Mainz, 28.03.2014
Yanlış hesap Tayyibi devirmek beyler,
Temmuz sıcağına kar mı dayanır.
Kaset, montaj. Şantaj acâyip şeyler,
Hiç düşünmediler Millet uyanır.
Sen ayrılma şefkatten dilinde dua,
Beddua okuyan diller utansın!
Yüreğinde sevgi, gönlünde şuâ,
Millete uzanan eller utansın!
Sen yak lâmbaları karanlık bitsin,
Güneşi yangın sanan bunak utansın!
Neo-con severler defolsun gitsin,
Yalancıya aldanan ahmak utansın!
Sen nâdide eserleri bir bir yola diz,
Yola ateş saçan nâdan utansın!
Sadece Tevhide boyun eğdik biz,
Dinini güce satan hâman utansın!
Evet uzunca bir süredir herkes konuştu. Ama ne konuşmalar… Aslında bunlar sadece konuşmalardan ibaret değildi. Bunlara çok yabancı da değildik. Ne zaman Türkiye silkinip toparlanmaya kalksa hemen bir yerlerden „“düğmeye“ basılır ve bu kutlu yürüyüşe bir şekilde engel olunurdu. Bu defa da öyle olması için çok büyük çabalar harcandı.
Taksim Gezi Parkı Ayaklanma Denemesi
Öncelikle bu ülkenin en naif kesimi olan gençler kullanılmak istendi. Zamanında „iritica“ diyerek „öcü“ ilân ettikleri „yeşili“ bahane ederek darbeleri fiilen yaşamamış gencecik yavruları haince bir örgütleme yöntemiyle örgütleyerek ayaklandırmaya kalkıştılar. Aralarına saldıkları „solcu-sosyalist, emperyalist ve devrimci teröristlerle“ birlikte İstanbulumuzun bir bölgesini yağmaladılar. Adeta işgal görüntüsü vererek polis ve esnafa saldırdılar. Dahası uluslararası şebekelerle işbirliği yaparak ülkemizin imajını zedelemek için kan dökmeye kalkıştılar. Uzunca bir süre bu ayaklanma yoluyla sonuç almaya çabaladılar. Ancak ülkeyi idare eden kadroların „Dik Duruşu“, cesaret ve basireti ile buradan bir sonuç alamadılar.
Sonrasında „marksist eskileri liboş yarı aydın milletinden uzak gavur aşıklarını“ devreye sokarak mevcut hükumeti işbaşından uzaklaştırmaya çalıştılar fakat buradan sonuç almak zaten imkansızdı. Milletin burun kıvırdığı „üç-beş çapulcu“ ve kaleminden kan damlayan „köşe azmanları“ ile sonuç almak elbette ki mümkün olamazdı. Millet iradesini fotür şapkası olmayan „yiğit“ bir adama teslim etmişti. Emanetini koruyacağından emindi. Nitekim o da öyle yaptı. Ve bu gayr-i nizami harbin çaylak askerlerine pabuç bırakmayacağını dost düşman herkese gösterdi.
Ancak Türkiyenin yükselişinden öylesine muazzam bir rahatsızlık vardı ki karşı tarafın pes etmeye niyeti yoktu. Baktılar ki „diktatör“ demek, ağız dolusu hakaret etmek, kan kusan kalemlerden „irin” enjekte etmek de işe yaramıyor. O zaman dediler ki yine en kadim taktiklerden biri olan „kaleyi içerden yıkma“ stratesini uygulayalım. Ve tam 40 yıldan bu yana besleyip büyüttükleri devletin hemen her kademesinde yerleşmiş bulunan ve kene gibi sülük gibi, bıtrak gibi ülkeyi sarmış bulunan ve hatta çeşitli imajinasyonlarla millete de sempatik gösterilmiş bulunan „karanlık yapıya“, haydi göster bakalım hünerini diye emir verdiler. Tam bir „Din Baronu“ haline gelmiş bulunan bu yapı devlette bulunan bütün görevlilerine emirler vererek mevcut iktidarı düşürmek üzere harekete geçirdi. Tam bir „psikolojik terör örgütü“ gibi çalışan ilgili yapı hemen harekete geçti. Önce polisler yıllardır biriktirdikleri dinleme kasetlerini gerekçe gösterip „abi savcılar“la beraber „imam hakimleri“ devreye sokup televizyonlar eşliğinde soysuz bir şekilde sözümona yolsuzluk harekâtına giriştiler. Devasa şirketler ve medya organları ile içerden ve dışardan bütün şer odaklarını yanına alan Pensilvanya dört koldan saldırıya geçerek millet iradesine tahakküm etmeye çalıştı. Neticede ülkemiz bir hafta içinde milyarlarca dolar zarar ettirildi. Milletin cebinden bu paralar çalınmış oldu.
Hükumet bütün bu olup biten „ahlâksız girişimi“ elbette oturup seyretmedi. Milletin emanetine sahip çıkmak için tedbirler aldı. Fakat Pensilvanya hiç pes etmedi. Emre itaat etmesi gerekirdi. Onu orada saklayan güçler Hükumeti indirmesini bekliyordu. Nitekim onlar da bu defa „beddua“ seanslarına giriştiler. Yine olmayınca montajlar, dublajlar ve kasetler ortalığa saçıldı.
17 Aralık tarihinden itibaren Pensilvanya, MHP, CHP, Neo-Con lar, MOSSAD, CiA, ululararası medya ve bizdeki yandaş- candaş medya ile birlikte “topyekun” bir savaş başlatıldı. Yaklaşık 2 ay boyunca ülkede adeta “terör” estirildi. Tek hedef milletin iradesini gaspetmekti. Ne zaman ki seçim sathı mailine girildi işte o zamana kadar savunmada kalan millet meydanlara inerek iradesini bu “müstevli iştahlılara” asla teslim etmeyeceğini haykırmaya başladı. Dışardan ve içerden yapılan bu yoğun ve ahlâksız saldırılara karşı koyacağını seçtiği kadroların sonuna kadar arkasında duracağını ispat etti. Ve millet onlara siz bütün bir dünyayı bile arkanıza alsanız yine de başaramayacaksınız mesajını net bir şekilde vermiş oldu. 23 mart tarihinde yapılan İstanbul mitinginde basiretli halkımız adeta bir okyanus gibi meydanlar aktı ve karşıma dikileni yakında “sandıkta boğacağının” mesajını gür bir sesle iletti.
Meydanlara sığmayan bu halk, o muazzam coşkunun yarısını bile sandıklara yığarsa sandıklardan ışık saçılacak ve herkes görecek ki evet artık o eski Türkiye yok. Peki vaz mı geçecekler, yok bence vazgeçmezler. Ama derslerini alacaklar. 31 Mart Ülkemiz için yepyeni gelişmelere sahne olacak ve bu “kutlu yürüyüş” asla durdurulamayacak. Bütün engeller milletimizin engin basireti ile aşılmış olacak.
Herkes konuştu. Millet dinledi. Şimdi konuşma sırası millete geldi. Yanlız millet sandıkta konuşacak. Daha önce denenmiş bütün bu çirkin oyunlara, sahte kumpaslara, ayak oyunlarına millet öyle bir cevap verecek ki bütün dünya bunu duyacak. Peki, millet konuşunca alüftelerin uçkur lastiğinden daha gevşek ağızlara sahip olan bu karanlık kafalar susacak mı dersiniz? Hayır bence susmazlar. Zira onların zaten millet diye bir dertleri yoktur. Gerekirse onlar da millete „bidon kafalı“ yahutta „göbeğini kaşıyan adam“ demeye başlarlar.
Son Söz
Yanılmıyorsam en son yazdığım yazıda olacaktı, mahalli seçim olması ve 2009 seçimlerinde Ak Partinin %38.8 oy almış olması münasebetiyle bu seçimlerde oylarını 9 puan atırarak %47.6 ya çıkaracağını yazmıştım. Ancak zaman yaklaştıkça ve meydanlardaki coşkuyu gördükçe ve hele de İstanbul mitinginden sonra tahminimi revize etmek zorunda hissettim kendimi. Bu yazı yayınlandığında belki de seçim yapılmış ve bitmiş olacak. Bence Ak Parti son genel seçim oranına yakın bir oy almayı başaracak. En son tahminim Ak Partinin %49.3 nisbetinde oy alacağıdır. Milletimize ve memleketimize hayırlı olsun.
Baki Selam ve Saygılarımla.
Ömer Erdem