Matbaa'nın Osmanlı Devleti'ne Girişi
Matbaa dünyada köklü değişimlerin oluşumunu sağlayan, insanları birbirine bağlayan bir iletişim aracı olmuştur. Bilgiyi oluşturmak kadar bilginin yayılımı da yeni bir toplum dinamiğinin oluşmasında etkendir. Burada ise matbaanın rolü büyüktür. 1470’de İtalya’da, 1480’de Portekiz’de, 1489’da İspanya’da İbranice harflerle kitap basmaya başlayan Yahudiler, 1494’de İstanbul’da ilk matbaayı açmışlardır. Ancak bastıkları eserler Türkçe ya da Arapça değil, İbranice idi.[1] Yahudilerin ardından 1567’de[2] Ermeniler, 1627’de Rumlar matbaalarını kurmuşlardır.[3] Patrik Cyrille Lucaris zamanında Patrikhanede matbaa kurulmuş, ancak cizvitlerin baltalaması ile ancak bir yıl faaliyet gösterebilmiştir. Bu esnada Nicodemos Metaxas tarafından basılan ilk eser, Yahudilere hücum eden bir risaledir. XIX. yüzyılda ise Rum matbaası isyancıların lehine çalışmaya başlayınca Osmanlı Devleti tarafından kapatıldı.[4] Osmanlı Devleti’nin Müslüman kanadı diğer kesimlere göre matbaayı daha geç kullanıma açmıştır. Bunda dinin farklı şekillerde yorumlanarak taassubun oluşturulması ve azınlıklardan bir şey almanın Osmanlı gururunu zedelemesinden öte iktisadî sebepleri göz önünde bulundurmak daha akılcı bir yaklaşım olur. Hattat loncalarının matbaanın kullanılmasını engellemek için yaptıkları baskının sebebini dinsel kaygılardan çok ekonomik kaygılar neden olmuştur. Arapça harfle basılı ilk eserin 1588 tarihli olduğunu Mustafa Nuri Paşa’dan öğreniyoruz. Yabancı bir kişi Arapça harfle bir kitap basmak ve gümrük vergisinden muaf olmak için gerekli izni almış, daha sonra bu izni bastığı kitabın ilk sayfasına koymuştur.[5] Yani baskı tekniği çok cüz’i olarak İbrahim Müteferrika’dan yaklaşık 150 yıl kadar önce Arap alfabesine girmiş, ancak ilerleyememiştir. Matbaanın kuruluşunda dönemin aydın devlet adamlarının önemli etkisi vardır. Fakat...
Devamını Oku