Nallı Kuzu! Arı’sı soksun diyeceğim ama hadi neyse. Güzelim Türkçemizi ne hallere sokuyorlar. Uydur babam uydur. İstanbul Üniversitesinde İdarecilik eğitimi alırken, satış ile ilgili ders görüyorduk. Profesör anlatıyordu; ”Arkadaşlar Satış elemanı demek yanlış. Bunun adı satışçıdır”. Haydaa. Buyurunuz buradan yakınız. Söz istedik. Kalktık ”Hocam bu biraz uydurma olmadı mı?Şimdi bu sözden ‘Satışı Satmak’ anlamı çıkıyor. Bunu nasıl izah edersiniz? Satışı satan adam neyi satıyor sizce? Satış elemanı demenin ne sakıncası var ki”. Hoca, beklemiyordu herhalde, hık mık etti. Sonunda, ”Bunu ben uydurdum. Kitabıma da koydum demez mi?”. Uydurmuş. Biliyorsunuz Türk Dil Kurumu dilimizi tahrip etmeye başladığında, buldukları yeni kelimelere, halk arasında “Uydurukça” deniliyordu. Unutmadık. Hostese bunlar, ”Gökte Uçan Ulusal Avrat” adını koymuşlardı. Kibrit yerine yanak! Düşününüz. Kibrit’e ihtiyacınız var. Sigaranızı yakacaksınız. Bir hanımefendiye yaklaştınız, ”Yanağınızı verir misiniz?” dediğinizde suratınıza bir Osmanlı tokat’ı yer misiniz, yemez misiniz?… Akıl işi değil. O zamanlar güzelim ihtimalin yerine ”Olasılık” diye uydurukça bir kelime uydurmuşlardı. Arkadaşlar arasında” Ula Salak” diye birbirimize takılırdık. Hatta bunları kullanmak bir kesim tarafından çağdaşlık olarak lanse edilmişti. Hala da ediliyor. Vay benim köse sakalım! Çağdaşlık; uydurukça kelimeler kullanmak, içki içmek. Bara Pavyona gitmek. Bekâreti yok saymak. Kutsal değerlerimize küfür etmek ha? Bir İhtimal daha var. O da ölmek mi dersin” adlı, Bestesi ve Güftesi Nihat AKIN’a ait olan Nihavend makamındaki ölümsüz şarkıyı, geliniz bir de uydurukça söyleyelim. ”Bir olasılık daha var o da ölmek mi dersin?” Adama gülmezler mi?

Sponsor Bağlantılar

DÜŞ!

Nereye düşeyim? Niye düşeyim? Rüyanın adı Düş oldu. Sizi gidi gidiler! Ne istersiniz güzelim Rüyamızdan. Sonuçta bedava. Bırakınız rahat rahat rüyamızı görelim. Her ne düşecekse, sizin başınıza düşsün. Yazımızın başlığı “Yitirmek” olacaktı. Nerelere geldik. Yani Kaybetmek. Gazetede bir Haber. ”Filan kes Babasını yitirdi”. Eyvah! Dağda mı yitirdi?.Çölde mi?.Denizde mi?.Kurt mu kaptı?.Ayı mı enseledi?.Anlayacağınız adam kaybolmuş. Güpegündüz!.. Hay sizin dilinizi Eşek arısı soksun. Vefat etti, Hakkın rahmetine kavuştu. Öldü. Ebediyete intikal etti gibi güzel ve anlaşılır kelimeler varken, nedir bu yitirmek? Böyle derseniz gerici mi oluyorsunuz? Peki, diyelim ki sizin yitirmek kelimenizi kabul ettik. O zaman, Ölüm ve teşekkür ilanları da şöyle olmalıydı” Babamızı yitirmemizden dolayı…” Ya da ölen adamın arkadaşlarının, meslek mensuplarının ilanı da, her halde şöyle olurdu, ”Cuma Sabahı yit’en ya da yitirilen ya da yitirdiğimiz meslektaşımız”. Aslı hu, nesli hu! Allah (c.c) bunları ıslah etsin. Türkçemizi bozmak için ne kadar gayret gösteriyoruz. Acaba niye? Olanak, sorun, daha bir çok kelime. Uydur, uydur söyle. Nasıl olsa bedava.

NE OLDU BİZE?

Ne oldu bize? Bilemiyoruz ki! Ne güzellikler, ne dostluklar kalmış. Ne de insanlığımız. Birisine masumane, sana amca diyebilir miyim dediğinizde, nereden amcan oluyormuşum diye azarlanırsınız. Ayşe teyzelere, kapı komşularımıza, elinde büyüdüğümüz insanlara Ayşe hanım, diye hitap eder olduk. Kulağı küpeli, saçı başı karışık, Robinson Crusoe kılıklı bir Âdemoğlunu eve getirip, ”Babacığım. Bak bu benim erkek arkadaşım”, diyebiliyoruz. Babamız da ”Aferin kızım ne güzel” diye sırtımızı sıvazlıyor. Dahası var. ”Baba, ben sizlerden ayrı yaşamak istiyorum” Olur oğlum, olur kızım demek Avrupalılaşma oluyormuş! Hani bizim aile birliğimiz? Gelenek ve göreneklerimiz. Hani ahlaki değerlerimiz? Hiç biri kalmamış. Neymiş? Yirmi birinci Yüzyılda yaşıyormuşuz. İyi güzel de, özümüzle yaşayalım Avrupa birliğine girecekmişiz. Biz karşı değiliz Hadi girdik diyelim. Avrupalılar başımıza taç mı takacak? On iki yıldızı da Madalya olarak boynumuza mı asacaklar. Ömrümüzü mü uzatacak? Refaha mı kavuşturacak? Özenmektense, çok çalışıp Ulu Önder Atatürk’ün hedef gösterdiği, Muasır Medeniyetler seviyesine bizde çıkalım. Özümüzü benliğimizi sömürdüler. Bir Türk olarak üzülüyoruz. Değerlerimizi tükettiler Yazık şahsiyetimiz yok oluyor. Demek ki modernlik böyle. Yazıktır bizlere. Daha fazla soysuzlaşmayalım. Ahlaki değerlerimizi kaybetmeyelim. Biraz edep yahu!

Mevlit Kandiliniz ve Kutlu Doğum haftası mübarek olsun. Mübarek günler ve geceler çoğalıyor. Su gibi akıp giden ömrümüzün bu bölümlerinde testimizi sevaplarla dolduralım. Kalp kırmayalım. Dostluğu, arkadaşlığı vefayı unutmayalım. Bakınız Yunus EMRE ne güzel söylemiş,

Bir kez gönül kırdı isen
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Yol odur ki, doğru vara
Göz odur ki, Hakkı göre
Er odur ki alçak dura
Yüceden bakan göz değil. Sağlıcakla kalınız

YUSUF EROĞLU tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…