Muhbir

Tasvir-i Efkar

Ceride-i Havadis

Sponsor Bağlantılar

 

Osmanlı İmparatorluğu’nda Tasvir-i Efkar’ın yayınlanmaya başladığı esnada Sadrazam Fuad Paşa istifa etmiş, yerine getirilen Yusuf Kmail Paşa, 65 ay sonra azledilmiş, Fuad Paşa tekrar sadrazam olmuştur. Bu müddet zarfında Ali Paşa Hariciye Nazırlığı görevini yapmıştır. Sırplar ile Belgrad olayı meydana gelerek, Sırbistan’daki Türk kalelerini Sırplara bırakan İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Karadağ İsyanı bastırılarak onlarla İşkodra Sulhü imzalanmış (1862), memeleketeyn tek bir prenslik haline gelerek bugünkü Romanya devletinin kurulmasına yol açılmış (1864), Sultan Abdüzaziz’in hayli dedikodu konusu olan Mısır’ı ziyareti bu dönemde gerçekleşmiştir.

 
Şinasi’nin çıkardığıgazete olan Tasvir-i Efkar[1], devletten hiçbir şekilde yardım alınmadan çıkarılan Türkçe ilk fikir gazetesidir. Şinasi daha ilk yazısında “Devlet milletin vekilidir. Devletin gücü, halka götürdüğü iyi hizmetlerden doğar. Halkın bu hizmetlerle ilgili görüşlerine ise gazeteciler tercüman olur” diyerek devlet aleyhinde yazılar yazmaması kaydıyla çıkartmaya başladığı gazetesinde bu kayda çok da önem vermediğini gösterir. Şinasi gazetesinde mali reformlar, eğitim problemleri, dış politikada Karadağ Sorunu’na, “milliyet”, “meşruiyet” kavramları ile parlamenter sistem isteklerini de dile getirmeye başlayarak siyasal ve sosyal konuları halkın gündemine taşımaya başlar.
 

Gazetesinde arı bir Türkçe kullanan Şinasi, Sami ve Suphi paşalar ile, Ahmet Vefik Paşa ve Mustafa Behçet Efendi’nin yazıları da dahil olmak üzere gazetesinde fikirleri  “akıl” etrafında billurlaştıran, Avrupa’da aydınlanma çağının özünü oluşturan rasyonalizm akımının Osmanlı’da bu dönemdeki tek temsilcisi olmuştur.[2]

 

Bu yönleriyle Tasvir-i Efkar, kamuoyunun sözcüsü olmaktan öte, kamuoyunu yönlendirmeye yönelik bir fikir gazetesi kimliği taşımaktadır. Siyasal eleştirilere yer verilen gazete ayrıca bir muhalefet hareketi karakterindedir.

 

Bu ilk iki gazeteyi karşılaştıracak olursak; Tercüman-ı Ahval ölçülü bir yayın politikası izler ve Agah Efendi de saray ve hükümet çevrelerine yakın kalemşorlara kendi gazete sayfalarını açmakta sakınca görmezken, Şinasi’nin gazetesi doğrudan doğruya Yeni Osmanlılar’ın kuruluşunu hazırlıyordu. Bunun dışında Şinasi ve Agah Efendi tamamen farklı ortamlardan gelmiş insanlardı.[3]

 

Tasvir-i Efkar çok geçmeden, “yeni edebi ve siyasal fikirlerin toplandığı merkez” haline dönüştü. Her sayısında Türk dilinde yapılacak reformlar, Türk edebiyatının demokratlaştırılması, batının bilim ver kültür düzeyine erişmesi ve bu temel üzerine okulların yeniden örgütlenmesi gibi sorunlar tartışılıyordu. Tasvir-i Efkar’ı tanımlayan V.A. Gordlevskiy şöyle diyor: “Edebiyat ve politika açısından bu, önemli Osmanlı gazetelerinden biridir. Şinasi Efendi’nin gazetesinde uyguladığı temel prensip, doğuyu batı edebiyatı ile tanıştırırken, yeni fikirlerin anlatımına uyacak bir dil yaratmaktı. Çünkü siyasal sorunları halka anlatabilmek için, sade bir dile ihtiyaç vardı. Toplum, gazetenin yardımıyla yeni fikirler ediniyordu; o zamana kadar sadece şiirden zevk alan kişiler, toplumsal yaşam için de politikanın önemini kavramaya ve hükümet ile halk arasındaki uçurumu fark etmeye başlıyordu.

 

Şinasi’nin Ruzname-i Ceride-i Havadis gazetesi ile girdiği polemik, Tasvir-i Efkar’a halkın derhal ilgi duymasına başlıca neden oluyordu. Bir gramer hatası ile ilgili karşılıklı tartışma ile başlayan ve edebi yarışmaya dönüşen bu polemik yeni ve eski edebiyat akımları arasında ki mücadelenin simgesi haline gelmiştir.[4] Bu polemik sırasında Şinasi’nin gazetesinin tirajı, 20-24 bin nüshaya ulaştı ki, Türkiye’de daha önce hiçbir yayım organı bu kadar yüksek bir tiraja ulaşmamıştır.

 

Tasvir-i Efkar’ın başından beri, “siyasal meselelerin tahlilinin” yapıldığı ciddi yazılara yer verilmişti. Şinasi, 1 Haziran 1863 tarihinde, vergi memurlarının haraç kesmelerini ve yasadışı davranışlarını anlattığı makalesini yayımladı. Şinasi’nin 1863 yılında Maliye Nezareti’nden atılması muhtemelen bu makale dolayısıyladır.[5] 1865 yılında Şinasi, Ali Paşa’ya karşı girişilen komplonun başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, gizlice Fransa’ya gitti. Gazetenin yönetimi Namık Kemal’e geçti.

 

1860 yılının ikinci yarısında Tasvir-i Efkar’da çıkan bir çok siyasi yazılar, Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi bunalımın yoğunlaşmasına ve “doğu sorunun” ciddiyet kazanmasına bağlıydı. Girit’teki Rum halkının Osmanlı hükümetine başkaldırması ve Osmanlı İmparatorluğu’nin bu kritik durumundan yararlanmaya çalışan büyük devletlerin girişimleri, 1865-1867 yıllarında gazetenin şiddetli tepkisine yol açtı.

 

Tasvir-i Efkar’ın hükümete karşı gizli bir politik muhalefet organına dönüştüğü, 1867 yılı başlarında daha da belirgin hale geldi. 23 Şubat günü gazetede Mısır Valisi Mustafa Fazıl Paşa’nın mektubu yayımlandı. Mustafa Fazıl Paşa bu mektubunda , “fikir, tecrübe ve ıstıraptan doğan reform tasarısının uygulanmasına hiçbir şeyin engel olamayacağını”, “Yeni Osmanlılar” adına ilan ediyordu. Bu mektubu yayınlatan Namık Kemal, kendi yorumunu da açıklayarak Yeni Osmanlıları, Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtaracak olan yeni kamuoyu fikrinin taşıyıcıları olarak niteledi.

 

Bütün bunlar Babıali’ye Tasvir-i Efkar’ı kapatma gerekçesi veriyordu. Ancak Babıali bunun için, 10 Mart 1867 tarihli gazetede çıkan ve yabancı elçiliklerin memnuniyetsizliğine hedef olan makaleyi hedef alarak Tasvir-i Efkar’ı bir ay süre ile kapattırdı.



[1] Tasvir-i Efkar için hükümete verilen dilekçe aynen şöyledir: “Maarif ve havadise dair haftada mümkün olduğu kadar miktar Türkçe gazete çıkartmak emelinde olduğumdan naşi nizam ve emsaline tatbikan bu babda müsaade-i nezaretpenâhilerinin şâyan buyrulmasını istida eylerim”Bkz. EBUZZİYA; Şinasi, s.193.

[2] Hamza ÇAKIR; Osmanlıda Basın-İktidar İlişkileri, Siyasal Kitabevi, Ankara 2002, s.34-35.

[3] A.D. JELTJAKOV; Türkiye’nin Sosyal ve Kültürel Hayatında Basın, 1729-1908 yılları arası  II.Basım İstanbul, 1979.s.53.

[4] Ceride-i Havadis Tasvir’e çattığı yazıda” mesele-i meb’huset-ün anha”, “tercüme-i salifetüz-zikr” ve “tûl u diraz” gibi o sırada yazı ve edebiyat dilinde kullanılan deyimler yer almıştı. Şinasi bu üç deyimi ele alarak bunların yanlış kullanıldığını, bunların yazarın kendi uydurması veya başkalarını taklit hevesi ile bu yanlışa kapıldığını belirterek: “bir gazetecinin kendinden üstün olanları küçümsemesi aydınlar topluluğunda soğuk karşılanacak bir haddini bilmemezliktir.” diyerek Sait Bey’i (Küçük Sait Paşa) ağır bir itham altında bıraktı. Tartışma bunun üzerine büsbütün alevlendi. Sonuçta bu polemik Şinasi’nin zaferi ile sonuçlandı. Bkz. EBUZZİYA; Şinasi, s319.

[5] Şerif MARDİN; “Tanzimat ve Aydınlar”, T.C.T.A, C.I, İletişim Yayınları, İstanbul 1985, s.47.