir evde hayat süren Caillou’nun babasının hemen her saat yanında olması da ayrı bir şans olsa gerek. Aslında her ikisi de çalışıyor olmasına rağmen neredeyse günün her saati evde ve Caillou ile birlikte olan Boris ve Doris çifti doğal olarak Türk çocuklarının aynı ilgiyi anne ve babalarından beklemelerine sebep oluyor. Olur da anne ve babasının bir işi çıkarsa(!) Caillou için hiçbir sorun yok demektir. Çünkü büyükanne ve büyükbaba hemen görev yerine geliyor.

Nezih bir aile ortamında yetişen Caillou, anne-baba çatışması şöyle dursun küçücük bir anlaşmazlığa bile tanık olmuyor. Bu olsa olsa masallarda olur(!) diyebileceğimiz bir aile yaşantısı içinde olan Caillou, belki de bu yüzden sorunlar karşısında çözüm üretme işinde tek başına sonuca ulaşamıyor.

Oysa Keloğlan hayatın her sorunu ile birebir mücadele içinde. Çoğu zaman yaşadığı maceralardan anasının haberi bile olmuyor. Tarlaya gitmesi için oğlunu ikna etmeye çalışan, erken kaldırmak için ayrı bir uğraş veren anası onu yönlendirme noktasında Doris Hanım kadar bilgili de değil ne yazık ki! Belki de Keloğlan’ın hayata karşı cesur, sorunlar karşısında pratik zekâlı olması aile anlamında donanımsız olmasıyla ilgilidir, desek pek de yanlış yapmış olmayız. Keloğlan’ın anasının elinden gelen tek şey oğlunu sevmek ve tabii bir de çok sinirlendiğinde onu dövmeye teşebbüs etmek…

Caillou’nun saçsız oluşunun tüm çocukları temsil etmesi için olduğu söyleniyor. Lösemili çocuklar düşünüldüğünde bunun zekice ve olumlu bir davranış olduğunu söylemek mümkün elbette (http://www.haberx.com/caillou_kayu_devrimi(19,w,7947,103).aspx). Fakat bu zekice davranışın ailesini dizayn ederken pek kullanılmadığını görüyoruz. Zira belirttiğimiz gibi aile bakımından tam bir donanıma sahip olan Caillou’nun ne öksüz ya da yetim çocukları ne fakir çocukları temsil etmesi beklenebilir. Acaba bütün bunlar 3 yaşındaki Ahmet Berkay Demir’in tespit ettiği gibi “Caillou’nun annesi, Keloğlan’ın anası” olduğu için mi böyle gerçekleşiyor dersiniz? (Demir 2011)

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gerçekler bir kez daha ailenin millilik noktasındaki önemini gözler önüne seriyor. Bu konuyu özel başlığı altında ayrıntılı olarak değerlendireceğiz ama burada hiç olmazsa şunu ifade etmek istiyorum: Bu çizgi film ülkemizde her ne kadar çok seviliyor, çocuklar tarafından büyük ilgi görüyorsa da onun milli değerimize kattıkları ya da milli değerimizden kaybettirdikleri tam ve doğru olarak değerlendirilmeden çocuklarımızın hayal dünyasına bu kadar çok girmesine izin verilmesi üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir sorun olarak duruyor.

Hayata Bakışları, Sosyal Yaşamları, İletişimleri

Aslında baştan beri söylediklerimiz bu konuda bir fikir oluşturmamızı kolaylaştıracak düzeyde, diyebiliriz.

İnsanın hayata bakışı, sosyal ilişkileri bulunduğu toplum ve aile ortamı ile doğrudan ilişkilidir. Bu gerçekten yola çıkarak Caillou’nun hayata hep olumlu bakması, çözümsüz bir sorunu aklına getirmemesi veya böyle bir olumsuzlukla karşılaşmaması oldukça doğaldır. Ailesi bu kadar gerçek ötesi uyumlu olan Caillou’nun ne arkadaş çevresi, ne okul çevresi bu uyumu bozar. Onun hayatında bütün arkadaşları iyi niyetli, nazik, anlayışlı, söz dinleyen, paylaşan çocuklardır. Zaman zaman yaptıkları küçük yaramazlık ya da hataları kısa ve net açıklamaların ardından hemen düzeltir, tekrarlamayacaklarına dair söz verip özür dilerler.

Caillou hayal ettiği hemen her şeyi en az bir kere deneme imkânına sahip olabilir. Keloğlan ocak başında çörek pişirmek için anasından izin alabilir mi bilmiyoruz ama Caillou babasıyla bile pasta yapabilir. İstediği bir şeye annesinin bir kere hayır demesi Caillou’nun durumu kabul etmesi için yeterlidir. Çünkü annesi istediklerinin hemen büyük çoğunluğuna zaten “Peekii Caillou” diye cevap vermektedir. Caillou da neyi istemesi gerektiğini zaten bilir!

Hayatının her cephesi olumlu olan Caillou’nun hayata olumsuz bakması da elbette beklenemez.

Keloğlan’a gelince durum biraz değişir. Çünkü onun yaşadığı ortam, ne yazık ki, Caillou’nunki kadar uyumlu ve olumlu değildir. Aslında o olağandışılıkları yaşadığı için Keloğlan’dır biraz da. Daha baştan Keloğlan’ın, Caillou’nun gerisinde hayata başladığını söylemiştik. Teknoloji onun pek aşina olmadığı bir olgu. Oysa Caillou teknolojinin tüm nimetlerinden faydalanıyor. Keloğlan Caillou’nun aksine hayata mücadele edilmesi
gereken bir olgu gözüyle bakıyor. Etrafında onu seven dostları da var, yok etmeyi düşünen düşmanları da. İyiler ve kötüler hep iç içe onun hayatında. Aşağı ve üst tabakada insanlar onun hayatında olağan durumlar. Zengin-fakir, iyi-kötü, padişah-köle gibi birçok zıtlık onun mücadelesinin temel kavramları gibi. Bazen Örgülü ile sohbet edecek kadar çocuk, bazen padişahın ülkesini koruyacak kadar cesur, bazen Huysuz ve Uzun’u alt edebilecek kadar zeki…

Fakat bu kadar olumsuzluk içinde o kadar başarılı ki, hayat bu kel ve çirkin çocuk için yine de yaşanılacak kadar değerli. Tahir Alangu da Keloğlan’ın başarısı için şunları söylüyor: “Keloğlan’ın zekâsı, mahareti, başarıları aşağı bir toplum katından gelişini, çirkinliğini hatta kelliğini bile unutturur” (Alangu 2011: 196). Zaten çoğu kez bu başarıları, masalın sonunda onun zengin olmasına ya da padişahın kızı ile evlenerek statü değiştirmesine vesile olur.

Keloğlan’ın insan ilişkileri kadar insan dışı varlıklarla da ilişkisi vardır. Biricik eşeğinin yanında kimi zaman bir dev kimi zaman bir kuş onun dostu, yol arkadaşı olur. Bohçasını omzuna atıp yola çıktığında yalnızlığı bir zaman sonra bu dostlarıyla son bulur. Büyük maceralardan sonra tekrar evine, anasının yanına döner, hayata kaldığı yerden devam eder.

BİZ KAYBETTİK ONLAR BULDU, KELOĞLAN DA CAİLLOU OLDU

T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK HALKBİLİMİ ANA BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS ÖDEVİ