DÜŞ!
Nereye düşeyim? Niye düşeyim? Rüyanın adı Düş oldu. Sizi gidi gidiler! Ne istersiniz güzelim Rüyamızdan. Sonuçta bedava. Bırakınız rahat rahat rüyamızı görelim. Her ne düşecekse, sizin başınıza düşsün. Yazımızın başlığı “Yitirmek” olacaktı. Nerelere geldik. Yani Kaybetmek. Gazetede bir Haber. ”Filan kes Babasını yitirdi”. Eyvah! Dağda mı yitirdi?.Çölde mi?.Denizde mi?.Kurt mu kaptı?.Ayı mı enseledi?.Anlayacağınız adam kaybolmuş. Güpegündüz!.. Hay sizin dilinizi Eşek arısı soksun. Vefat etti, Hakkın rahmetine kavuştu. Öldü. Ebediyete intikal etti gibi güzel ve anlaşılır kelimeler varken, nedir bu yitirmek? Böyle derseniz gerici mi oluyorsunuz? Peki, diyelim ki sizin yitirmek kelimenizi kabul ettik. O zaman, Ölüm ve teşekkür ilanları da şöyle olmalıydı” Babamızı yitirmemizden dolayı…” Ya da ölen adamın arkadaşlarının, meslek mensuplarının ilanı da, her halde şöyle olurdu, ”Cuma Sabahı yit’en ya da yitirilen ya da yitirdiğimiz meslektaşımız”. Aslı hu, nesli hu! Allah (c.c) bunları ıslah etsin. Türkçemizi bozmak için ne kadar gayret gösteriyoruz. Acaba niye? Olanak, sorun, daha bir çok kelime. Uydur, uydur söyle. Nasıl olsa bedava.
NE OLDU BİZE?
Ne oldu bize? Bilemiyoruz ki! Ne güzellikler, ne dostluklar kalmış. Ne de insanlığımız. Birisine masumane, sana amca diyebilir miyim dediğinizde, nereden amcan oluyormuşum diye azarlanırsınız. Ayşe teyzelere, kapı komşularımıza, elinde büyüdüğümüz insanlara Ayşe hanım, diye hitap eder olduk. Kulağı küpeli, saçı başı karışık, Robinson Crusoe kılıklı bir Âdemoğlunu eve getirip, ”Babacığım. Bak bu benim erkek arkadaşım”, diyebiliyoruz. Babamız da ”Aferin kızım ne güzel” diye sırtımızı sıvazlıyor. Dahası var. ”Baba, ben sizlerden ayrı yaşamak istiyorum” Olur oğlum, olur kızım demek Avrupalılaşma oluyormuş! Hani bizim aile birliğimiz? Gelenek ve göreneklerimiz. Hani ahlaki değerlerimiz? Hiç biri kalmamış. Neymiş? Yirmi birinci Yüzyılda yaşıyormuşuz. İyi güzel de, özümüzle yaşayalım Avrupa birliğine girecekmişiz. Biz karşı değiliz Hadi girdik diyelim. Avrupalılar başımıza taç mı takacak? On iki yıldızı da Madalya olarak boynumuza mı asacaklar. Ömrümüzü mü uzatacak? Refaha mı kavuşturacak? Özenmektense, çok çalışıp Ulu Önder Atatürk’ün hedef gösterdiği, Muasır Medeniyetler seviyesine bizde çıkalım. Özümüzü benliğimizi sömürdüler. Bir Türk olarak üzülüyoruz. Değerlerimizi tükettiler Yazık şahsiyetimiz yok oluyor. Demek ki modernlik böyle. Yazıktır bizlere. Daha fazla soysuzlaşmayalım. Ahlaki değerlerimizi kaybetmeyelim. Biraz edep yahu!
Mevlit Kandiliniz ve Kutlu Doğum haftası mübarek olsun. Mübarek günler ve geceler çoğalıyor. Su gibi akıp giden ömrümüzün bu bölümlerinde testimizi sevaplarla dolduralım. Kalp kırmayalım. Dostluğu, arkadaşlığı vefayı unutmayalım. Bakınız Yunus EMRE ne güzel söylemiş,
Bir kez gönül kırdı isen
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yol odur ki, doğru vara
Göz odur ki, Hakkı göre
Er odur ki alçak dura
Yüceden bakan göz değil. Sağlıcakla kalınız
YUSUF EROĞLU tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…