Yürüyorum… Batan günün artıklarını toplayarak… İnsanlar geçiyor puslu karanlıklardan. Metrolardan taşar insanlar, akarlar. Kaybolurlar. Sonra diğerleri gelir. Çark dönmeye devam ediyor. Yürüyorum, durmadan yürüyorum. Sabahları aceleyle evinden çıkan insanların akşam artıklarını görüyorum. Yine yürüyorum. Sahi bu çark hep böyle dönecek değil mi? Hani diyorum bazen, birisi de artık çomak sokmayacak mı bir gün? Ben mi, ben neden mi yapmıyorum? Ben neden yapayım ki?Siz benim varlığımın bile farkında olmadan yaşarken, artıklarınızı, kusmuklarınızı, bok torbalarınızı sırtıma yükleyip, iğrenç kokumdan kaçarken neden yapayım ki bunu? Ben sadece yürürüm ve batan gününüzün artıklarını toplarım. Zaten tüm kokularınızı üzerime çekerken yeterince iyilik yapıyorum ya sizlere. Daha ne? Peki, siz ne yapıyorsunuz? Leş kokan patronlarınızı mis kokan leylaklar sanırken, akşamları eve gittiğinizde mis kokan çocuklarınıza kan kusturmayı ihmal etmiyorsunuz. Neden buradayım ve yaşıyorum diyecek gücü bile bulamıyorsunuz kendinizde?
Düşünmediniz değil mi hiç? Bir kere bile düşünmediniz. Çark dönüyor nasılsa! Kimse de çomak sokmaya niyetli değil sanırım. Hayır. Ben sadece yürürüm ve batan gününüzün artıklarını toplarım.

Sponsor Bağlantılar

Geçen gece bir rüya gördüm. Kırmızı montlu bir kadın gülümseyerek bana doğru geliyordu. Öyle güzel bir kokusu vardı ki, yaklaşık yüz metreden kokusunu aldım diyebilirim. Yaklaştıkça netleşti görüntüsü. Elindeki bavul hafifti çünkü o koca bavulu rahatlıkla sağa sola sallayabiliyordu. Sonra birden durdu. Bana bakacak gibi oldu, şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Tam dikkatimi toplayıp ona gülümseyecektim ki , bir anda yere yığıldı. Yükümü atıp koşmayı denedim tutmak için. O kadar yakında olduğu halde ulaşamıyorum bir türlü, bağırarak yardım istiyorum ama kimse beni duymuyor. Kabus işte… Sonra uyandım. Neyse…

Bazı geceler sıtmaya tutulduğum oluyor. Böyle zamanlarda canım hep sıcacık bir çay ister. Ama malum ya, pis kokuyorum. Bir kahveye girsem kahve hemen boşalır. Kaç kere kavga ettik bizim ordaki kahveciyle. Artık önüme kırmızı halılar serse de gitmem. Çok güzel bir yol keşfettim geçen gece. Büyük bir alışveriş merkezinin önünde, artıklarınızı toplarken… Buzdolabına benzer kutular var ya, bir lira paran varsa, sıcak bir çayın da var demektir. Şimdi ne zaman sıtma gelecek olsa, koşa koşa gidiyorum o makinelerin önüne. İyi de arkadaşlık ediyorlar bana, şöyle karşılıklı demleniyoruz beraber.

Sonra yine yürüyorum. Yürümenin bir amaç olmadığı hallerde de yürüyorum. Yürümek düşünmemi kolaylaştırıyor sanırım. Sonra sizlere bakmak, ısınmak için metroların turnikelerinde oyalanmak, bunlar güç veriyor bana, çünkü ancak bu şekilde devam edebiliyorum yürümeye. Bu aralar hep rüyamdaki kırmızı montlu kadını düşünüyorum, bir karabasanın üstüme bindiği avaz avaz bağırdığım ama kimsenin bana yardım etmediği o anı düşü düşünüyorum. Sahi neden böyle bir rüya gördüm ki ben? Düşünüyorum da, ben hayatımda kırmızı montlu, güzel kokan bir kadına hiç yaklaşamadım.Benim ellerim kabadır ve büyükçedir biraz da. Ve kabuk bağlamış ellerimin derisi. Belki de ellerim yüzünden dokunamadım ben o kadına. Rüyamda bile…

Yürüyorum. Artıklarınız beni bekler. Çöpçüler onları anlayamaz. Ayırt edemezler. Öyle darmadağın bir haliniz var ki. Ekmeklerin arasında saç tokalarınızı, giysilerinizin içinde konserve kutularınızı buluyorum. Düşünüyorum da… Beni siz kirletiyorsunuz. Deşmek zorundayım tüm atık hayatlarınızı. Ellerimi sokuyorum pis poşetlerinize, hayatıma sokuyorum attıklarınızı. Evet, beni sizler kirletiyor, sonra da pis kokuyorum diye yaklaşmıyorsunuz. Oysa ben sizim işte! Birbirinize hiçbir zaman yakın olamadığınız kadar size yakın olan benim. Ben hepinizim! Ben siz kokuyorum, siz de kokuyorsunuz. Çöp kokan biziz!

GÜLSÜM ÇİÇEKCİ tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…