Şu son birkaç aydır, gerçekte adı “PKK kaynaklı dayatılan Kürt sorunu” olan, ancak birçok kişi ve kesimin, ya bilgi yetersizliği, ya kafa yormadan ya da belli bir kulak alışkanlığı gereği üşenerek kestirmeden “Kürt sorunu” olarak adlandırdığı sorunun çözümü konusunda sevinçli bir telaş yaşanıyor.

Sponsor Bağlantılar

Bunda en önemli etken, hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, iki ayrı kez “Kürt sorunu”(!!!)’nun çözümüyle ilgili umut verir görünen yaptığı açıklamalar.

Cumhurbaşkanı Gül’ün, Kürtçe TV TRT ŞEŞ’in yayın hayatına başlaması ile birlikte sarf ettiği “Güzel şeyler olacak” ifadesi ve bilahare Prag seyahati sırasında; “Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunudur” ve “Bu bir fırsat” şeklindeki cümlelerin, sarf edilen ilk cümleler olması, basından izleniyor ve görülüyor ki birçok kişiyi heyecanlandırmış ve bir beklenti içerisine sokmuş.

Yine, “keskin” radikal bir gazetenin İsmet adlı “Berkan” yazarı da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir görüşmeden; “Kürt sorunu (!) konusunda bazı adımlar atılmaya niyetli olunduğu, bu adımların; Kürtçe yayınların genişletilmesi, Kürtçe köy isimlerinin geri verilmesi ve DTP’nin muhatap alınarak Genel Başkan Ahmet Türk ile görüşebileceği” gibi hususları içeren izlenimler edindiğini, müjde verircesine yazısında belirtmiş.

Büyük, önemli ve çok hayati bir müjde!

Tamam artık, dağdakiler dağdan inerken tabelalarda gördükleri Kürtçe köy isimleri sayesinde yollarını rahatlıkla bulup evlerine dönebilecek ve ailelerine kavuşabilecekler. Yok, bu “açılım”a rağmen dönüş yollarını bulamazlar ise, yanlarında bulundurdukları küçük cep radyolarını bir kez açmaları yeterli olacak. Çünkü Kürtçe yayınlar daha da gelişecek ve taaa dağdakilere kadar çok rahatlıkla ulaşabilecek. Zaten onlar, mevcut tabelaların Kürtçe yerine Türkçeleri olduğu için köylerini bulamamış ve kaybolarak bir anda kendilerini dağda bulmuşlardı! İşte, böylece Kürt sorunu halledilmiş olacaaak! Madem bu kadar basit ve kolaydı da neden bunca yıldır (25 yıl) savaşılarak milyar dolarlar harcandı, binlerce insanın hayatına mal olundu ki, insanın aklı almıyor!!! Bastırırsınız Kürtçe tabelaları, hoparlörlerden de bas bas Kürtçe bağırırsınız “Gel, gel KONGRA-GEL” diye, olur biterdi!!!

Üstelik bir de, araştırmacı-karıştırmacı-röportajcı has’ların has’ı Has Cemal’in, Kandil’de Murat Karayılan’la yaptığı ve yazı dizisine dönüştürdüğü röportajı var ki, sormayın gitsin.

Meğerse Karayılan, öz eleştiri yapmış, PKK olarak. “Biz yanılmışız, bunca yıldır” demiş. “Ama şimdi akıllandık ve doğruyu bulduk” demiş arkasından. “Yıllarca savaştık, kan döktük, ama bir türlü ülkeyi bölemedik” demiş. “Ve karar verdik, artık sizi bölmekten vaz geçtik” demiş. “Artık bağımsızlık istemiyoruz, size bağımlıyız” demiş. “Ancaaaak” demiş Karayılan, “sizden de bazı taleplerimiz var bunun karşılığında. Biz artık ‘Demokratik Özerk Kürdistan’ diyoruz. Sınırlar yeniden çizilmesin, ancak bizim Kürdistan’daki Kürtler, kendi kimlikleriyle özgürce yaşasın, kendi kendini kendisi yönetsin” demiş. “Mahalli İdareler Kanunu’nu değiştir, yerel yönetimleri, yani belediyeleri güçlendir, Kürt kimliğini tanı, anayasana koy, başta Apo olmak üzere dağdaki ve cezaevlerindeki Kürtleri özgürleştir” diye devam etmiş.

Aslına bakarsanız, tüm bu fikir, düşünce, görüş, talimat ve dayatmaların fikir babası her zaman olduğu gibi tek kişi, yani Öcalan. Öcalan, tüm bunları avukatları ile yaptığı görüşmelerde dillendirdi ve avukatları vasıtasıyla kendi yayın organlarından tüm kamuoyuna ulaştırıldı. Bu nedenle Karayılan ile bir röportaja hiç de gerek yoktu. Ama neyse, bir bildikleri vardır herhalde!

Ancak Karayılan, Öcalan’ın görüşlerinden, çok da önemli olmayan (!) küçük bir ayrıntıyı (!) muhtemelen unuttu (!) Bu ayrıntı bakın ne idi?

Dört parçada yani, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtlerin ve bölgelerinin özerkliği. Son derece ütopik bu söylemi, nedense Karayılan hiç ağzına almadı, Has Cemal de sormadı. Dedik ya, küçük ve önemsiz bir ayrıntı olmasındandır muhtemelen!

Oysa bu küçük ayrıntı, birleşik, büyük, dört parçada Kürdistan olmuyor mu!

Eğer oluyorsa, ne oldu üniter yapı, ne oldu sınırlar!

Böylece kimden ayrılmayı, kiminle ve nasıl birleşmeyi hayal ediyorsunuz?

Bütün bunları aklı ve bilgisi olanlar anlıyor da, dayatılan ve Kürt sorunu denilen şeyin Kürtçe isim, kültürel haklar, demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi söylemlerden ibaret olduğunu sanan “âkil adamlar” (!), apaçık ortadaki durumu bir türlü anlayamıyor, belki de anlamak istemiyor. Zaten bu nedenle Apo ve Karayılan da bu âkil adamlardan bir komisyon kurularak, sorunun çözümünde önemli rol oynamalarını, altını çizerek önemle öneriyor.

Benim de küçük bir önerim var buradan müsaadelerinizle…

Ey âkil adamlar, ülke sizden çok şey bekler. Ülkenin gerçekten de en önemli sorunu olan bu sorunun çözümü için, şimdilik kalemlerinizi bir tarafa bırakarak ve biraz fedakârlık yaparak, Kürtçe köy isimlerini öğrenmeye ve bunları tabelalara basmaya, elinize alacağınız megafonlarla da Kürtçe şarkı-türkü söylemeye bir an önce başlamalısınız. 70 milyonluk bu koca ülke, sizin sayenizde en önemli ve yaklaşık 25 yıldır süren bu sorunu bir çırpıda çözecek ve size ilelebet minnettar olacaktır!

Ancak, önce, uzun yıllar Kürdistan’ı kurmak ve ülkeyi bölmek istemişler, daha sonra ise nedense (!) vaz geçivermişler ya, insanın aklına bir şüphe takılıyor, ister istemez. Pekiii, ya tekrar ülkeyi bölmeyi yeniden kafalarına takarlarsa, o zaman ne olacak?

Hiç problem değil, âkil adamlar hemen devreye girer ve her daim hazır olan “B” planlarını uygulayarak, dâhiyane şu çözüm önerilerini sunarlar muhtemelen; “Kürtçe tabelalar geri istensin ve megafonlardan; ‘Geri ver, ver, KONGRA ver’ denilsin”.

 
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com