Çalıkuşu Romanı

Sponsor Bağlantılar

I. Çalıkuşu Romanının Yapısı

Çalıkuşu romanı dış yapı itibarıyla beş kısımdan meydana gelmiştir. İlk dört kısım, Feride’nin hatıra defteridir. Feride’nin, iki buçuk yaşından itibaren anlatmaya başladığı hatıraları, yirmi beş yaşında Kâmran’a kavuştuğu ana kadar devam eder. Beşinci kısımda ise, Feride ile Kâmran’ın kavuşmaları anlatılır.

Çalıkuşu romanında bölümlere göre anlatılan olaylar şu şekildedir:

Birinci Kısım”da, Feride’nin iki buçuk yaşından başlayıp köşkten ayrılışına kadar yaşanan olaylar anlatılır: Musul’da geçirdiği günler, annesinin hastalığı, annesinin ölümünden sonra İstanbul’a büyükannesinin yanına gelmesi, Dam dö Sion mektebine yazılması, okulda yaptığı haylazlıklar, “Çalıkuşu” adının konması, tatil günlerinde teyzelerinde kalması, dul ve güzel bir kadın olan Neriman’ı kıskanması, Kâmran’a âşık olması, Kâmran ile nişanlanması, Kâmran’ın Avrupa’ya gitmesi, dört yıl sonra okulu bitirince düğün hazırlıklarının başlaması, düğüne üç gün kala köşke gelen siyah çarşaflı bir kadından Kâmran’ın Avrupa’da iken Münevver adında bir kadınla ilişki yaşadığını söylemesi, Feride’nin köşkü terk etmesi.

İkinci Kısım”da, Feride’nin köşkten ayrılışından Ç… Rüştiyesine tayin edilişine kadarki dönemde yaşanan olaylar anlatılır: Köşkten ayrıldığı gece sütninesinin yanına gitmesi, tayin işlemleri tamamlanıncaya kadar Gülmisal Kalfa’nın yanında kalması, B… vilâyetine Coğrafya ve Resim öğretmeni olarak tayin edilmesi, Zeyniler’e atanması, Munise’yi evlatlık alması, okulun kapatılması, B…’de Darülmuallimat’ta vekil öğretmen olarak Fransızca derslerine girmesi, Feride’ye “İpekböceği” adının takılması, musiki hocası Şeyh Yusuf Efendi’nin Feride’ye âşık olması, çıkan dedikodular üzerine Feride’nin tayin istemesi, Ç… Rüştiyesine tayin edilmesi.

Üçüncü Kısım”da, Feride’nin Ç…’ye tayin oluşundan ayrılışına kadarki dönemde yaşanan olaylar anlatılır: Ç…’nin erkekleri tarafından Feride’ye “Gülbeşeker” adının takılması, Yüzbaşı İhsan’ın sütannesi aracılığıyla Feride’ye evlilik teklifinde bulunması, bitişik komşusu olan Hafız Kurban Efendi’nin karısını gönderip Feride’yi kendine istetmesi, yaşlı bir çapkın olan Binbaşı Burhanettin Bey’in bağ evinde Feride’ye komplo kurması, çıkan dedikodular üzerine okul müdiresinin Feride’yi İzmir’e göndermesi.

Dördüncü Kısım”da, Feride’nin İzmir ve Kuşadası’nda yaşadığı dönemde geçen olaylar anlatılır: Feride’nin İzmir’de üç ay boyunca tayin yaptıramaması, zengin bir adam olan ve kendisine “Fındıkkurdu” diye lâf atan Reşit Bey’in kızlarına Fransızca dersi vermesi, Reşit Bey’in büyük oğlu Cemil Bey’in kendisini sıkıştırması, Reşit Bey’in kalfası aracılığıyla kendisine evlilik teklifinde bulunması, Kuşadası’na tayin edilmesi, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması nedeniyle okulun hastane olarak kullanılması, burada ikinci kez Hayrullah Bey’le karşılaşması, Munise’nin ölmesi, Feride’nin Hayrullah Bey’in evinde kalmaya başlaması, çıkan dedikodular üzerine Feride’nin öğretmenlikten istifa etmesi, babası yerine koyduğu Hayrullah Bey’le kâğıt üzerinde evlenmesi.

Beşinci Kısım”da ise, Feride’nin Tekirdağ’a teyzesinin yanına gelmesi ve Kâmran’a kavuşması anlatılır: Feride’nin beş yıllık bir ayrılıktan sonra Tekirdağ’a gelmesi, Feride ile Kâmran’ın karşılaşması, Feride’nin yeniden eski haylazlıklarına başlaması, Feride’nin köşkten ayrılmadan bir gece önce Müjgân’a tüm gerçekleri anlatması, Hayrullah Bey’in Kâmran’a verilmek üzere vasiyet ettiği zarfı Müjgân’a vermesi, Müjgân’ın aynı gece Kâmran’la birlikte Hayrullah Bey’in vasiyeti olan zarfı açmaları, mektubu ve Feride’nin hatıra defterini sabaha dek okumaları, sabahleyin erkenden Aziz Bey’le Kâmran’ın nikâh kıydırmak için gizlice dışarı gitmeleri, Feride’nin hatıra defterinden birkaç bölüm okuyan Kadı Efendi’nin Feride ile Kâmran’ın nikâhını kıyması, Kâmran’ın bir daha bırakmamak üzere Feride’ye sımsıkı sarılması.

Çalıkuşu romanı, toplam 404 sayfalık metinden oluşur. Beş kısımdan oluşan romanın sayfa numaraları şu şekildedir: Birinci Kısım, s. 5-108; İkinci Kısım, s. 109-262; Üçüncü Kısım, s. 263-301; Dördüncü Kısım, s. 302-362; Beşinci Kısım, s. 363-408.

II. Çalıkuşu Romanının Konusu

Çalıkuşu romanında genç ve güzel bir kız olan Feride’nin -kalbi yaralı ve kanadı kırık bir Çalıkuşu’nun- çocukluk döneminde yaptığı yaramazlıklar, ilk gençlik döneminde teyzesinin oğlu Kâmran’ı kıskanması, yaşadığı bu duyguların aşk olduğunu anlaması, sevdiği bu insanla nişanlanması, düğünden üç gün önce nişanlısının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenmesi, bunun üzerine yaşadığı köşkü ve İstanbul’u terk etmesi, genç bir öğretmen olarak Anadolu’nun ücra köşelerine gitmesi, buralarda yaşadığı maddî ve manevî sıkıntılar, beş-altı yıl süren Anadolu macerasından sonra Tekirdağ’a dönmesi, sevdiği ve asla unutamadığı Kâmran’a kavuşması anlatılır.

Bu roman hem ferdî hem de sosyal bir içeriğe sahiptir. Bir yandan Feride ile Kâmran arasındaki aşkı okurken diğer yandan Anadolu coğrafyasını ve bu topraklarda yaşayan insanların sefaletini, yoksulluğunu, cehaletini görürüz. Ayrıca yazar, eğitimci olmanın verdiği tecrübeyle o dönem Türkiye’sinde eğitim-öğretim kurumlarındaki aksaklıkları, yetersizlikleri, bürokrasiyle ilgili çarpıklıkları da tüm çıplaklığıyla aktarır.

a) Ferdî Temalar

Çalıkuşu romanının en önemli teması, Feride ile Kâmran arasında yaşanan “aşk”tır. Romanın baş kahramanı olan Feride, uzun süre açıkça itiraf etmeyip Kâmran karşısında hırçınlaşıp ondan nefret ettiğini söylese de, gerek öğrenciliğinin son yıllarında, gerekse Anadolu’da yaşadığı yıllar boyunca Kâmran’ı hep sevmiştir. Teyzesinin köşkünden ayrıldıktan sonra karşısına pek çok erkek çıkmış olmasına rağmen, hiçbirine Kâmran’a karşı hissettiği duygularla yaklaşmaz. Feride’nin onca yıl sevdiğinden ayrı kalmasının arkasında daha çok sevilmek, sevmeyi ve kendini sevdirmeyi yeterince bilmemek vardır. Daha da önemlisi, gururu ile aşkı arasında bir çatışma yaşayan Feride, yıllarca gururunun aşkına galip gelmesinin acısını yaşar. Anadolu’da bulunduğu yıllar, ona sevmeyi, kendini sevdirmeyi öğretmiş; yüreğinde hep kanayan bir yara olan aşkı ve yaşadığı olaylar onu olgunlaştırmıştır. Hatıra defterinin son sayfalarında Feride, yıllarca kendisinden bile saklamaya çalıştığı aşkını itiraf eder. “Evet, niçin yalan söyleyeyim? Bütün nefretlerime, isyanlarıma, bütün o geçmiş şeylere rağmen, ben yine bir parça senindim.” (s.330) “Bu son ayrılık saatinde niçin hakikati saklamalı? Bu okumayacağım defteri ben senin için yazdım Kâmran. Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi. Yanlış, çok yanlış bir iş tuttuğumu bugün artık itiraf edeceğim. Ben, her şeye rağmen seninle mesut olabilirdim. Evet, her şeye rağmen seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu, bana kâfî gelmedi. İstedim ki çok, pek çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkân yok- ona yakın sevileyim. Bu kadar sevilmeye benim hakkım var mıydı? Zannetmem Kâmran. Ben, küçük, cahil bir kızdım. Sevmenin, kendini sevdirmenin de bir yolu var, değil mi Kâmran? Hâlbuki ben bunları hiç, hiç bilmiyordum.” (…) “Kâmran, ben, seni sevmesini senden ayrıldıktan sonra öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekle. (s.361)

Romanda “sevgi” teması da geniş olarak işlenmiştir. Feride teyzelerini çok sever. Çok haylaz bir kız olmasına rağmen teyzeleri ona karşı her zaman sevgiyle yaklaşmışlardır. Feride, teyzesinin kızı Müjgân’ı da, bir abla gibi sever, her şeyini onunla paylaşır. Köşkten ayrıldıktan sonra otelde kalırken Hacı Kalfa, Feride’yle yakından ilgilenir. Feride, Zeyniler köyünde küçük bir kız olan Munise’yi evlatlık alır. Onu kendi kızıymış gibi sever, onunla ilgilenir. Askerî doktor olan Hayrullah Bey de, daha ilk görüşte Feride’yi sever. Feride ile Hayrullah Bey arasında “baba-kız” sevgisi vardır. Feride genel anlamda çevresindeki insanları çabucak sever, onların yardımına koşar. “Ne arsız gönlüm var benim. Etrafımdaki insanları ne kadar çabuk seviyorum.” (s.217) “Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.” (s.192)

Romanda sevgi teması, çoğu zaman “merhamet”, “acıma”, “şefkat” duygularını da beraberinde getirir. Feride, soğuk bir kış gecesinde, kapısına donmuş bir hâlde gelen Munise’ye çok acır, onu bir anne şefkatiyle kucaklar. Doktor Hayrullah Bey, kanadı kırık, gönlü yaralı Çalıkuşu’nu Anadolu’nun ücra bir köşesinde görünce ona acır. Onun mutlu olması için elinden geleni yapar. Feride’yi kızı yerine koyar, baba şefkatiyle sever. Ölmeden önce de Feride’ye, akrabalarıyla barışmasını, onlarla beraber yaşamasını vasiyet eder.

Romanın hüzünlü bir havaya bürünüp romantik bir özellik kazanmasında “ölüm” ve “ayrılık” temalarının etkisi büyüktür. Kader, âdeta Feride’yi yalnız bırakmak için onun sevdiklerini teker teker elinden alır. Küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Feride, evlenme arefesinde çok sevdiği nişanlısı Kâmran’dan ayrılır. Daha sonra Munise ile yeniden hayat bulan Feride, onu da kaybeder. Son olarak da babası yerine koyduğu adamı, Hayrullah Bey’i kaybeder. “Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise, onun arkasından, belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, sonbahar yaprakları gibi birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun izleri silinmedi; hâlbuki gönlüm, baştan başa bütün sevdiklerimin ölüleriyle dolu.” (s.354)

Romanda Feride ekseninde kendini gösteren bir diğer önemli tema ise “gurur”dur. Çalıkuşu romanının en önemli kişisi olan Feride, Cumhuriyet Türkiye’sinde esas olacak yeni bir kız tipidir. Feride, çocukluğundan beri kendini ezdirmeyen, haklarını savunabilen, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen, kültürlü, dışa dönük bir kızdır. Kâmran’ın ihanetini sineye çekip oturmaz veya tevekkülle karşılamaz. Onun Kâmran’ı terk edip Anadolu’nun en ücra köşelerine hiç çekinmeden gidişinin ve oralarda yıllarca bütün gücüyle mücadele edişinin arkasında, aşkıyla olan çatışmada üstün gelen gururu vardır.

Romanda işlenen temalardan biri de “ihanet”tir. Çalıkuşu’nun İstanbul’u terk edip Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerine gitmesinin ve yıllarca geri dönmemesinin sebebi Kâmran’ın ihanetidir. Feride, nişanlılığının ilk günlerinde Kâmran’a karşı çok soğuk davranır. Kâmran’ın Avrupa seyahati gündeme geldiğinde ise Kâmran, nişanlısından kendisine “kal” demesini ister. Fakat Feride, bu yolculuğa karşı çıkmaz. Kâmran, böyle bir boşlukta iken İsviçre’de Münevver adında bir kadınla ilişki yaşar. Bu ilişkiden Feride’ye bahsetmez. Kâmran bu yanlış davranışla Feride’nin yıllarca acı çekmesine sebep olmuştur.

Feride’nin nişanlanmadan önceki dönemlerinde “kıskançlık” teması göze çarpar. Feride, köşke gelen misafirler arasında Neriman adında dul bir
kadının, Kâmran’a ilgi göstermesine dayanamaz. Güzel ve çekici bir kadın olduğu için onu kıskanır. Bir gece de onları ağacın altında öpüşürken yakalar. Feride’nin okul yaşamı boyunca Kâmran’a karşı soğuk davranışlar sergilemesinde bu kadına karşı duyulan kıskançlığın etkisi büyüktür. Daha sonra ise hiç görmediği Münevver’i kıskanır, onun kendisinden daha güzel olduğunu, daha şirin lâflar ettiğini düşünür.

Feride’nin köşkü terk ettikten sonraki yaşamına baktığımızda “güzellik/çekicilik” temasının ön plâna çıktığını görürüz. Feride, doğuştan gelen bir yüz güzelliğine sahiptir. Yüzünün doğal hâli, sanki makyaj yapılmış, boya sürülmüş gibidir. Feride’nin bu güzelliği ve çekiciliği, gittiği her yerde başına belâ olur. Feride’nin albenisine kapılıp güzelliği karşısında büyülenen erkekler ona “İpekböceği”, “Gülbeşeker”, “Fındıkkurdu” gibi adlar takarlar. Pek çok kişiden evlenme teklifi alır. Kendisiyle ilgili çıkan dedikodular yüzünden gittiği yerlerde uzun süre kalamaz, başka şehirlere sürekli tayin istemek zorunda kalır.

Feride köşkten ayrıldıktan sonra, yaklaşık beş yıl sevdiklerinden ayrı kalır. Bu duruma zaman zaman isyan eden Feride, “gurbet” ve “yalnızlık” duygularından bir türlü kurtulamaz. “Ufukta akşamın uçuk mavi seması içinde, ince ince tüten dumanlara benzeyen karşı dağları seyretmeye başladım. / Çalıkuşu, bu dağlardan, yine gurbet kokusu almaya başlıyordu. Gurbet kokusu! Bu kokuyu bütün ruhuyla koklamayanlar için ne manasız bir söz! Hayalimde yollar, gittikçe incelip mahzunlaşan, bitip tükenmez gurbet yolları uzanıyor, kulağımda Çeçen arabalarının o ince yanık sesli çıngırakları ağlıyordu. / Ne vakte kadar yarabbi, ne vakte kadar? Ne için? Hangi emele yetişmek için?” (s.286-287)

b) Sosyal Temalar

Çalıkuşu romanını basit bir aşk romanı olmaktan kurtaran, geleneksel aşk hikâyelerimizden farklı kılan tarafı, onun aynı zamanda sosyal bir içeriğe de sahip olmasıdır. Romanın sosyal yönünü ifade edebilecek en geniş kelime “Anadolu”dur. Kelimenin anlam dünyası içinde hem coğrafya hem bu coğrafyada yaşayan insanlar hem de bu insanların sorunları vardır.

Romanda, Anadoluya ve onun insanlarına baktığımızda “yoksulluk”, “cehalet”, “yaşama sevincinden yoksunluk” gibi temalarla karşılaşırız. İstanbul’da iken “köy” deyince Feride’nin hayalinde yeşillikler arasında, eski Boğaziçi yalılarındaki güvercinliklere benzeyen sevimli, şen manzaralı kulubeler gelir. Hâlbuki, gerçek hiç de öyle değildir. Özellikle Zeyniler köyü, Anadolu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Yazarın Zeyniler köyünü tasvir ederken kullandığı “tek tük kulubeler”, “tahta evler”, “çökmeye yüz tutmuş, simsiyah viraneler”, “yer yer dumanları tüten bir yangın harabesi” gibi ifadeler, köyün dış görünüşünü tasvir eder. Öğrenciler de acınacak durumdadır. “Zavallıların kıyafetleri öyle sefil ve perişandı ki, hemen hiçbirisinde çorap, potin yoktu. Başları, eski püskü bez parçalarıyla sımsıkı kundaklanmış, çıplak ayaklarındaki nalınları şakırdata şakırdata dershanenin kapısına kadar geliyorlar, orada nalınlarını çıkartarak yan yana diziliyorlardı.” (s.171) Zeyniler’de, insanların yüzleri hiç gülmez, sanki hepsi hayata küsmüştür. Çocuklar sürekli “ölüm, teneşir, zebani, kabir” gibi korkunç kelimelerle dolu ilahiler söylerler.

Kendisi de bir eğitimci olan yazar, bilinçli olarak Feride’yi öğretmen kimliğine büründürür ve “eğitim-öğretim” konusunu da pek çok yönüyle dikkatlere sunar. Romanda geleneksel eğitim-öğretim anlayışıyla yeni eğitim-öğretim yöntemleri arasında çatışma yaşanır. Zeyniler köyünde Hatice Hanım, öğretmenlik mesleğini yapacak yeterliliğe sahip değildir, çocuklara dayak atar, ölüm duygusunu aşılar, ders esnasında yere oturtur, okumaları yüksek sesle yaptırır, yaşı büyük kızların okumalarına karşı çıkar. Buna karşılık yeni eğitim sistemiyle yetişmiş olan Feride, Hatice Hanım’ın yöntemlerini değiştirir. Çocukları sıralara oturtur, gürültüyü önler, yaşı büyük kızları da okutur, ölüm düşüncesi yerine yaşama sevinci aşılar.

Eğitim-öğretimle ilgili bir diğer eleştirilen konu da öğretmen maaşının azlığıdır. Feride, Anadolu’da öğretmen olarak geçirdiği süre zarfında annesinden kalan değerli eşyaları satarak ayakta kalmış, bunlar bitince çok sıkıntı çekmiş, aç kalmıştır. “Ben, muallimliği açlıktan ölmemek için kabul etmiştim. Hesabım doğru çıkmadı. Bu meslek, bir gün açlıktan öldürebilir.” (s.315)

Reşat Nuri Güntekin, “bürokrasideki çarpıklıklar” konusuna da geniş bir şekilde yer verir. Feride, bürokrasinin nasıl işlediğini bilmez. Görevli memurların ilgisiz ve sorumsuz tavırları, adam kayırma, müdürlerin karşısındaki insanı küçük düşüren konuşmaları gibi gerçeklerden habersizdir. Feride, diplomasını Maarif Müdürlüğü’ne götürecek ve kendisinin o vakit kendisinin o vakit güzel bir okula tayin edeceklerdir. Feride, ilk tayinini hatırlı bir kişinin ricasıyla yaptırır. Büyük bir heyecanla gittiği bu ilk görev yerinde de yine bürokrasinin çirkin yüzüyle karşılaşır. Aslen kendisinin hakkı olan yere Maarif Müdürü’nün tanıdığı olan başka bir öğretmeni verirler. Feride’yi de Zeyniler gibi ücra bir yere gönderirler.Feride, Zeyniler’de kendine has bir düzen kurar. Fakat çok geçmeden okulu teftişe gelen Maarif Müdürü, şartların yetersiz olduğunu söyleyerek okulu kapatır. Maarif Müdürü, Feride’yi hemen başka bir okula tayin edeceğini söyler. Fakat sonradan aldırış etmez. Feride, Munise’yle birlikte zor günler geçirir. Bir gün müdürün odasındayken, eski sınıf arkadaşıyla karşılaşır. Bu sayede Darülmuallimat’ta Fransızca öğretmenliğine tayin edilir. Dedikodular yüzünden buradan ayrılıp İzmir’e gider. Burada kendisini daha önce Zeyniler’e gönderen müdürle karşılaşır. Feride burada da tayin için üç ay bekler.Annesinin parası bitince aç kalır.

 

III. Çalıkuşu Romanının Zamanı

Reşat Nuri Güntekin’in, “Çalıkuşu” romanı 1922 yılında yayımlanmıştır. Romanda geçen olaylar XX. yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Feride’nin Kuşadası’nda bulunduğu sırada Birinci Dünya Savaşı patlak vermesi bunu açıkça gösterir. Yazar, XX. yüzyılın başlarındaki türk toplumundan bir kesit sunmuştur.

Feride, köşkten ayrıldıktan sonra yaklaşık bir ay tayin işlemlerinin bitmesini bekler. Köşkten ayrıldığı gece sütninenin evinde kalır, Daha sonra Gülmisal Kalfa’nın yanında kalır. Bu bir ayın sonunda Feride’nin B… vilayeti merkez rüştiyesine tayin edilir. Feride, “Yabancı bir şehirde (B…’de) yabancı bir otel odasında, sırf bitip tükenmeyecek gibi görünen bir gecenin yalnızlığına karşı koymak için” (s.7) hatıralarını yazmaya başlar. Başka bir deyişle Feride, köşkten ayrıldıktan bir ay sonra hatıralarını yazmaya başlar. Feride’nin sürekli olarak yazı yazdığını gören otelin odacısı Hacı Kalfa, onun ne yazdığını merak eder. “Geldiğin günden beri gece demezsin gündüz demezsin, yazarsın da yazarsın. Ne bitip tükenmez yazıdır bu? Mektup desem değil; mektup, deftere yazılmaz. Kitap desem değil, bizim bildiğimiz, kitabı saçlı sakallı ulemalar yazar. Sen parmak kadar çocuksun. Öyleyse ne yazarsın böyle durup dinlenmeden?” (s.109) Feride hatıralarını yazmaya başladığında yirmi yaşındadır. Feride iki buçuk yaşından genç kızlık dönemine kadar başından geçen olayları anlatır. Olayların anlatımı sırasında yer yer zamanda atlamalar yapılır. Örneğin; Kâmran’ın Avrupa’ya gidişile dönüşü arasındaki dört yıllık zaman dilimi atlanmıştır. “mamafih bu dört sene Müjgân’ın korktuğundan çok daha çabuk geçti.” (s.97) Feride, iki buçuk yaş ile yirmi yaş arasındaki dönemi bitirir. bu andan itibaren Feride, yaşadığı olayları bazen günü gününe bazen de belli zaman aralıklarıyla yazar. “Bu sabah uyandığım vakit günlerden beridevam eden yamuru dinmiş buldum.” (s.132) Bugün, akşama doğru bir Çeçen arabasıyla Zeyniler’e geldim.” (s.155) “Defterime bir aydan beri el sürmemiştim.” (s.198) “Bugünkü programımın öğleden sonraki kısmı, geldim geleli çantamda duran defterime son altı ayın vakalarını yazmaktı.” (s.266)

Feride, Hayrullah Bey’le evlendiği güne kadar hatıralarını bu şekilde yazar. Feride’nin köşkten ayrıldıktan sonra Hayrullah Bey’le evlendiği güne kadar geçen zaman dilimi yaklaşık beş yıldır. Feride hatıra defterinin ilk satırlarını B…’de, bir otel odasında yazmaya başlar; son satırlarını ise, Hayrullah Bey’le evlendikten bir gün sonra, defterinin yaprakları bittiği için mavi kabına yazmıştır. Feride defter bittiğinde yirmi beş yaşındadır.

Romanın ilk dört bölümü Feride’nin hatıra defterinden oluşur. Burada geçen olaylar, yirmi yılı aşkın bir zaman dilimini kapsar. Hatıra defterinin başında Feride iki buçuk yaşındadır, bitiminde ise yirmi beş yaşındadır.

Romanın beşinci bölümünde yaşananlar ise, iki aylık bir zaman dilimini kapsar. Bu bölümde olaylar hâkim (yazar) anlatıcı tarafından aktarıldığı için vaka zamanı ile anlatma zamanı arasındaki boşluk kalkar. Olaylar, yaşandığı anda aktarılır. Çünkü hâkim (yazar) anlatıcı, olayları anında görme, duyma ve anlatma imkânına sahiptir. “Vakit, gece yarısını geçiyordu. Köşk, çoktan uyumuştu. Müjgân, omuzlarında bir ince atkı, elinde küçük bir şamdanla odasından çıktı. Ayaklarının ucuna basa basa, dura dura Kâmran’ın kapısına geldi. Odada ne ses, ne ışık vardı. Genç kadın yavaşça kapıya dokundu.” (s.390)

IV. Çalıkuşu Romanının Kişileri

Feride (Çalıkuşu): Romanın baş kahramanıdır. Ayrıca beş kısımlık romanın ilk dört kısmının da anlatıcısıdır. Altı yaşındayken, Musul’da hasta annesini kaybeden Feride İstanbul’a büyükannesinin yanına gelir. Dokuz yaşındayken  onu da kaybeder. Babası Feride’yi  “Dam dö Sion” kız yatılı okuluna verir. Feride, tatil günlerinde teyzelerinin yanında kalır. Feride gerek okulda gerekse teyzelerinin yanında ele avuca sığmayan, ağaçlara tırmanan, türlü haylazlıklar yapan bir kızdır. Okulda teneffüs esnasında daldan dala atladığını gören öğretmeni Feride’ye “Çalıkuşu” adını takar. Teyzelerinde kalırken Kamran’ı, Neriman adındaki genç ve güzel bir duldan kıskanır. Feride’nin içinde uyanan bu kıskançlık, Kamran’a karşı ilgi duyduğunun bir göstergesi olur. Bir süre sonra Besime teyzesinin oğlu Kâmran’la nişanlanır. Kamran, dört yıllığına Avrupa’ya gider. Dört yılın sonunda köşkte düğün hazırlıkları başlar. Düğüne üç gün kala Feride, köşke gelen siyah çarşaflı bir kadından Kâmran’ın Avrupa’da iken Münevver adında bir kadınla ilişki yaşadığını öğrenir. Kâmran’a küçük bir not bırakarak köşkü terk eder.

Feride, Kâmran’ın gönlünde açmış olduğu yarayla Anadolu’ya, öğretmen olarak gider. Anadolu’nun pek çok şehir ve köyünü dolaşır (Bursa,Zeyniler, Çanakkale, İzmir, Kuşadası). Zeyniler köyünde, annesi kötü yola düşmüş olan Munise adlı küçük bir kızı evlatlık alır. Onunla beraber yaşar. Kamran’dan gelen mektupları okumadan yakar. Feride genç, güzel, çekici bir kızdır. Fakat gittiği her yerde bu güzellik başına belâ olur. Erkekler adını bilmedikleri Feride’ye “İpekböceği, Gülbeşeker, Fındıkkurdu” gibi adlar takarlar. Pek çok kişiden evlenme teklifi alır. Beş yıllık Anadolu macerasında sürekli yer değiştirmesinin, tayin istemesinin sebebi yapılan evlilik teklifleri ve hakkında çıkan dedikodulardır. Munise on dört yaşındayken kuşpalazı hastalığından ölür. Bu olaydan sonra Feride, baba şefkatiyle sevdiği yaşlı bir doktorun, Hayrullah Bey’in yanında kalır. Dedikoduların çıkması üzerine öğretmenlikten istifa eder ve Hayrullah Bey’le kâğıt üzerinde evlenirler. Hayrullah Bey’in ölümünden sonra Feride, kocasının vasiyetini yerine getirmek ve emanetini Kâmran’a teslim etmek için Tekirdağ’a, teyzesinin yanına gelir. Müjgan’la Kâmran, Hayrullah Bey’in mektubunu ve Feride’nin hatıra defterini okurlar. Gerçekleri öğrenen Kâmran, bir daha bırakmamak üzere Feride’ye sarılır.

Kâmran: Feride’nin Besime teyzesinin oğludur. Genç, yakışıklı ve kibar biridir. Feride’nin yaptığı tüm haylazlıklara rağmen onunla nişanlanır. Feride, Kâmran’a karşı soğuk ve ilgisiz davranır. Kâmran dört yıllığına Madrid’deki amcasının yanına gider. Feride’yle nişanlı olmasına rağmen orada Münevver adında bir kadınla ilişki yaşar. Fakat bu ilişkiyi Feride’den saklar.Evlenmelerine üç gün kala Feride, bu ilişkiyi öğrenir ve kendisine yapılan bu ihaneti affetmez. Hemen o gece köşkü terk eder. Kâmran bir süre Feride’nin sakinleşmesini beklemenin daha doğru olacağını düşünür. Tam Feride’nin yanına Zeyniler köyüne gideceği vakit, hastalanır ve üç ay yataktan kalkamaz. İyileştikten sonra, hemen Feride’nin yanına koşar, fakat onun okulun musiki hocası Şeyh Yusuf’la aşk yaşadığını duyar ve bu söylentiye inanır. Feride’nin başka bir erkeği sevdiğini ve onu bütünüyle kaybettiğini anlayan Kâmran, Münevver’le evlenir. “O, bir hastaydı, benim yüzümden ölmesi mümkündü. Feride’den ümidi kestikten sonra, ona karşı olsun bir insanlık ve merhamet vazifesi ifa etmek istedim, o kadar.” (s.365) Kâmran, Münevver’le evlenir, fakat kalbindeki Feride’ye karşı duyduğu sevgiyi yok edemez. Kâmran’ın Münevver’den olan Necdet adında bir oğlu vardır. Evlendikten üç sene sonra Münevver’in hastalığı ilerler ve Münevver yatağa düşer. Kâmran, üç sene karısının hasta bakıcılığını yapar. Karısının ölümünden sonra, Kâmran kendisini toparlayamaz. Feride’yi unutamamıştır; sürekli olarak onunla gezdikleri yerde dolaşır, ona ait anılarını tazeler. Feride’nin hayaliyle gönlünü avutmaya çalışır. Bir gün eniştesiyle birlikte eve doğru gelirken karşısında Feride’yi, yıllarca unutamadığı Çalıkuşu’nu görür. Onun hatıra defterini okuyunca, Feride’ye duyduğu sevginin karşılıksız olmadığını, onun da kendisini çok sevdiğini, aşkına vefa gösterdiğini anlar. Feride’ye sarılır ve bir daha da onu bırakmaz.

Münevver: Kâmran’ın Feride ile nişanlıyken Avrupa’da tanışıp ilişki yaşadığı kadın. Feride’nin yaşamını altüst eden, ona beş yıl gurbetlik çektiren kadın. Münevver, Kâmran’dan önce sevdiği bir adamla evlenmiş, fakat mutlu olamamıştır. Hastalanınca doktorlar ona Avrupa’ya gitmesini tavsiye ederler. Tam iyileşip memleketine döneceği sırada Kâmran’la tanışır. Kâmran ona “Sarı çiçeğim” diye hitap eder. Kâmran’la olan ilişkisinden Necdet adında bir oğlu olur. Kâmran’la evlendikten bir sene sonra yatağa düşer, üç sene sonra da ölür.

Neriman: Feride’nin teyzesinin köşküne gelip giden misafirlerden biri. Bir sene evvel kocasını kaybetmiş, haincesine güzel, giyinmesini bilen süslü ve çekici bir dul. Neriman’ın Kâmran’la yakınlaşması, Feride’yi çileden çıkarır. Feride bu kadını çok kıskanır. Mehtaplı bir gecede Feride, Neriman’ın sahte kahkahaları sinirine dokunduğu için bahçeye çıkar ve yaşlı bir çınarın üzerine tırmanır. Bir süre sonra Kâmran’la Neriman Feride’nin bulunduğu ağacın altına gelirler, öpüşmeye başlarlar. Feride çığlık atınca kaçarlar. Feride bu olaydan sonra, Kâmran’a karşı kalbinde bir şeyler hissettiğini anlar. Neriman’a karşı duyduğu kıskançlığın sebebi de budur.

Munise: Feride’nin Zeyniler köyündeki küçük öğrencilerinden biri. Açık sarı saçları olan, zayıf, küçük bir kız çocuğu. Feride, Munise’yi ilk görüşte sevmiş, ona kanı kaynamıştır. Munise’nin annesi evlatlık olarak kaldığı evin küçük beyine âşık olmuş. Fakat ev halkı buna karşı çıkıp onu kucağında bir çocukla civar köylerden birine getirmişler. Daha sonra yaşlı bir orman memuruyla evlenmiş. Genç bir kadın olduğu için bu yalnızlığa dayanamayıp bir askerle kaçmış. Fakat bu asker de onu ortada bırakmış. Aç kalıp da köyde dilenmeye başlayınca köyün delikanlıları onu dağa kaldırmışlar. Zavallı Munise, orman memuru babası ve üvey annesinin yanında kalmaktadır. Üvey annesi, Munise ile hiç ilgilenmez, kir pas içinde onu okula yollar. Bir gün babasının elinde odunla üzerine geldiğini görünce evden kaçar. Bir gece samanlıkta kalır. İkinci gün açlığa dayanamaz ve soğuk bir kış gecesinde Feride’nin kapısını çalar. O gece Feride, Munise’yi evlatlık olarak yanına almaya karar verir. Feride, bu kıza bir anne şefkatiyle yaklaşır. Onunla birlikte Anadolu’yu dolaşır. Munise, on dört yaşında iken, kuşpalazı hastalığından ölür.

Hatice Hanım: Zeyniler köyündeki okulda, Feride gelmeden önce çocukları okutan, bir taraftan da okulun temizlik işleriyle ilgilenen yarı öğretmen, yarı hademe durumundaki yaşlı bir kadındır. Çocuklara dayak atar, dayakla uslanmayanları tabuta benzeyen bir dolabın içine koyar, “ölüm, teneşir, kabir, zebani, cehennem” gibi korkunç kelimelerle dolu ilahiler
öğretir. Çocukların içindeki yaşama sevgisini yok etmek için elinden gelen gayreti gösterir.

Doktor Hayrullah Bey: Askerî doktordur. Feride ile ilk kez Zeyniler’de karşılaşır. Sürekli askerlerin içinde kaldığından kaba saba konuşur, ağzına geleni çekinmeden söyler. Şaka yapmayı, hayatla dalga geçmeyi sever. Oldukça neşeli bir insandır. Feride’nin çalıştığı okul savaş nedeniyle hastahane olarak kullanılır. Feride ile ikinci kez burada karşılaşırlar. Feride’nin kalp acısı çektiğini daha ilk görüşte anlayan Hayrullah Bey, Feride’ye haber vermeden Kâmran’ı araştırır, bulur. Fakat onun Münevver ile evlendiğini öğrenince gayretleri boşa çıkar. Munise’nin ölümünden sonra Feride, beyin humması geçirir, tam on yedi gün kendine gelemez. Bu dönemde Hayrullah Bey, Feride’yi kendi evine getirir. Daha sonra da onu bırakmaz. Yaşadıkları çevrede dedikodular çıkmaya başlar. Millî Eğitim müfettişlerinin Feride hakkında soruşturma açtıklarını öğrenince Feride’ye, öğretmenlikten ayrıldığına dair bir istifa dilekçesi yazdırır. Bir süre sonra Feride ile kâğıt üzerinde evlenir. Bir gün çiftliğe giderken Feride’nin hatıra defterini gizlice alır. Defterini arayıp bulamayan Feride’ye de, eşyaları getirirken arabacıların çalmış olabileceğini söyler. Kâmran’a yazdığı bir mektupla birlikte bu defteri bir zarfın içine koyar. Feride’ye, kendisi öldükten sonra ailesiyle barışmasını, hiç olmazsa bir süre onların yanında kalmasını ve bu zarfı Kâmran’a teslim etmesini vasiyet eder. Bir süre sonra da kanser hastalığından ölür.

Şeyh Yusuf Efendi: Feride’nin B… vilayetinde iken görev yaptığı Darülmuallimat’ta musiki hocalığı yapan bir bestekâr. Zaten verem hastası olan Şeyh Yusuf Efendi, içinde Feride’ye karşı duyduğu aşkla her geçen gün biraz daha erimektedir. Öğrencilerle birlikte gidilen bir kır gezisinde Feride’ye “Pür ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar / Zalim, beni söyletme derunumda neler var.” (s.251) dizeleriyle başlayan şarkıyı söyler. Feride, gezi dönüşünde bir öğrencisinden Şeyh Yusuf Efendi’nin kendisini sevdiğini öğrenir. Hastalığı ilerleyen Şeyh Yusuf Efendi, ablasını Feride’ye gönderir, son arzusunun ölmeden önce Feride’yi bir kez daha görmek olduğunu söyletir. Feride, bu isteğe karşı koymaz ve onun evine gider. Şeyh Yusuf Efendi, Feride’yi görür ve bir daha açmamak üzere gözlerini yumar. Feride, Şeyh Yusuf Efendi’nin sönmüş gözlerine bir buse kondurur.

Müjgân: Feride’nin Tekirdağ’da oturan Ayşe teyzesinin kızıdır. Feride’den üç yaş büyüktür. Feride’nin akraba çocukları arasında en çok sevdiği, sırrını paylaştığı, dertleştiği kişi Müjgân’dır. Feride’nin çılgın ve yaramaz olmasına karşın Müjgân o kadar olgun ve ağırbaşlıdır. Feride’nin Kâmran’a karşı ilgisi olduğunu anlayınca bunu hemen Kâmran’a anlatır ve kısa sürede onların nişanlanmalarını sağlar. Feride’nin köşkten ayrılmasına çok üzülmüştür. Kâmran’a da Feride’yi kırdığı için küsmüş, onu affetmemiştir. Beş yıllık bir ayrılıktan sonra Feride’ye kavuşur, ondan bütün gerçeği öğrenir. Öğrendiklerini vakit geçirmeden Kâmran’a söyler, Doktor Bey’in mektubunu ve Feride’nin hatıra defterini birlikte okumuştur. Feride ile Kâmran’ın arasını ikinci kez yine Müjgân yapar, onları bir daha ayrılmamak üzere birbirine kavuşturur.

Besime Hanım: Feride’nin Kozyatağı’nda oturan teyzesidir. Kâmran’ın annesidir. Feride yaz tatillerini Besime teyzesinin köşkünde geçirir.

Ayşe Hanım: Feride’nin Tekirdağ’daki teyzesidir. Müjgân’nın annesidir.

Aziz Bey: Feride’nin Tekirdağ’daki Ayşe teyzesinin kocasıdır, yani eniştesidir. Müjgân’ın babasıdır.

Nizamettin Bey: Feride’nin babasıdır. Bir süvari binbaşısıdır. Güzide Hanım’la evlendikten sonra İstanbul’dan ayrılmış, bir daha da dönememiştir; Diyarbakır’dan Musul’a, oradan Hanıkın’a, Kerbela’ya… Bir yerde üst üste bir sene kalmamıştır.

Güzide Hanım: Feride’nin annesidir. Feride’nin tıpatıp annesine benzediğini söylerler. Zayıf bir bünyesi olduğu için, bitmez tükenmez yolculuklara, dağların sert havasına, çöllerin ateşine yenik düşmüştür. Feride henüz altı yaşındayken vefat eder.

Hafız Kurban Efendi: Feride’nin Ç…’de iken oturduğu eve bitişik komşusudur. Cahil, gözü dışarıda olan, karısına değer vermeyen, ahlâksız bir adamdır. Evli ve çocuk sahibi biri olmasına rağmen, bir gün Feride bahçedeki erik ağacının üzerinde sallanırken evinin penceresinden onu gözetler. Bir zaman sonra da karısına giderek Feride’ye göz koyduğunu, bu sebeple de kendisini boşayacağını söyler. Bunun üzerine karısı, boşanmamak için ses çıkarmaz. Hafız Kurban Efendi, karısını evlilik teklifini bildirmek üzere Feride’ye gönderir. Feride, bu teklifi kabul etmez.

Reşit Bey: İzmir’de Maarif Müdürü’nün odasında Feride’ye “Fındıkkurdu” diye laf atan, yaşlı, zengin bir adamdır. Feride’yi kızlarına Fransızca dersi vermek üzere köşküne getirir.Bir süre sonra da köşkün kalfasıyla Feride’ye evlenme isteğini bildirir.

İhsan Bey: Ç…’de “Gülbeşeker” olarak tanınan Feride’yi görebilmek için amele kılığına girip okulun yanındaki bahçede çalışan bir askerdir. İhsan Bey, çok zengin olan amcası Abdürrahim Paşa’nın konağında sütannesi aracılığıyla Feride’ye evlenme teklifinde bulunur, fakat Feride kabul etmez. İhsan Bey, yıllar sonra Kuşadası’nda, ikinci kez Feride ile karşılaşır. Yakınına düşen bir bomba, yüzünün yarısını feci bir şekilde yakmış ve bu yara yüzünü korkunç derecede çirkinleştirmişitir. Yaralı olarak Feride’nin hasta bakıcılık yaptığı yere gelir. Feride, onun bakımıyla ilgilenir. Bir gün Feride ile Doktor Hayrullah Bey arasında Kâmran’ı hâlâ sevip sevmediğine dair bir tartışma çıkar. Feride, Kâmran’dan nefret ettiğini ve onu unuttuğunu ispatlamak amacıyla İhsan’ın odasına gider ve ona evlenme teklifi yapar. İhsan bu teklif karşısında çok mutlu olur, fakat bu teklifin sevgiden değil de acıma ve merhametten kaynaklandığını söyler. Sonra oradan uzaklaşır.

Gülmisal Kalfa: Feride’nin annesi Güzide’nin dadısıdır. Feride köşkten ayrıldıktan sonra, tayin işlemleri tamamlanıncaya kadar yaklaşık bir ay, Eyüpsultan’daki Gülmisal Kalfa’nın evinde kalır. Buranın güvenli olacağını düşünmüştür.

Hacı Kalfa: Feride’nin ilk tayin edildiği yer olan B…’de kaldığı otelin ihtiyar odacısıdır. Feride’ye çok iyi davranır. Onun her şeyiyle yakından ilgilenir.

 

Bunu okuyan bunlarıda okuyor:

* Reşat Nuri Güntekin
* Reşat Nuri Güntekin’in Eserleri
* Çalıkuşu Romanının Özeti
* Yaprak Dökümü Romanının Özeti
* Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu Romanı
* Reşat Nuri Güntekin’in Dudaktan Kalbe Romanı
* Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü Romanı