Yazar: Bülent Sakça

Kuyucaklı Yusuf Romanının Özeti

Birinci Kısım 1903 senesi sonbaharında yağmurlu bir gecede, Aydın’ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar basar ve bir karı kocayı öldürürler. Kaymakam Selahattin Bey, yanına doktor ve jandarmaları alarak olay yerine gider. Eve girdiklerinde yatağın üzerinde kanlar içinde iki ceset görürler. Odanın kenarında diz çöküp oturan ve kendilerine bakan küçük bir çocuk olduğunu fark ederler.Kaymakam Selahattin Bey, Yusuf adındaki bu çocukla konuşmaya başlar. Yusuf, annesine saldıran eşkıyalardan biriyle boğuşurken sağ elinin başparmağı kesilmiştir. Bunu fark eden doktor, çocuğun kopuk parmağını tamamen keser. Yusuf olaydan hemen sonra koşup jandarmaya haber vermiş, kanlar içinde yatan anne babasının üzerine yorgan örtmüş, korkusuz...

Devamını Oku

İntibah Romanının Özeti

Ali Bey, zengin bir ailenin tek çocuğudur. Babasının eğitime olan düşkünlüğü sayesinde, henüz küçük yaşlarda iken birkaç yabancı dil öğrenmiştir. Aşırı kültür meraklısıdır. Kitap okumayı çok sever. Kibar, saygılı, hiçbir kötü alışkanlığı olmayan melek gibi bir gençtir. Ali Bey, yirmi yaşına geldiğinde babasını kaybeder. Günlerce bu acı olayın tesirinden kurtulamaz, bir köşeye çekilerek hıçkıra hıçkıra ağlar. Kocasının ölümüne çok üzülen Fatma Hanım, bir de oğlunun bu kederli hâllerini görünce büsbütün perişan olur. Üzüntüsünü içine atarak oğlunun yanında neşeli görünmeye çalışır. Fatma Hanım, içindeki sıkıntıyı atıp bu üzüntülü ruh hâlinden kurtulması için oğlunu, binbir güçlükle Çamlıca gezilerine ikna eder. Ali...

Devamını Oku

Shakespeare’in Othello Trajedisi

William Shakespeare’in Othello Trajedisi Kıskançlık nedir?.. Bir düşünün…Kıskançlık duygusu, seven bir insana neler yaptırabilir?Sevgiliye hediye edilen küçük bir mendil, namus simgesi olabilir mi?Kıskançlık duygusu, aşk ve sevgiyi yok edecek kadar güçlü müdür?Kıskançlık duygusu, âşığın gözlerini kör edip ona her türlü kötülüğü yaptırabilir mi?Kıskançlık duygusu, sevdiğiniz insanı boğarak öldürecek kadar sizi vahşileştirebilir mi?Sevdiğiniz bir insanın ihanet ettiği kuşkusu sizi ne kadar derinden yaralar? Gelin isterseniz bu soruların yanıtlarını Othello adlı oyunu izledikten yahut okuduktan sonra verelim. Kıskançlık duygusunun ne derece güçlü ve tehlikeli olduğunu, Shakespeare’in Othello adlı trajedisini izledikten yahut okuduktan sonra daha iyi anlıyor insan. Othello Oyununun Konusu İngilizlerin...

Devamını Oku

Türkçe Sözcüklerin Ses Özellikleri

Gündelik yaşamda kullandığımız sözcüklerin Türkçe olup olmadığını yahut hangi dile ait olduğunu çoğu zaman merak etmişizdir. Bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını kolayca anlayabiliriz; ancak hangi dile ait olduğunu anlamak sanıldığı kadar kolay değildir. Bunun için dünya dilleri üzerinde uzun yıllar  araştırma yapmak, daha doğrusu bir dilbilimci gibi ömrü bu işe adamış olmak gerekir. Bir dilin sözcük dağarcığında, komşu ülkelerin dillerinden geçmiş çok sayıda yabancı sözcük bulunur. Ülkeler bu konuda hangi önlemleri alırlarsa alsınlar, diller arasındaki sözcük alışverişinin önüne geçemezler. Özellikle iletişim teknolojisinin dudak uçuklatacak bir düzeye geldiği günümüzde, bunu başarmak bir hayli zordur. Bu yazıyı okuduktan sonra çoğu kişi,  Türkçe sandığı pek çok sözcüğün aslında yabancı kökenli olduğunu yüreği burkularak görecektir. Daha şimdiden “Aaa, bu da mı Türkçe değilmiş!.. Yok canım, daha neler!.. Bu kadarı da fazla yaa!.. Bize ne kaldı!..” gibi yakınmaları duyar gibi oluyorum.  Aklımıza takılan herhangi bir sözcüğün kökenini, hangi dile ait olduğunu öğrenmek için internetten faydalanabiliriz. Arama motoruna (google) “Türkçe sözlük” yazıp tıklarız. Karşımıza Türk Dil Kurumu’nun web sitesi çıkar. Güncel Türkçe Sözlük’e kökenini merak ettiğimiz sözcüğü yazarız. Oldukça kolay bir işlemle – klavyemizin bir iki tuşuna basarak – birkaç saniyede sözcüğün dilimize hangi dilden geçtiğini öğrenir, merakımızı gidermiş oluruz.    Herhangi bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını nasıl anlarız? Gayet kolay… Yapmamız gereken, Türkçenin ses özelliklerini, Türkçede hangi seslerin bulunup bulunmadığını belirten aşağıdaki birkaç kuralı dikkatlice okumak. Bu kuralları göz önünde bulundurarak bir sözcüğe baktığımızda, sözcüğün...

Devamını Oku

Kip Ekleri

Türkçede kip ekleri iki grupta incelenir: haber kipi, dilek kipi. Haber kiplerinde zaman anlamı vardır, dilek kiplerinde zaman anlamı yoktur.Zaman anlamı taşıyan kiplere “haber” kipi denmesini şöyle açıklayabiliriz. Televizyonda haberleri izlerken spikerin ağzından “Tren kazasında üç kişi öldü.” (görülen geçmiş zaman), “Başbakan yarın yurda dönecek.” (gelecek zaman) gibilerinden cümleler duyarız. Bu cümlelerde seyirciye haber verme amacı vardır. Herhangi bir dilek, istek, rica anlamı yoktur. Seyirci, haberleri dinler, birtakım olaylardan haberdar olur. Haber spikeri seyirciden herhangi bir şey yapmasını istemez. İşte bu yüzden, zaman anlamı taşıyan kiplere “haber kipi” denmektedir. Haber kipi sözünü duyduğumuzda aklımıza “zaman” gelmelidir. Türkçede beş temel zaman vardır: geniş zaman, şimdiki zaman, görülen geçmiş zaman, duyulan geçmiş zaman ve gelecek zaman. Haber kipi dendiğinde, aklımıza bu beş temel zaman ve bu zamanları karşılayan ekler gelmelidir. Dilek kiplerinde zaman anlamı yoktur, gelecekle ilgili birtakım “tasarılar” vardır. Dilek kipinde emir, istek, gereklilik ve şart anlamları söz konusudur. Dilek kipinin kullanılış amacı, karşı tarafı haberdar etmek değildir. Cümleyi söyleyen kişi karşı taraftan bir şeyler ister, diler. Dilek kipiyle çekimlenmiş bir cümleyi duyan kişi hemen harekete geçer, bir şeyler yapar. Haber kipinde, dinleyen kişiler pasiftir, fakat dilek kipinde dinleyen kişiler aktiftir. “Hadi kahve içelim.” (istek kipi), “Bu kitabı okumalısın.” (gereklilik kipi) gibi dilek kipleriyle çekimlenmiş cümlelerde, söyleyen kişi karşısındakinden birtakım isteklerde bulunur. Karşı taraf bu cümleleri duyunca harekete geçer. A)  HABER KİPİ EKLERİ1.  Geniş Zaman Kipi   (–r, –ar, –er, –ır,...

Devamını Oku

Basit Sözcükler

Yapım eki almamış, kök durumundaki sözcüklere “basit sözcük” denir.Kök durumundaki sözcüklere çekim eki geldiğinde, sözcüğün yapısında bir değişme olmaz.diş                 dişler    (diş – ler)               dişlerim    (diş – ler – im)basit              basit       K    ç.e.                 basit        K    ç.e.  ç.e. kork–             korkmuşlar    (kork – muş – lar)basit                   basit           K      ç.e.    ç.e. Sözcükte Yapı Yapısına Göre Sözcükler 1. Basit Sözcükler 2. Türemiş Sözcükler 3. Birleşik...

Devamını Oku

Kısaltmaların Yazımı

* Kurum , kuruluş, kitap, dergi ve yön adlarının kısaltmaları genellikle sözcüklerin ilk harfleri alınarak ve büyük harfler kullanılarak yapılır. Büyük harflerin kullanıldığı bu tür kısaltmalarda harflerin arasına nokta konmaz. ÖSS       ( Ö.S.S.  Yanlış )TBMM    ( T.B.M.M.   Yanlış )SSK       ( S.S.K.  Yanlış )* Büyük harflerle yapılan kısaltmalardan sonra getirilen ekler kesme işaretiyle (’) ayrılır. Ekler kısaltmanın okunuşuna uygun olarak yazılır. Türk Hava Yolları →  THY’ye   (THY’na    Yanlış)Milli Eğitim Bakanlığı  →  MEB’in   (MEB’nın  Yanlış)Öğrenci Seçme Sınavı  →  ÖSS’ye    (ÖSS’na    Yanlış)Orta Doğu Teknik Üniversitesi →  ODTÜ’nün  (ODTÜ’nin  Yanlış)Televizyon  →  TV’de     (TV’da   Yanlış)Türkiye Elektrik Kurumu →   TEK’e  (TEK’na  Yanlış) * Sözcükler kısaltılırken genellikle ilk harfle birlikte sözcüğü oluşturan temel harfler alınır. Kısaltmanın sonuna nokta konur. * Kısaltılan sözcük özel ad, unvan veya rütbe ise ilk harf büyük olur. T.   (Türkçe)İng.  (İngilizce)                                      Fr.  (Fransızca)Alm.  (Almanca)                                        Ord.  (Ordinaryüs)Prof.  (Profesör)                               Doç.  (Doçent)Yard. Doç.  (Yardımcı Doçent)Dr.  (Doktor)Av.  (Avukat)Çvş.  (Çavuş)Onb.  (Onbaşı)Bnb.  (Binbaşı)tlf.  (telefon)yy.  (yüzyıl)vb.  (ve benzerleri)çev.  (çeviren) * Kişi adları kısaltılırken sözcüklerin ilk harfleri alınır. H. Z. UşaklıgilC. Yılmaz * Elementler, ölçü birimleri dilimize aynen geçmiştir. Bunların sonuna nokta konmaz. Fe (demir)mm (milimetre)cm (santimetre)m (metre)km (kilometre)kg (kilogram)g  (gram)l (litre)sn (saniye) * Cadde, sokak, bulvar, mahalle, apartman kısaltmaları büyük harfle başlar. Cad. (Cadde)Sok. (Sokak)Bul. (Bulvar)Mah. (Mahalle)Apt. (Apartman) * Yön bildiren sözcükler kısaltılırken sadece ilk harf alınır, büyük yazılır. D  (Doğu)    KD  (Kuzeydoğu)B  (Batı)       KB  ( Kuzeybatı)K (Kuzey)    GD  (Güneydoğu)G (Güney)    GB  (Güneybatı) Konuyla İlgili Diğer Yazılar: * Yazım...

Devamını Oku

“de”nin Yazımı

Türkçede durum eki “-de” ile bağlaç olan “de”nin yazımı çoğu kez birbirine karıştırılır. Durum eki “-de”, adı üzerinde bir ektir ve kendinden önce gelen sözcüğe bitişik yazılır. Bağlaç olan “de” ise bir sözcüktür, kendinden önce gelen sözcükten ayrı yazılır. “de”nin bitişik mi, yoksa ayrı mı yazılması çoğu kişide sıkıntı yaratır. Diline gereken özeni göstermeyen, duyarlı olmayan bir kişi için “de”nin bitişik ya da ayrı yazılması arasında hiçbir fark yoktur. Güzel Türkçemizi sevmek, dilimize karşı sorumlu olduğumuzu bilmek “de”nin yazımını öğrenmemiz için yeterli olacaktır.Öncelikle karşımıza bir “de” geldiğinde bunun durum eki mi, yoksa bağlaç mı olduğunu hiç tereddüt etmeden bilmemiz gerekir. Durum eki ile bağlacı birbirinden ayırabilirsek, geriye kalanlar birkaç küçük ayrıntıdan ibaret. “de”nin yazımını iki başlık altında inceleyeceğiz: durum eki olan “-de”nin yazımı, bağlaç olan “de”nin yazımı. a) Durum Eki Olan “de”nin Yazımı Durum eki olan “-de” her şeyden önce bir ektir. Dolayısıyla kendinden önce gelen sözcüğe eklenir, yani bitişik yazılır. Durum eki “-de”nin ayrı yazılması gibi bir şey söz konusu olamaz. Durum eki “-de”nin kendinden önce gelen sözcüğün son hecesindeki ünlü ve ünsüzlerin özelliklerine göre “-da, -de; -ta, -te” biçimleri vardır. Bunlardan hangisi uygunsa, o yazılır. Durum eklerini şöyle bir hatırlayacak olursak; belirtme durumu “-ı, -i, -u, -ü”, yönelme durumu “-a, -e”, bulunma durumu “-da, -de; -ta, -te”, ayrılma durumu “-dan, -den; -tan, -ten”, ilgi durumu “-ın, -in, -un, -ün”. İşte şu an üzerinde durduğumuz konu, bu durum...

Devamını Oku

Fıkra (Köşe Yazısı)

Gazete ya da dergilerin belirli sütunlarında yayımlanan, güncel, siyasal ve toplumsal sorunların ele alındığı yazılara “fıkra” denir.   Fıkra türündeki yazılara “köşe yazısı” da denir.   Fıkralar güncel olaylar üzerine yazılan günübirlik yazılardır. Fıkra türündeki yazıların ömrü kısadır, birkaç günlüktür. Kalıcılığı yoktur. Saman alevi gibi bir anda parlar, kısa sürede etkisi geçer. Fıkra yazarı güncel bir olayı, herhangi bir toplumsal sorunu konu olarak seçer. Bu konuyu çeşitli yönlerden ele alır, önemli yerlerine dikkat çeker, çözüm önerileri sunar. Öne sürdüğü görüşlerini kanıtlama yoluna gitmez. Sıradan bir gözün göremeyeceği şeyleri görür, görünür kılar fıkra yazarı. Okuyucuları bilgilendirir, onların gözlerini açar.  ...

Devamını Oku

Sayıların Yazımı

* Metin içerisinde sayılar genellikle yazıyla yazılır. Cümle içerinde sayıları rakamla yazmak bir yazım yanlışı değildir, ancak daha yaygın, doğru ve güzel olanı yazıyla yazmaktır. * Birden fazla sözcükten oluşan sayı adları ayrı yazılır. “Şu ana kadar yaklaşık üç yüz kişi başvurdu.”                               … üçyüz …  (Yanlış) “Bu meslekte on üç yılım geçti, dile kolay.”                 … onüç …  (Yanlış) * Bankalarda, çek, senet gibi parayla ilgili belgelerde sayılar güvenlik amacıyla bitişik yazılır, sayının başı ve sonu kapatılır. –üçyüzellibin–#kırksekizbinbeşyüz# * Bilimsel yazılarda ve kesinlik gerektiren konularda sayılar rakamla yazılır. “Geçen yıl ÖSS’ye 1.776.441 aday başvurmuş.”“Türkiye’nin toplam sınır uzunluğu 10.765 km’dir.” * Tarih ve saatlerin yazımında sayılar rakamla yazılır. “Yarın sabah 9.40’ta önemli bir görüşmem var.” * Bol sıfırlı sayılarda ana sayılardan sonraki sıfırlı basamaklar yazıyla yazılabilir. Bu şekilde yazılan sayılar daha kolay okunur. “Marmara depreminde yaklaşık 20 bin insanımız hayatını kaybetti.” * Rakamla yazılan sayılara getirilen ekler kesme işaretiyle (’) ayrılır. Getirilen ek sayının okunuşuna uyar. “Yarın saat 10.40’ta toplantımız olduğunu unutma.”  (kırk – ta   Doğru)               … 10.40’da …  (kırk – da  Yanlış) “İlk arabamı 1995’te Bursa’dan aldım.”  (beş – te  Doğru)              … 1995’de …  (beş – de  Yanlış) * Sıra sayı sıfatı yapan “-(ı)ncı” eki, rakamlardan sonra geldiğinde sayının okunuşuna uygun olarak yazılır. DOĞRU                                         YANLIŞ 1’inci (bir – inci “birinci”)    1’nci    ( bir – nci  “birnci”)2’nci  (iki – nci  “ikinci”)      2’inci   ( iki – inci  “ikiinci”)6’ncı  (altı – ncı...

Devamını Oku

Mecaz Anlamlı Sözcükler (Değişmece)

Bir sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak, bütünüyle başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz anlam” denir. Bu olayda mutlaka onun da parmağı vardır.Son otobüse yetişemezsem, işte o zaman yandım.Toplantıda bize çok ağır sözler söyledi.Cesaretimin kırılmasına sen sebep oldun.Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik.Sokakta keskin bir kömür kokusu var.Kara haber tez duyulur.Yazılıdan zayıf alınca dersten iyice soğudum.İnce davranışlarıyla hepimizin gönlünü fethetti.Galiba dün akşam annemi kırdım.Boş laflara karnım tok benim.İki arkadaş koyu bir sohbete dalmıştı.Taksit parasını harcayan oğluna köpürdü. Sözcükte Anlam Gerçek Anlamlı SözcüklerYan Anlamlı SözcüklerMecaz Anlamlı SözcüklerZıt Anlamlı Kelimeler, Karşıt Anlamlı SözcüklerTerim Anlamlı SözcüklerEş Anlamlı Kelimeler, Anlamdaş SözcüklerEş Sesli Kelimeler, Sesteş SözcüklerDeyimlerArgo SözcüklerSomut/Soyut Anlamlı SözcüklerGenel/Özel Anlamlı SözcüklerNicel/Nitel Anlamlı...

Devamını Oku

Mehmet Rauf'un Eylül Romanı

Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı Türk edebiyatının ilk psikolojik romanıdır. Roman 1900 yılında Servet-i Fünun dergisinde yayımlanmaya başlamış, 1901 yılında ise kitap halinde basılmıştır. Roman 279 sayfalık metne sahiptir (Özgür Yayınevi, On Üçüncü Basım, Temmuz 2002), yirmi iki bölümden oluşur. Servet-i Fünun edebiyatının Halit Ziya’dan sonra ikinci büyük romancısı Mehmet Rauf’tur. Mehmet Rauf’un en güzel, en başarılı eseri hiç şüphesiz Eylül’dür. Daha sonra yazdığı eserlerinde bu başarıyı yakalayamamıştır. Mehmet Rauf, bu romanını Halit Ziya’ya ithaf etmiştir. Eylül adlı romanda olaylardan çok, kahramanların iç dünyalarının anlatımına ağırlık verilmiştir. Romanda evli bir kadın ile evlerine girip çıkan genç bir akrabası arasında...

Devamını Oku

Türemiş Sözcükler

Yapım eki getirilerek türetilen yeni anlamlı sözcüklere “türemiş sözcük” denir.Türemiş sözcükte en az bir tane yapım eki bulunur.Türemiş sözcüklere “gövde” de denir. NOT: Türemiş sözcüklerde, sözcüğün kökü ile gövdesi arasında mutlaka bir anlam ilgisi olmalıdır. kök  +  yapım eki            Kök  +  yapım eki  +  yapım eki …türemiş sözcük                         türemiş sözcük (gövde)                                    (gövde) şarkıcı          (şarkı–cı)soygun         (soy–gun)örtülü            (ört–ü–lü)görüştür–      (gör–üş–tür–)sızla–           (sızı–la–)sessizlik       (ses–siz–lik)kırılgan          (kır–ıl–gan)Türkçe          (Türk–çe)kulaklık         (kul–ak–lık)susa–           (su–sa–)şakalaş–       (şaka–laş–)çınlat–          (çın–la–t–) Sözcükte Yapı Yapısına Göre Sözcükler 1. Basit Sözcükler 2. Türemiş Sözcükler 3. Birleşik...

Devamını Oku

Halit Ziya Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu" Romanı

Halit Ziya Uşaklıgil’in en güzel, en sevilen romanı hiç şüphesiz Aşk-ı Memnu’dur. Yayımlanmasının üzerinden yüzyılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, değerinden hiçbir şey kaybetmemiş, günümüz okuyucusu tarafından bir solukta keyifle okunacak bir romandır. Romanın konusu, yirmi iki yaşındaki güzel bir kızın zengin ve lüks bir hayata kavuşma hevesiyle elli yaşında ve iki çocuk sahibi bir adamla evlenmesi, zamanla sadece zengin olmanın genç bir kadını mutlu etmeye yetmediğini anlaması, aşk, sevgi, gençlik, heyecan gibi bastırılamayan kadınlık duygularını tatmin etmek için intiharla sonuçlanan yasak bir aşka yönelmesidir. Halit Ziya Uşaklıgil, Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının Tanzimat’tan sonra ikinci dönemi olan...

Devamını Oku

Çalıkuşu Romanının Özeti

Birinci Kısım Kâmran ve İstanbul’dan ayrılan Feride, “yabancı bir şehirde yabancı bir otel odasında, sırf bitip tükenmeyecek gibi görünen bir gecenin yalnızlığına karşı koymak için” (s.7) hatıralarını yazmaktadır. Feride’nin hatırladığı ilk şey, iki buçuk yaşında iken Musul’da yaşadığı günlerdir. Annesi çok hasta olduğu için kendisine Fatma adında bir Arap kadını bakar. Fatma, Feride ile yakından ilgilenir. Feride dört yaşındayken Fatma evlenir. Dadısından ayrıldığı için Feride çok üzülür, sesi kısılana kadar bağırır, çığlık atar, günlerce açlık grevi yapar. Feride’ye dadısının acısını, Hüseyin adındaki bir süvari neferi unutturur. Hüseyin, eğitim sırasında attan düşerek sakat kalmış bir askerdir. Feride’nin babası, bu askeri...

Devamını Oku

Eş Anlamlı Kelimeler, Anlamdaş Sözcükler

Yazılış ve söylenişleri farklı, anlamları aynı olan kelimelere “eş anlamlı kelimeler” denir. NOT: Eş anlamlı sözcükler arasında hiçbir anlam farkı yoktur. EŞ ANLAMLI KELİMELER Eş anlamlı kelimeler sözlüğü için yazının sonuna bakınız. Sözlükte arama yaparak istediğiniz kelimenin eş anlamlısına ulaşabilirsiniz. Bulamadığınız herhangi bir kelime olursa yorum yazarak bize bildirebilirsiniz. Yorumlar incelenir ve eş anlamlısı olmayan kelimeler listeye eklenir. abide : anıtacele : çabukacemi : toyaciz : güçsüzad : isimadalet : hakadet : sayıaka : büyükakıl : usakşam : geceal : kırmızıalelade : sıradanaleni : açıkara : fasılaaraba : otomobilarmağan : hediyeaşk : seviatik : seriayakkabı : pabuçayrım : farkayrıntı...

Devamını Oku

Zıt Anlamlı Kelimeler, Karşıt Anlamlı Sözcükler

Birbirine bütünüyle zıt olan durum ve kavramları ifade eden sözcüklere “karşıt anlamlı sözcükler (zıt anlamlı kelimeler)” denir. TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK ZIT ANLAMLI KELİMELER SÖZLÜĞÜZıt anlamlısını bulamadığınız herhangi bir kelime olması durumunda yorum yazarak bize bildirebilirsiniz. Düzgün bir Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmaz. aşağı – yukarıaçık – kapalıaçık – koyuaktif – pasifartı – eksiazami – asgarialıcı – satıcıağır – hafifast – üstacemi – ustaafacan – usluanormal – normalakıllı – aptalatılgan – çekingenarka – önak – karaaç – tokazalmak – çoğalmakaz – çokalçak – yüksekalt – üstaynı – farklıacı – tatlıalçak gönüllü – kibirliaydınlık – karanlık bağımsızlık – tutsaklıkbatı – doğubulanık...

Devamını Oku

Edebi Sanatlar (Söz Sanatları)

TEŞBİH (Benzetme) Aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden, nitelikçe zayıf olanın güçlü olana benzetilmesine “teşbih” (benzetme) denir. Teşbih sanatının dört ögesi vardır: 1. Benzeyen, 2. Kendisine Benzetilen, 3. Benzetme Yönü, 4. Benzetme Edatı.     inci                gibi                 beyaz                  dişKendisine         Benzetme       Benzetme          BenzeyenBenzetilen          Edatı               Yönü (güçlü)                                                           (zayıf) Yukarıdaki örnekte “diş” beyazlık yönünden “inci”ye benzetilmiştir. (teşbih sanatı) * Dört ögesi de bulunan benzetmeye “tam teşbih” (ayrıntılı benzetme / teşbih-i mufassal) denir. Âh bu türküler, köy türküleriAna sütü gibi candanAna sütü gibi temizBedri Rahmi Eyüboğlu Yukarıdaki şiirde şair, “köy türküleri”ni candan ve temiz olması yönleriyle “ana sütü”ne benzetmiştir. (teşbih sanatı) Buradaki benzetme sanatında, teşbihin dört ögesi de kullanılmıştır. Köy türküleri        ana sütü             gibi                 candan  Benzeyen             Kendisine          Benzetme            temiz                              Benzetilen            Edatı               Benzetme                                                                                  Yönü * Teşbih-i Beliğ  (Güzel Benzetme): Teşbihin ögelerinden sadece “Kendisine Benzetilen” ve “Benzeyen”le yapılan benzetmeye “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) denir. Nedendir de kömür gözlüm nedendir Şu geceki benim uyumadığımÇetin derler ayrılığın derdiniAyrılık derdine doyamadığımKaracaoğlan Yukarıdaki şiirde, sevgilinin gözleri siyah renginden dolayı kömüre benzetilmiştir. Burada teşbihin ögelerinden sadece Kendisine Benzetilen (kömür) ve Benzeyen (göz) kullanıldığı için “teşbih-i beliğ” (güzel benzetme) sanatı yapılmıştır. kömür  (gibi kara)        gözler Kendisine                     Benzeyen              Benzetilen                                                                                                           İSTİARE (Eğretileme) Teşbihin (benzetmenin) iki temel ögesi olan “Benzeyen” ve “Kendisine Benzetilen”den yalnızca birinin kullanılmasıyla yapılan sanata “istiare” (eğretileme) denir. a) Açık İstiare: Yalnız kendisine benzetilenin söylendiği, yani benzetmedeki güçlü ögenin söylendiği benzetme sanatına “açık istiare” denir. Dünyaya...

Devamını Oku

Sözcükte Anlam

Gerçek (Temel) Anlamlı Sözcükler Bir sözcüğün herkesçe bilinen, en yaygın kullanılan ve ilk akla gelen anlamına “gerçek anlam” denir. Ceketinin düğmelerini ilikledi.Bağırarak ders anlattığım için boğazım ağrıyor.Bugün hava, düne göre çok soğuk.Ağaçtan düştü, kolu kırıldı. Odadaki ışık yeterli değildi.Annemin kulakları iyi duymuyor.Kardeşim hep ince uçlu kalem kullanır.Çocuk, ağır çantayı güçlükle taşıyordu.Dün kaybettiği saatini kütüphanede bulmuş.   Yan Anlamlı Sözcükler Bir sözcüğün temel anlamı yanında, zaman içerisinde kazandığı yeni anlam veya anlamlara “yan anlam” denir. NOT: Sözcüğün temel anlamı ile yan anlamı arasında bir ilgi vardır. Tuğba’nın ayağına çivi batmış. (G.A.)Masanın bir ayağı kırılmış. (Y.A.) Gömleğimin düğmesi düşmüş. (G.A.)Televizyonu açmak için şu düğmeye basacaksın. (Y.A.) Kazadan sonra koluma iki diliş attılar. (G.A)Gömleğinin kolları kırışmış. (Y.A.) Sağ gözüm iki gündür sulanıyor. (G.A.)Arabanın anahtarı masanın alt gözünde olacak. (Y.A.) Yemek yerken ağzını kapamalısın. (G.A)Mağaranın ağzı örümcek ağlarıyla kaplanmıştı. (Y.A.)Çuvalın ağzını sıkıca bağladım. (Y.A.) Ünlü şarkıcı burnuna estetik yaptırmış. (G.A.)Ayakkabısının burnu yırtıktı. (Y.A.) Yuvasından düşen yavru kırlangıcın kanadı kırılmıştı. (G.A)Çocuklar oynarken maket uçağın iki kanadını da kırmışlar. (Y.A.)  Mecaz Anlamlı Sözcükler (Değişmece) Bir sözcüğün gerçek anlamından uzaklaşarak, bütünüyle başka bir anlamda kullanılmasına “mecaz anlam” denir. Bu olayda mutlaka onun da parmağı vardır.Son otobüse yetişemezsem, işte o zaman yandım.Toplantıda bize çok ağır sözler söyledi.Cesaretimin kırılmasına sen sebep oldun.Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik.Sokakta keskin bir kömür kokusu var.Kara haber tez duyulur.Yazılıdan zayıf alınca dersten iyice soğudum.İnce davranışlarıyla hepimizin gönlünü fethetti.Galiba dün akşam annemi kırdım.Boş...

Devamını Oku

Can Şenliği Romanının Özeti

Can Şenliği Romanının Özeti Nail Bey, şehrin güney yamacındaki bağı için Hamamcı Mustafa’dan bir bekçi bulmasını ister. Mustafa Ağa, seksen yaşında gariban bir adam olan Hüseyin Ağa’yı getirir. Bağ sahibi Nail Bey, Hüseyin Ağa ile aylık yüz yirmi liraya anlaşır. Hüseyin Ağa, karısını yıllar önce kaybetmiş, hayırsız iki oğlunu da yaklaşık otuz yıldır görmeyen, yalnız yaşayan, yoksul bir adamdır. Kulağı azıcık ağır duyar, fakat gözleri sağlamdır. Nail Bey’in bağındaki üzümleri, elmaları çocukların talanından koruyacaktır.Hüseyin Ağa bekçilik yapacağı bağa gider. Bağda kendisi gibi yalnız ve kimsesiz bir haymelik vardır. Bağa yakın evlerden çul çuval ister, kendisine yatak yapacaktır. Ancak sudan...

Devamını Oku

Can Şenliği Romanı "Abbas Sayar"

Can Şenliği Romanının Konusu Abbas Sayar “Can Şenliği” adlı romanında, hayırsız çocukları tarafından evinden kovulan, han köşelerinde sefil bir yaşam süren seksen yaşındaki bir dedenin yalnızlığını, kimsesizliğini, kırgınlıklarını, küskünlüklerini, hayata tutunma çabasını anlatır.Hüseyin Ağa’nın acı ve sıkıntılarla dolu yaşam öyküsü, romanın neredeyse ilk yarısını oluşturur. Romanın baş kahramanı olan Hüseyin Ağa, Nail Bey’in bağına bekçilik eden seksen yaşında yoksul bir köylüdür. Nail Bey bağa her gelişinde, yaşlı bekçinin hayat hikâyesini dinler. Hüseyin Ağa, türlü cephelerde savaşmasını, gelin dırdırına dayanamayan karısının kahrından ölmesini, dirliksiz karılarının dolduruşuna gelen oğulları tarafından evinden kovulmasını, han köşelerinde yalnız ve sefil bir yaşam sürmesini anlatır....

Devamını Oku

Aganta Burina Burinata Romanının Özeti (Halikarnas Balıkçısı)

Aganta Burina Burinata Romanının Özeti Mahmut, deniz sevdalısı küçük bir çocuktur. Arkadaşları ağaçlardan meyve toplayıp oyunlar oynarken, Mahmut her fırsatta deniz kıyısına kaçar. Çocuklarının denize karşı olan bu aşırı sevgisi, anne ve babasını tedirgin eder. Akrabalarından çok sayıda erkeği denize kurban verdikleri için çocuklarının da bir balıkçı olmasını istemezler. Süleyman Kaptan, oğlunu denizden, balıkçılıktan soğutmak, ona denizi unutturup toprağı, karada yaşamayı sevdirmek için elinden geleni yapar. Anne ve babasının çocuklarını denizden soğutmak için koyduğu yasaklar, küçük Mahmut’un denize olan tutkusunu daha da güçlendirir.Mahmut, eline geçen çer çöple kendisine oyuncak bir gemi yapar. Gemisini, hayvanların su içtiği bir yalakta yüzdürürken...

Devamını Oku

Sergüzeşt Romanının Özeti (Samipaşazade Sezai)

Sergüzeşt Romanının Özeti Esir tacirleri tarafından Kafkasya’dan kaçırılıp İstanbul’a getirilen sekiz-dokuz yaşlarındaki küçük bir kız, Hacı Ömer adındaki acımasız bir esirciye satılır. Hacı Ömer’in evindeki esir kızların Çerkezce konuşmaları yasaktır. Bir müşteriye satıldıktan sonra, herhangi bir sebepten beğenilmeyip geri gönderilen esirlere kırbaç cezası verilir. Hacı Ömer birkaç hafta sonra küçük kızı, Mustafa Efendi’nin evine götürür. Küçük kız çok zayıf, solgun, hastalıklı bir halde olduğundan evin hanımı, ucuza almak için gözüne çarpan kusurları söyler.Saatlerce süren sıkı bir pazarlık sonrasında küçük kız, Mustafa Efendi’nin hanımına kırk liraya satılır. Evin hanımı, katı yürekli, acımasız, sinirli bir kadındır. Taravet adlı Arap hizmetçi de...

Devamını Oku

"Şık" Romanının Özeti

Beyoğlu’nda Bir Metres  (1) Şöhret Bey, alafranga yaşama saplantılı bir şekilde özenen, modaya meraklı, süsüne püsüne düşkün, aptal denecek kadar saf, yirmi beş-yirmi altı yaşlarında yoksul bir gençtir. Çirkin biri olmasına karşın, kendisini çok güzel bulur. Esmer, kalın kaşları ve gaga gibi burnu olan, uzun çeneli, uzun boylu, zayıf bir gençtir. Yüz elli altı buçuk kuruş gibi çok düşük bir maaşla çalışmaktadır. Kazandığı bu parayla hayalini kurduğu alafranga yaşamı sürmesi pek mümkün olmaz.Ünlü terzilere parası yetmediği için sokak içlerinde tenha yerlerde çalışan sünepe terzilerin başına bela olur. Terzisinin diktiği kıyafetleri bir türlü beğenmez, zavallı terzilere söylemediğini bırakmaz. Modayı aşırıya kaçarak takip ettiği için kendisini herkese güldürür. Şöhret Bey, birkaç ay önce Beyoğlu eğlencelerinde Madam Potiş adında bir hayat kadınıyla tanışmış, muhabbeti koyulaştırmıştır. Madam Potiş uzun boylu, şişman, çilli, otuz beşini geçkin, çirkin bir kadındır. Şöhret Bey’in Batılı yaşama özenen zavallı bir ahmak olduğunu anlayınca, onun gönlüne göre davranıp ona her istediğini yaptırır. Fransız asıllı olan Madam Potiş, Fransızcayı gayet düzgün konuştuğu için Şöhret Bey ona hayranlık duyar. Şatırzade Şöhret Bey ile Madam Potiş arasındaki ilişki, paraya dayalıdır. Şöhret Bey, sevgilisi Madam Potiş’in kaldığı eve yirmi gün kadar gidip gelmiş, gönlünce eğlenmiştir; ancak cebindeki beş-on lira tükenince bu tatlı yaşama veda etmek zorunda kalmıştır. Kalbinde derin bir iz bırakan Madam Potiş’in ayrılığına uzun süre dayanamayan Şöhret Bey, para bulmak için türlü çareler düşünür, fakat sonuç alamaz. Sonunda annesinin evde olmadığı...

Devamını Oku

Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Şık" Romanı

Şık, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ilk romanıdır. Şık romanında, alafranga yaşama özenen saf bir gencin başından geçen gülünç olaylar anlatılır. Roman, 1888 yılında Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edildikten sonra 1889 yılında kitap halinde basılmıştır.Hüseyin Rahmi Gürpınar, Şık romanının önsözünde, kitabın yayımlanması sırasında yaşadığı heyecanı, hayranı olduğu usta yazar Ahmet Mithat Efendi’nin kendisinin elinden tutması sayesinde bir anda tanınmış bir yazar olduğunu çekici bir üslûpla anlatır. “Şık’ın yazılmış yarısını büyük bir zarfa doldurarak Ahmet Mithat Efendi’ye gönderdim. Efendi merhumun eserlerini okurum. En büyük tutkunu, hayranıyım. Ama daha kendini yüzce tanımakla şeref bulmuş değilim. Ne yaradılışta ve ahlâkta bir...

Devamını Oku

Kibarlık Budalası "Moliere"

Molière, “Kibarlık Budalası” (Le Bourgeois Gentilhomme) adlı oyununu 1670’te sahneye koymuştur. Kral XIV. Louis’nin isteği üzerine bale-oyun olarak tasarlanan eser, beş perdelik bir komedidir. Oyunun orijinal adı, Le Bourgeois Gentilhomme’dur. Gentilhomme, “gentillesse” sözcüğünden gelir. Gentillesse sözcüğü, “doğuştan gelen soyluluk değil, seçerek, inanarak benimsenmiş bir soyluluk” demektir. Molière döneminde ise, “ince, kibar davranış, hareketlerdeki zarafet, zihnin ince, entelektüel yeteneklerini gösterme” anlamına gelir.Kibarlık Budalası Oyununun Konusu Molière, Kibarlık Budalası adlı oyununda, kaderin bir cilvesiyle burjuva olarak dünyaya gelmiş olan bir adamın, kibarlığı öğrenerek soylular sınıfına geçmek hayaliyle tuhaf heveslere kapılmasını, bu uğurda müzik, dans, kılıç, felsefe dersleri almasını, kibarlık ve soyluluk...

Devamını Oku

Molière “Hastalık Hastası”

Molière’in yazdığı son tiyatro olan Hastalık Hastası (La Malade Imaginaire) ilk kez 10 Şubat 1673’te Paris’te sahnelenmiştir. Oyununun konusu, aslında sağlıklı olan saf bir adamın, doktorunun yalanlarına kanarak kendini ölümcül bir hasta olarak görmesidir. Molière hem oyunu yönetir hem de başrolü –Argan– kendisi oynar. Hastalık Hastası’nı yazdığı sırada hastalanan yazar, dördüncü temsilden sonra ağırlaşır. Evine götürüldükten birkaç saat sonra da ölür. Din adamları, Molière’in cenazesini kaldırmak istemezler. Cenaze, ancak dört gün sonra, Kral’ın emri ve Başpiskopos’un özel izniyle kaldırılır. Dünyanın en tanınmış tiyatro yazarlarından biri olan Molière, mezarlığın ölü doğan/vaftiz edilmemiş çocuklar için ayrılan bir köşesine, gece vakti, tören...

Devamını Oku

Necati Cumalı'nın "Mine" Oyunu

Mine Oyununun Konusu Necati Cumalı “Mine” oyununda, kocasını sevmeyen, aşk, sevgi, tutku ve heyecan gibi duygulara susamış genç ve güzel bir kadının yalnızlığını, mutsuzluğunu, acı içinde kıvranışını; kadını sadece cinsel bir obje olarak gören cahil insanların bulunduğu bir kasabada, genç ve güzel bir kadın olarak yaşamanın zorluklarını anlatır.Oyunda işlenen güçlü temalardan biri “cinsel tatminsizlik”tir. Yazar; eğitimsiz, cahil, cinsel yönden tatminsiz erkeklerin bulunduğu küçük bir kasabada, genç ve güzel bir kadın olarak yaşamanın nasıl bir işkence olduğunu göstermeye çalışır. Mine oldukça güzel bir kadındır. Henüz on yedi yaşında küçük bir kızken, annesinin zoruyla Cemil’le evlenmiştir. Kocasını hiç sevmemesine rağmen, yedi...

Devamını Oku

Memduh Şevket Esendal, “Otlakçı” (Hikaye)

Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı adlı eserinde toplam yirmi beş hikâye var: Gençlik, Kayışı Çeken, Arabacı, Bir Eğlenti, Otlakçı, Dövüş, Mülahazat Hanesi, Köye Düşmüş, Bir Kadının Mektubu, İki Kadın, Pazarlık, İki Ana İki Kız, Türbe, Haydar Bey’in Sakalı, Söylüyor, Deli, Yirmi Kuruş, Bildim, Seni Kahve Paklar, Ev Ona Yakıştı, Asılsız Bir Sözün Esası, Eşek, Hastanenin Yemek Tablası, Düğün Dönüşü, İşin Bitti. “Otlakçı” hikâyesinde, uyanık ve yüzsüz bir otlakçının, kahve arkadaşını çileden çıkarması anlatılır. Anlatıcı konumundaki hikâye kahramanı, kendisinden sürekli olarak tütün içen Mahmut Efendi’ye daha fazla dayanamaz. “Efendim, tütün tabakasını ortada bırakmaya gelmiyor, insafsız herif, tütünün ne kadar saçak yeri...

Devamını Oku

Memduh Şevket Esendal, “Mendil Altında” (Hikaye)

“Benim sevdiğim hikâyeler… hayat veren, neşe veren, ışık veren hikâyelerdir. Ben, insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yoğrulmuş mutfak paçavrasına çeviren ve ümitsizliğe düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde, huzur içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık, kötü şeylerden bahsederse bize, onları okursak… Bu, insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içinde bir umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insanlara okudukları.” (Memduh Şevket Esendal)   Memduh Şevket Esendal, “Mendil Altında” (Hikaye) Memduh Şevket’in Mendil Altında adlı eserinde toplam yirmi beş hikâye var: Avni Hurufi Efendi, El Malının Tasası, İki Ziyaret, Rüya Nasıl Çıktı, Ana Baba, Şair Tavafi, Haşmet Gülkokan, Keleş, Hasta, Gevenli Hacı, Mendil Altında, Feminist, Düğün, Müdürün Züğürdü, Karga Yavrusu, Kızımız, Gül Hanım’ın Annesi, Sinema, Kaçırdık mı?, Kuvvetli Hükümet, Saide, Dursunhacı, Celile, İhtiyarlık, Hayat Ne Tatlı. “Hasta” hikâyesinde, arabadan inerken ayak bileğini inciten bir adamın, çok ciddi bir kaza geçirmişçesine kendini naza çekmesi, eş dostun ve karısının gösterdiği yakın ilginin hoşuna gitmesi, normalde birkaç gün içinde ayağa kalkacakken bu tatlı yaşayışı on gün boyunca sürdürmesi anlatılır. Maliye Veznesi’nden Tevfik Efendi, banka önünde vezne arabasından inerken ayak bileğini incitmiş, iki gündür evinde yatmaktadır. Komşular ziyarete gelirler. Kendisine gösterilen ilgi ve sevgi çok hoşuna gider. “Herkes, her şey tatlı, ılık, yumuşak!” “Tevfik Efendi yatağa uzanmış, bu tatlı yaşayışı sanki yudum yudum içiyor, inleyerek, gözlerini bayıltarak nasıl düştüğünü anlatıyor.” Tevfik Efendi, ziyaretçilere geçirdiği kazayı abartarak,...

Devamını Oku

Memduh Şevket Esendal’ın Hayatı

1884 yılında Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde doğan Memduh Şevket Esendal, Türk edebiyatında Çehov tarzı hikâyeleriyle tanınmış değerli bir yazarımızdır. Babasının vefatından sonra ailesinin sorumluluğunu yüklenir, çiftlik işleriyle kendisi ilgilenir. Bu nedenle düzenli bir okul eğitiminden mahrum kalır. Hiçbir okuldan diploma alamamıştır, ancak asla pes etmemiş, kendi kendisini yetiştirmiştir. Kendi deyimiyle, o bir alaylıdır. “Ben ilk mektep de dahil olmak üzere hiçbir mektepten mezun değilim. Alaylıyım.” (alaylı: mektep eğitimi almadan kendini yetiştiren kimse, karşıtı: mektepli). Memduh Şevket, sanatçılığının yanı sıra aktif bir siyasetçidir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde çalışır, hariciye (dış işleri) görevlerinde bulunur.  1920 yılında başladığı hariciye görevini 1941 yılına kadar sürdürmüştür. Hariciye görevlerinden ilki Bakü Mümessilliği olur. Yaklaşık dört yıl burada görev yapar. Bu görev sayesinde kısa sürede Rusçayı öğrenir, bu vesileyle Rus edebiyatını yakından ve kaynağından tanıma imkânı bulur, hikâyelerine yapı bakımından kaynaklık edecek olan Anton Çehov’u tanır. Bakü’den yurda dönünce bir süre boşta kalır. Ekonomik açıdan sıkıntılı günler geçirir. Tahran Büyükelçiliği ile görevlendirilinceye kadar, öğretmenlik yaparak ailesinin geçimini sağlar. 1925-1930 yılları arasında Tahran Büyükelçiliği görevini yapar. İç politikadaki gelişmelerin hızlandığı bir dönemde yurda dönen Esendal, kısa sürede Ankara kulislerinde adından bahsettirmeyi başarır. Fakat çok geçmeden tekrar yurt dışına gönderilir. Bu defaki görevi Kâbil Büyükelçiliği olur. 1933’te başladığı bu görevini 1941’e kadar sürdürür. Esendal’ın yurda dönüşü, bizzat kendi isteği iledir. İsmet İnönü’ye, yorulduğunu, bundan böyle çoluk çocuğuyla olmak istediğini belirterek görevden bağışlanmasını ister. Memduh Şevket, hayatının on yedi yıllık...

Devamını Oku

Namık Kemal’in Cezmi Romanı

Cezmi Romanının Konusu Namık Kemal’in Cezmi adlı romanında, “XVI. yüzyıl sonlarında Osmanlı ile İran arasında yapılan savaşlar, bu savaşlarda Türk ve Tatar askerlerinin gösterdikleri destansı kahramanlıklar, Kırım Hanı’nın esir düşen kardeşi ile İran Şahı’nın kız kardeşi arasında yaşanan imkânsızlıklarla dolu bir aşk” konu olarak işlenir. Kırım Hanı’nın kardeşi Adil Giray, İranlılara esir düşer. Adil Giray ile İran Şahı Muhammed Hüdabende’nin kız kardeşi Perihan arasında bir aşk doğar. Şehvet ateşiyle yanıp kavrulan Şehriyar, bu yakışıklı Tatar gencine göz koyar. Kendisinden daha genç ve daha güzel olduğu için Perihan’ı kıskanır. Adil Giray’ın, kendisini değil de Perihan’ı sevmesini kabullenemez, kıskançlıktan deliye döner....

Devamını Oku

Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Romanı

 Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Romanının Konusu Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanında, dizindeki meçhul bir kemik hastalığı nedeniyle yıllardır hastane koridorlarını aşındıran on beş yaşındaki küçük bir çocuğun acı dolu, sıkıntılı, bunalımlı  tedavi süreci; hastalığın vermiş olduğu tedirginlik, eziklik, yalnızlık duygusu; doktorların olumsuz konuşmalarına rağmen hayata tutunma mücadelesi; bir akrabasının kızına âşık olması, hastalık sebebiyle sevdiği kızı zengin bir doktora kaptırması  konu olarak işlenmiştir. “Fakir ve dizinden rahatsız olan bir çocuğun, kendisinden dört yaş büyük bir kıza âşık olması, beraberliğe dönüşmeyen bu aşkın getirdiği sıkıntı ve heyecanlardan dolayı rahatsızlığının artması ve nihayet ameliyat edilmesi, romanın konusunu teşkil etmektedir.” (Tekin, s.145-146) Orhan Okay’a...

Devamını Oku

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Romanının Özeti

İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde annesiyle beraber oturan on beş yaşındaki bir çocuk, hastanede muayene odasının önünde beklemektedir. Hasta Çocuk, sol dizindeki meçhul bir hastalıktan dolayı yedi yıldır tedavi görmektedir. Birkaç kez ameliyat olmasına, türlü ilaçlar kullanmasına rağmen dizindeki iltihap bir türlü geçmemiştir. Bacağının kesilme tehlikesi vardır. Doktorlar, sargıyı açınca iltihabın şiddetli olduğunu görürler. İltihaplı bölgeyi pansuman ettikten sonra, çocuğun dizini yeniden sargıya alırlar. Doktorlar her zamanki gibi bacağın durumuyla ilgili olumsuz şeyler söylerler.   Hasta Çocuk, hemen eve gitmez, içindeki sıkıntıyı atıp biraz moral depolamak için bir süre şehirde, kırlarda dolaşır. Hastalığıyla ilgili her şeyi unutmak ister. Evine gelir....

Devamını Oku

Yaban Romanının Özeti

Sağ kolunu Birinci Dünya Savaşı’nda kaybeden Yedek Subay Ahmet Celâl, emir eri Mehmet Ali’nin daveti üzerine, İstanbul’dan ayrılır. Mehmet Ali’nin Haymana Ovası’nda Porsuk Çayı kenarındaki köyüne gider. İstanbul’un işgal edilmesine dayanamayan Ahmet Celâl, rahat bir nefes almak için bu yolculuğa çıkmıştır. Ahmet Celâl, köye vardığı ilk andan itibaren gördükleri ve yaşadıkları karşısında tam anlamıyla bir hayal kırıklığına uğrar. Köylülerle kaynaşmaya çalışır, onlara Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen kurtuluş mücadelesini anlatır. Bu heyecanlı konuşmalar köylülerin kalplerinde en ufak bir heyecan yaratmaz. Köylüler, Ahmet Celâl’in düşüncelerine katılmazlar. Mehmet Ali, dört yıllık bir askerlikten sonra köyüne dönmüş, köyüne döner dönmez de eski kişiliğine...

Devamını Oku

Vatan Yahut Silistre Oyununun Özeti

Birinci Perde Zekiye, sütannesi ile birlikte yaşayan on yedi yaşında genç bir kızdır. Henüz iki yaşındayken, babası rütbeleri elinden alındığı için utancından bir daha evine dönememiştir. Kocasının yokluğuna dayanamayan annesi, verem hastalığına yakalanmış, beş yıl bu hastalıkla pençeleştikten sonra ölmüştür. Zavallı Zekiye, iki yaşında babasını, yedi yaşında annesini, dokuz yaşında ise ağabeyini kaybetmiştir; sütannesiyle birlikte yaşamaktadır.Zekiye birkaç gün önce sütannesiyle bir gezintiye çıkmış, gezinti sırasında İslâm Bey adında genç biriyle göz göze gelmiş, bu yakışıklı gençten çok etkilenmiştir. Aynı şekilde İslâm Bey de Zekiye’den hoşlanmıştır. İslâm Bey, yaşadığı bu tatlı heyecanı, genç kıza karşı duyduğu hayranlığı dile getiren bir...

Devamını Oku

Madame Bovary Romanının Özeti

Birinci Bölüm Bir papazdan aldığı yarım yamalak eğitimle on beş yaşına gelen Charles Bovary, Rouen Koleji’ne verilir. Sınıf arkadaşları, aralarına yeni katılan bu yeni öğrenciyi çok komik bulurlar, onun köylü kılığıyla, saf duruşuyla, şaşkınlığıyla dalga geçerler. Eski bir alay cerrahı yardımcısı olan babası, zengin bir kadınla evlenince kendisini iyiden iyiye tembelliğe vermiş, vaktinin çoğunu servetini tüketmek için harcamıştır. Babasının aksine annesi, oğlunun okuması, yüksek yerlere gelebilmesi için çok emek sarf etmiştir. Annesinin onca çabasına rağmen, Charles başarılı bir öğrenci olamaz. Tıp okuması için kolejden alınır. Charles’a tıp dersleri çok ağır gelir, çok çalışmasına rağmen derslerden hiçbir şey anlamaz. Doktorluk...

Devamını Oku

Yaprak Dökümü Romanının Özeti

Altmış yaşlarında olan Ali Rıza Bey, öğle paydosunda çalıştığı işyerinde, alüminyum bir sefer tası içinde evden getirdiği kuru köftesiyle yeşil zeytinlerini yerken, bir ay evvel şirketin muhasebe kâtipliğinden istifa etmiş genç bir adamın konuşmalarını gayrıihtiyari dinler. Bu adam hem unuttuğu birkaç eşyayı almak hem de eski arkadaşlarını ziyaret etmek amacıyla gelmiştir. Aldığı maaşın ailesinin geçimine yetmediği için işten ayrıldığını, babasından kuvvetli bir miras kalmadığı için kendisi ne kadar çalışırsa çalışsın işlerini yoluna koyamadığını, çevresindeki zengin insanların avuç dolusu para harcayarak gülüp eğlendiklerini, çok lüks bir şekilde yaşam sürdüklerini görünce eziklik hissettiğini anlatır. İçinde bulunduğu güç durumun babasının züğürt olmasından...

Devamını Oku

Hamlet Oyununun Özeti

William Shakespeare, “Hamlet” Birinci Perde Şatonun önünde nöbet tutan askerlerden Bernardo, Francisco, Marcellus ve Hamlet’in yakın arkadaşı Horatio, son birkaç gecedir, yaklaşık iki ay önce ölen Danimarka kralının hayaletini görmektedirler. Horatio, genç Hamlet’in yanına gider ve gördüklerini ona anlatır. Bu arada boşalan tahta, ölen kralın kardeşi Claudius geçmiştir. Türlü hediyeler ve ince sözlerle kandırdığı yengesi Gertrude ile de vakit geçirmeden evlenmiştir. O dönemde Danimarka tahtına krallar seçilerek geçtiğinden, kral Hamlet’ten sonra yerine oğlu genç Hamlet değil, kardeşi Claudius geçmiştir. Hamlet, askerlerin nöbet tuttuğu yere gelir. Babasının hayaletini görmek ve onunla konuşmak düşüncesiyle beklemeye başlar. Yakın dostu Horatio ve nöbetçi subay Marcellus da oradadır. Vakit gece yarısı olunca genç Hamlet’in babasının zırhlar içindeki hayaleti ortaya çıkar. Hayalet, Hamlet’e işaret eder ve onu tenha bir yere götürür. Kendisinin bir cinayete kurban gittiğini söyler ve oğlundan bunun intikamını almasını ister. Şu an krallık tacını başında taşıyan kişinin, yani kardeşinin, kralın bahçede uyurken bir yılanın sokması sonucunda öldüğünü söyleyerek halkı aldattığını, oysaki, asıl ölüm sebebinin bu olmadığını, bahçede uyurken kardeşi tarafından kulağına zehirli su akıtıldığını, daha sonra bu zehrin hızlı bir şekilde kanını pıhtılaştırdığını, dümdüz olan cildinin birdenbire cüzzamlılar gibi iğrenç kabarcıklarla kaplandığını ve oracıkta öldüğünü söyler. Ayrıca, bu hain kişinin kraliçeyi de türlü hediyeler ve ince oyunlarla kendisine âşık ettiğini anlatır. Kardeşi Claudius’un, hem krallık tacını hem de kraliçesini elinden çalarak çok büyük bir suç ve günah işlediğini söyler. Oğlundan intikam almasını...

Devamını Oku

Namık Kemal’in İntibah Romanı

İntibah Romanının Konusu Namık Kemal’in “İntibah” adlı romanında, aşk ve kadın nedir bilmeyen toy bir gencin, bir hayat kadınına âşık olması, onun rüzgârına kapılıp gitmesi ve hayatının altüst olması anlatılır. Yazar, gençlerin arkadaşlık kuracakları yahut evlenecekleri kişileri seçerken duygularının esiri olmamaları gerektiğini, daha dikkatli olmalarını, aksi takdirde hayatlarının darmadağın olacağını, mutlu olamayacaklarını anlatmak istemiştir. Ali Bey kibar, yakışıklı, terbiyeli, saf bir delikanlıdır. Çamlıca gezilerinde Mehpeyker adında bir kadınla tanışır. Mehpeyker, İstanbul’un tanınmış fahişelerindendir. Geçmiş yaşamının vermiş olduğu tecrübeyle Ali Bey’i kısa sürede kendisine bağlar. Ali Bey, sevgilisinin bir hayat kadını olduğunu öğrenir, fakat genç olmasının da etkisiyle içindeki arzulara...

Devamını Oku

Acımak Romanının Özeti

Mebus Şerif Halil Bey, bir dostunun ricası üzerine Maarif Müdürü Tevfik Hayri Bey’den Zehra Hanım adındaki bir öğretmen için on – on beş günlük izin ister. Seçim bölgesini gezmek için geldiği kasabada eski okul arkadaşı olan maarif müdürüne konuk olur. Zehra Hanım’ın babasının çok hasta olduğunu, hayatî tehlikesinin bulunduğunu, bir an önce İstanbul’a babasının yanına gitmesi gerektiğini söyler. İki eski arkadaş, Zehra Hanım hakkında konuşmaya başlar. Tevfik Bey, Zehra Hanım’ı beş yıla yakın bir zamandır tanıdığını, onun çok çalışkan biri olduğunu, kısa sürede kasabalının gönlünü ve güvenini kazandığını söyler. Zehra Hanım’ın tek zaafı; haksızlık, yalan ve yanlışa tahammül etmemesi,...

Devamını Oku

Eylül Romanının Özeti

Eylül Romanının Özeti (Olay Örgüsü) Süreyya, beş yıldır evli olduğu karısı Suad’la birlikte babasının köşkünde yaşamaktadır. Aynı evde babası, annesi, kız kardeşi Hacer, eniştesi Fatin, dadı ve hizmetçiler de vardır.Rahatına ve zevkine düşkün bir adam olan Süreyya, bir dairede memurdur. Yaz aylarını babasının Bakırköy’deki şehre uzak bağ evinde geçirmek zorunda kaldığı için sıkıntılıdır. Sürekli olarak yaz mevsimini Boğaziçi’nde bir yalıda geçirmenin hayalini kurar. Fakat aldığı maaş bu hayali gerçekleştirmek için yeterli değildir.   Süreyya’nın halasının oğlu Necib de ara sıra köşke misafir olarak gelir. Necib, çalışmadan yaşayan, vaktinin çoğunu eğlence yerlerinde geçiren, yaşı otuzu geçtiği halde evlilikten kaçan bir gençtir.   Suad, kocasına bir sevgiliden çok anne şefkatiyle bağlıdır. Evliliklerinde eski heyecanlarının kalmadığını üzülerek hisseder. Kocasını mutlu etmek için bir şeyler yapmak ister. Boğaziçi’nde bir yalı kiralayabilmeleri için elli-altmış lira gerekmektedir. Suad kocasından gizli babasına bir mektup yazar, babasından para ister. Suad, kocasına yapacağı sürpriz için Necib’e bir süre daha köşkte kalması için rica eder. Bu arada Hacer, ağabeyinin yalı kiralayabileceğine ihtimal vermediği için sürekli olarak gevezelik eder. Evli olmasına rağmen Necib’e sırnaşır. Suad, babasının gönderdiği otuz lirayı kocasına verir. Süreyya nihayet hayalindeki yalıyı kiralayabileceği için çıldıracak derecede sevinir. Süreyya ile Necib ev bakmak için beraber Boğaziçi’ne giderler. Süreyya’nın “mücevher kutusu, fildişi yuva” dediği güzel bir yalıyı kiralık tutarlar. Yalı kiralandığı haberi evde duyulunca Hacer, kıskançlığından patlayacak hale gelir. O gece kocası Fatin’le kavga eder. Suad, Necib’i yeni evlerine...

Devamını Oku

Aşk-ı Memnu Romanının Özeti

Aşk-ı Memnu Romanının Özeti  (Olay Örgüsü) Adnan Bey, elli yaşlarında, zengin, dul bir adamdır. Karısını dört yıl önce kaybetmiş, kızı Nihal ve oğlu Bülent’le yaşamını sürdürmektedir. Boğaziçi sandal gezintileri sırasında sık sık karşılaştığı Firdevs Hanım’ın kızı Bihter’le evlenmeye karar verir. Firdevs Hanım, kızlarıyla birlikte Rumeli sahilinde küçük bir yalıda yaşamaktadır. Bu aileden “Melih Bey takımı” olarak bahsedilir. Bu ad, Firdevs Hanım’ın yıllar önce ölen kocası Melih Bey’den gelmektedir. Firdevs Hanım on sekiz yaşındayken Melih Bey’le evlenmiş, fakat bu evlilikte beklediği heyecanı bulamamıştır. Nitekim evlendikten iki hafta sonra yeniden sandal gezintilerine çıkmaya başlamış. Melih Bey, karısının serbest tavırlarına ses çıkaramazmış....

Devamını Oku

Ad Çekim Ekleri

İyelik Ekleri Ad soylu sözcüklere gelerek varlığın kime ya da neye ait olduğunu belirten eklerdir.“iye” sözcüğünün anlamı “aitlik, sahiplik”tir. “iye”, “ait” ve “sahip” sözcükleri eş anlamlıdır. Şu üç cümle aynı anlamı ifade eder: Bu çantanın iyesi kim?Bu çantanın sahibi kim?Bu çanta kime ait? NOT: “iyelik” sözcüğünün anlamı, günlük yaşamda kullanmadığımız için çabuk unutulur. İyelik eklerini öğrenmek için ya da akılda tutabilmek için öncelikle bu sözcüğün anlamını iyice öğrenmeliyiz. Şunu anlatmaya çalışıyorum: “iyelik” sözcüğünü gördüğümüzde, zihnimizde hemen “aitlik” ve “sahiplik” sözcükleri canlanmalıdır. İyelik   =   aitlik   =   sahiplik Türkçede üçü tekil ve üçü çoğul olmak üzere toplam altı tane kişi zamiri vardır: ben, sen, o (tekil); biz, siz, onlar (çoğul). Adlara getirilen iyelik ekleri, bu altı kişi zamirinden herhangi birine ait olma anlamı kazandırır. “kolye” kolye – m   (benim kolyem, kolye bana ait)          1. tekil iyelik eki kolye – n   (senin kolyen, kolye sana ait)          2. tekil iyelik eki kolye – s – i   (onun kolyesi, kolye ona ait)               3. tekil iyelik eki kolye – miz   (bizim kolyemiz, kolye bize ait)          1. çoğul iyelik eki kolye – niz   (sizin kolyeniz, kolye size ait)          2. çoğul iyelik eki kolye – leri   (onların kolyeleri, kolye onlara ait)          3. çoğul iyelik eki NOT: İyelik eki varlığın neye ait olduğu anlamını da verir. Varlığın sahibi, insan dışında başka...

Devamını Oku

Fiil Çekim Ekleri

1. Kip Ekleri Türkçede kip ekleri iki grupta incelenir: haber kipi, dilek kipi. Haber kiplerinde zaman anlamı vardır, dilek kiplerinde zaman anlamı yoktur. Zaman anlamı taşıyan kiplere “haber” kipi denmesini şöyle açıklayabiliriz. Televizyonda haberleri izlerken spikerin ağzından “Tren kazasında üç kişi öldü.” (görülen geçmiş zaman), “Başbakan yarın yurda dönecek.” (gelecek zaman) gibilerinden cümleler duyarız. Bu cümlelerde seyirciye haber verme amacı vardır. Herhangi bir dilek, istek, rica anlamı yoktur. Seyirci, haberleri dinler, birtakım olaylardan haberdar olur. Haber spikeri seyirciden herhangi bir şey yapmasını istemez. İşte bu yüzden, zaman anlamı taşıyan kiplere “haber kipi” denmektedir. Haber kipi sözünü duyduğumuzda aklımıza “zaman” gelmelidir. Türkçede beş temel zaman vardır: geniş zaman, şimdiki zaman, görülen geçmiş zaman, duyulan geçmiş zaman ve gelecek zaman. Haber kipi dendiğinde, aklımıza bu beş temel zaman ve bu zamanları karşılayan ekler gelmelidir. Dilek kiplerinde zaman anlamı yoktur, gelecekle ilgili birtakım “tasarılar” vardır. Dilek kipinde emir, istek, gereklilik ve şart anlamları söz konusudur. Dilek kipinin kullanılış amacı, karşı tarafı haberdar etmek değildir. Cümleyi söyleyen kişi karşı taraftan bir şeyler ister, diler. Dilek kipiyle çekimlenmiş bir cümleyi duyan kişi hemen harekete geçer, bir şeyler yapar. Haber kipinde, dinleyen kişiler pasiftir, fakat dilek kipinde dinleyen kişiler aktiftir. “Hadi kahve içelim.” (istek kipi), “Bu kitabı okumalısın.” (gereklilik kipi) gibi dilek kipleriyle çekimlenmiş cümlelerde, söyleyen kişi karşısındakinden birtakım isteklerde bulunur. Karşı taraf bu cümleleri duyunca harekete geçer. A)  HABER KİPİ EKLERİ1.  Geniş Zaman Kipi  ...

Devamını Oku

Ortak Kökler

Aralarında anlam ilgisi bulunan, hem ad hem de fiil olarak kullanılabilen köklerdir. NOT: Ortak kökler arasında belirgin bir anlam ilgisi vardır.                      Ad         Fiil “eski”     →    eski        eski– “boya”    →    boya       boya– “sıva”      →    sıva        sıva– “tat”       →    tat          tat– “ekşi”    →    ekşi        ekşi– “kuru”    →    kuru        kuru– ——           —————————ortak kök        anlam ilgisi var Sözcükte Yapı Kökler Kök Çeşitleri 1. Ad Kökleri 2. Fiil Kökleri Yansıma Kökler Sesteş Kökler Ortak...

Devamını Oku

Sesteş Kökler

Yazılışları aynı, fakat anlamları farklı olan köklerdir. NOT: Sesteş kökler arasında en ufak bir anlam ilgisi yoktur.                       Ad                                         Fiil “gül”     →       gül: “çiçek, bitki”                     gül–: “gülümsemek” “kır”      →       kır: “şehir dışında kalan           kır–: “parçalamak” boş ve geniş yer”   “kaz”     →      kaz: “suda ve karada yaşayan, kaz–: “toprağı eşmek” uçabilen kuş türü” “büyü”   →      büyü: “sihir”                             büyü–: “irileşmek, gelişmek” “kan”     →      kan: “damarlarımızdaki             kan–: “inanmak, aldanmak” kırmızı sıvı” “taş”      →      taş: “sert, katı madde”             taş–: “sıvı maddelerin taşması” “var”       →     var: “mevcut, bulunan”              var–: “ulaşmak, erişmek”——                    —————————————————————————sesteş kök                                         anlam ilgisi yok Sözcükte Yapı Kökler Kök Çeşitleri 1. Ad Kökleri 2. Fiil Kökleri Yansıma Kökler Sesteş Kökler Ortak...

Devamını Oku

Yansıma Kökler

Doğadaki sesleri yansıtan ad soylu sözcüklerdir.Yansıma sözcükler, dildeki sesleri kullanarak doğadaki sesleri taklit etmek amacıyla yapılmıştır.NOT: Yansıma kökler, ad soylu sözcükler olduğu için “ad kökü” olarak kabul edilir. “me”   (melemek)             “hav”     (havlamak)   yansıma kök                     yansıma kök    (ad kökü)                           (ad kökü) “vız”   (vızıltı)                    “cız”      (cızırtı) yansıma kök                      yansıma kök   (ad kökü)                          (ad kökü) fıs (fısıltı), şır (şırıltı), çatır (çatırtı, çatırdamak), pat (patlamak), çın (çınlamak), hır (hırıltı), şangır (şangırtı), gıcır (gıcırtı, gıcırdamak), fokur (fokurdamak), tü (tükürmek)… Sözcükte Yapı Kökler Kök Çeşitleri 1. Ad Kökleri 2. Fiil Kökleri Yansıma Kökler Sesteş Kökler Ortak...

Devamını Oku

Fiil Kökleri

Hareket anlamı taşıyan sözcüklerdir. sus–, sev–, üz–, kaç–, çalış–, kork–, çürü–, işit–, ört–, kok–… Fiil köklerine “–mak, –mek” mastar ekini getirebiliriz.“sev–”   →  sev–mek   olur“dök–”   →  dök–mek  olur“vur–”    →  vur–mak   olur NOT: Fiil köklerini ad kökleri gibi tek başına yazıp söyleyemeyiz. Mastar durumundaki fiil köklerinin sonuna ya kısa çizgi (–) konur ya da “–mak, –mek” mastar eki getirilir. Fiilin sonuna konan kısa çizgi (–), “mak, mek” diye okunur. “yırt–”   (okunuşu: “yırtmak”)“çürü–”  (okunuşu: “çürümek”) Fiil köklerini tek başına yazarsak, emir kipinin 2. tekil kişisiyle çekimlemiş oluruz. “sus”   →   “Sen sus.” anlamına gelir.(Emir kipinin 2. tekil kişisiyle çekimlenmiş.) “çık”   →   “Sen çık.” anlamına gelir. (Emir kipinin 2. tekil kişisiyle çekimlenmiş.) Sözcükte Yapı Kökler Kök Çeşitleri 1. Ad Kökleri 2. Fiil Kökleri Yansıma Kökler Sesteş Kökler Ortak...

Devamını Oku

Ad Kökleri

Varlıkları, kavramları, duyguları karşılayan ad soylu sözcüklerdir. şeker, iyi, diş, çiçek, demir, yas, kin… Ad köklerine “–mak, –mek” mastar ekini getiremeyiz. “şeker”  →   şeker–mek   olmaz“çiçek”  →   çiçek–mek   olmaz“ağaç”   →   ağaç–mak    olmaz Sözcükte Yapı Kökler Kök Çeşitleri 1. Ad Kökleri 2. Fiil Kökleri Yansıma Kökler Sesteş Kökler Ortak...

Devamını Oku