Geçtiğimiz Perşembe günü Show TV’de yayınlanan Ali Kırca’nın sunduğu “Siyaset Meydanı” programının konusu; “Kürt açılımı”, katılımcıları ise; çocuklar idi. Genelinin yaşları 14 ila 16 arasında değişen çocukların bir kısmını, ön saflarda oturan, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden gelen çocuklar oluşturmuştu.
Son ayların moda tartışması “Kürt açılımı” konusunda çocukların ne düşündüğü çok önemli olmalıydı ki (!), Kırca, böyle bir programı, çocukların uyku saatlerini bir anlamda gasp ederek, sabah 02:30’a kadar sürdürdü. Dolayısıyla, açılım konusunda çocukların ne düşündüğü, çocuklardan ziyade büyükler tarafından izlenilmiş oldu.
Program, son derece ılımlı başladı. Çocuklar, doğu-batı, Kürt-Türk ayrımı yapmaksızın çok çabuk kaynaştıklarını, hemen arkadaş bile oluverdiklerini söylediler. Ortak problemlerinden bahsettiler, doğu ile batı arasındaki eğitim farklılıklarının giderilmesinden, öğretmen açığından bahsettiler. Ancak, açılıma biraz girildiğinde farklı görüşler de ortaya çıkmaya başladı ve gayet ılımlı ortam biraz bozulur gibi oldu.
Oysa, diğer illerden gelen öğrencilerin neredeyse tümü, Doğu ve Güneydoğu’daki çocukların problemleri ile yakından ilgilenmiş, sorunlarına ortak olmuş ve hatta sorunlarının bir an önce giderilmesi için önerilerde dahi bulunmuşlardı. Çocuklar, basit bir “Lunapark” örneğinden yola çıkarak, doğu ile batı arasındaki gelişmişlik farkının giderilmesi, öğretmen ve okul açığının kapatılması, anadil öğrenimi ve konuşulmasının serbest bırakılması gibi birçok konuda hemfikir olduklarını beyan ederlerken, yurdun diğer illerinden gelen çocukların daha da bir istekli oldukları, can-ı gönülden destekledikleri görüldü.
Neydi bu güzel ılımlı ortamı bozan?
Özellikle iki erkek çocuğun konuşmaları, ortamı gerdi ve karşılıklı tartışmalara sebep oldu. Çocuklardan biri; “Nasıl, sizin lideriniz Atatürk ise, bizim de liderimiz Sayın Abdullah Öcalan’dır” deyiverdi. Şok geçirdiği her halinden belli olan Batılı bir kız çocuğunun, “Sen nasıl olur da bir terör örgütünün liderini, adam öldüren birini, Atatürk ile kıyaslayabilirsin” şeklindeki haykırışı karşısında devam eden çocuk; “Doğrusu bu, açık konuşalım. Siz Pe Ke Ke’ye, terör örgütü diyebilirsiniz. Oysa Pe Ke Ke, Kürtlerin haklarını savunan bir partidir. Bana göre Pe Ke Ke; babamdır, amcamdır, ağabeyimdir, ablamdır” diyerek, konuya kendince açıklık getirdi.
Aslında, çoğu şey yıllardır biliniyor, söyleniyor ve tartışılıyordu, ancak ilk defa böylesi bir netlikte ve açıklıkta hiç ifade edilmemişti/edilememişti. Aynen bir süre önce, yine bir canlı yayında, iki türbanlı üniversite öğrencisinin; “Biz Humeyni’yi seviyoruz, Atatürk’ü sevmiyoruz” dedikleri gibi.
Diğer erkek çocuk ise, elindeki kâğıttaki kalıplaşmış cümlelerini, yüz kaslarında en ufak bir değişiklik olmaksızın motomod okudu ve 1800’lü, 1900’lü yıllara atıfta bulunarak, Kürtlerin ezilmişliğinden, hakir görülmüşlüğünden bahsetti ve sözlerini; “Sorunun çözümünün tek adresi ve muhatabı Sayın Öcalan’dır” diyerek tamamladı.
A.Kırca, programın gidişinden rahatsız olmalı ki, ara vererek müdahale etmek zorunda kaldı ve çocukların, klişeleşmiş, öğretilmiş, dikte ettirilmiş siyasi söylemlerden çok, çocuk hallerine uygun duygu ve düşüncelerini, ne tür istek ve beklentileri olduğuna dair görüşlerini belirtmelerini istedi.
Aslına bakılırsa, yılların tecrübesi Kırca’nın, bu tür söylemlerin dile getirilme olasılığını önceden tahmin etmesi ve ona göre önlem alması gerekiyordu. Üstelik, işin içinden 25-30 yıldır bir türlü çıkılamayan böylesi bir sorun ve çözümü konusunda çocukların ne düşündüğünü/düşünebileceklerini görmenin/anlamanın çok da bir anlamı, mantığı ve hatta özellikle katkısı yoktu. Diğer taraftan, adı üstünde “Siyaset Meydanı” gibi bir platforma 10-16 yaşlarındaki çocukların taşınarak, sürdürülen, dayatılan Kürt siyasetine bulaştırmanın da hiçbir mantıklı açıklaması olamazdı.
Ancak yine de, “Bu programın hiç mi faydası yoktu, hiç mi mesaj vermedi?” diye düşünüldüğünde, “faydası tartışılır, ancak kesinlikle mesaj verdi” demek ve programın, Türkiye’deki mevcut durumu kaba hatlarıyla özetlediğini özellikle belirtmek gerekir.
Bakın, bu çocuklar, batılısıyla doğulusuyla, Kürdü ile, Türkü ile bizim çocuklarımız. Hemen hemen hepsi, ilk etapta hemen kaynaşıverdiler. Karşılıklı sorunlarını tartıştılar. Doğu ve Güneydoğu’lu çocukların sorunları, herkesçe ve gönülden paylaşıldı. Ötesinde, diğer çocuklar daha bir hassasiyet gösterdiler ve yapılması gerekenleri de birbir sıraladılar, önerilerde bulundular, destek verdiler. Ancak ne zaman, önceden eğitilmiş iki çocuk tarafından, planlı olarak Öcalan ve PKK işin içine sokuldu, işte o an, tesis edilmiş olan kardeşlik ve samimiyet ortamı bozuluverdi ve ne yazık ki, kısır bir siyasi tartışma da böylece başlamış oldu. “Biz ve siz” denmeye, “Biz ayrıyız, siz ayrısınız” denmeye başlandı. Aynen; dün olduğu gibi, aynen; özellikle açılımı tartıştığımız bugünlerde görüldüğü gibi ve aynen; büyüklerinin başlattığı ve devam ettirdiği gibi.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com