Her bir ruh buhrana kapılmıştır…
Gözler ise gözyaşından sonra yaratılmıştır…
Bazen çıkıyorum insanların arasından sessizce uzaklaşıyorum. Çaktırmadan sağa sola ne olup bittiğini bütün insanlığa Melankoli Mühendisliği yapıyorum. ”İnsan” bu yirmi dokuz harf ile bin yıllar boyu anlatırda anlatır, sonu gelmez. Dalga dalga yaşasa da bütün herşeyi kendinde, kelimelere dök demeye geldimi bitiremez.
Çağı suçluyoruz hep kendimizce: ”Bozuldun da bozuldun”
Peki bir silkin hele insanoğlu, sen de çağa ayak uydurdun…
Dört bir tarafımızı kapladı artık hüzünlü yaşam biçimi. Melankoli taaruzuna maruz kaldık. Öyle bir taaruz ki daha tepeyi çıkmadan düşman akıncıları, kulağımıza gelen çığlıklardan ürküp bıraktık bütün kapıları… Gözlerimiz bile görmeden onları ruhumuzu kaptırdık…
Mutsuz Aşklarla muhatapız sürekli.Mutlu olanını görmedim. Mutluluk emaresi göstereni ise umutsuzluk çekip aldı ellerimizden, direnemedik.
Savaşçı bir ruha sahip olanlar dışında herkes Melankoli ordusunun ağır işgali altında bugün. Savaşanlar ise gözyaşlarıyla sürgün…
Herkes mutsuzluktan dert yanar oldu. Kimsenin istediklerinin olduğuna, işlerinin yolunda olduğuna tanık olmadım. Varsa yoksa şikayet, varsa yoksa keder dert…
İnsanız geçmişin özlemini duymaktan geri durmuyoruz, bugünden şikayetçi, gelecekten umutsusuz. Problemleri saymakta üzerimize yok ama çözüm üretmeye geldimi susuyoruz. Bağrımızı delsede dertlerimiz bir an rahatlamak uğruna bile onu dışarı çıkartmayı göze alamıyoruz. Bazen korkuyoruz, çoğu zamanda düşünmekten kaçıyoruz.
Biliyorum insanoğlu yaratıldığından beri melankoli yaşamın bir parçası ama dozunu ayarlamak bizim elimizde.
Bu yol nereye gider öyleyse?
Melankoli öyle hassas bir terazidir ki bir alt ve üst sınırı vardır. Alt sınırın altında oldumu göstermez üstündekini. Üst sınırı aştın mı hem teraziyi bozarsın hemde tezgahı kırarsın. Toplayamazsın kendini divane gibi boş gözlerle bakarsın… Boşuna yaşarsın…