Türkiye de gündemden düşmeyen konulardan biri de Başörtüsü,bu konuda hemen herkesin bir fikri var, ancak bu konuda fikir ileri sürenlerin İslam dini ile ilgili ne kadar bilgileri olduğu ise pek önemli değil. Türkiye de bazı kesime göre (Radikal laik kesim) başörtüsü, Siyasi İslam’ın, irticanın simgelerinden biridir. Onlara göre başörtüsünün her türlüsü çağdışı’dır.
Başörtüsü ile ilgili bir yargıya varmadan önce bu konunun dinsel inanç boyutunu görmezden gelmemek gerekmektedir, çünkü dinsel boyut başörtü sorununun ana boyutudur. İslami bir kavram olarak Kur’an’da Nur Suresi, 31’nci ayeti ve Ahzab Suresi, 59’ncu ayetinde kadının örtünmesinden bahsedilir. Bu gün başörtüsü takanların bu konuya önem göstermelerinin altında yatan yegane sebep başörtüsünün dini emir boyutudur. Ancak başörtüsü kadının tercihine bırakılması gereken bir durum iken, bu ülkede durum tamamen faklıdır, başörtüsü takanlar yasaklar ile engellenmektedir.
Türkiye Cumhuriyetinde başörtüsünü yasaklayan bir kanun yoktur. Türkiyede Kıyafet ile ilgili 3 kanun mevcut: 25 Kasım 1925 tarihli Şapka İktisası Hakkında Kanun, 3 Aralık 1934 tarihli Bazı Kisvelerin Giyilmeyeceğine Dair Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu. Şapka İktisası Hakkında Kanun, milletvekillerinin ve memurların Türk milletinin kullandığı şapkayı giymek mecburiyetinde olduğunu belirtmektedir: “Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup, buna ters bir itiyadın devamını hükûmet men eder”. Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair 3/12/1934 kabul tarihli ve 2596 kanun numaralı ve kanunun yayımlandığı R. Gazete tarihi 13/12/1334 ve Sayı 2879 olan Kanun ise: “Ruhanilerin, mabet ve ayinler haricinde ruhanî kisve taşımalarını yasaklar, her din ve mezhepten yalnız bir Ruhani’ye, mabet ve ayin haricinde ruhanî kıyafet taşıyabilmek için geçici izin verilebileceğini öngörür. Bunun yanı sıra, izcilerin, sporcuların alâmet ve kıyafetlerini düzenler. Türkiye’yi ziyaret eden veya Türkiye Devleti nezdinde memur bulunan ecnebilerin, resmi üniformalarını, nerelerde ve ne zaman taşıyabileceklerinin hükümet tarafından tespit edileceğini” belirtir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun da da, başörtüsü yasağı mevcut değildir. Ek 19”uncu madde sadece, “Devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedir” diyor. Devlet memuru için başörtüsü yasağını 1982 tarihli “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafetine dair yönetmelik” getiriyor. Bu yönetmeliğe göre, kadınlar, “Elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış; tırnaklar normal kesilmiş olur. Pantolon, kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Sandalet ayakkabı giyilemez. “Atatürk erkeklerin giysilerine “yasayla” müdahale etmiş ama kadınların giysilerinin nasıl olacağı konusuna dokunmamıştır.
Yazar Özdemir Çallı’nın kaleme aldığı “Yakın Tarihimiz” adlı kitapta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Ocak 1923’te İzmir’de Gümrük Binası’nda halkla yaptığı konuşmada, başörtülü kadınların, hayatın tüm alanlarında yer alması gerektiğini anlatıyor. Kitaba göre, batılı ülkelerin “Türk kadını her şeyden mahrum bırakıldı” suçlaması karşısında Atatürk şunları söylüyor: “Gerçekten memleketimizin bazı yerlerinde, en çok şehirlerimizde, giyiniş tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirdeki kadınlarımızın giyinişlerinde iki şekil ortaya çıkıyor: Ya çok kapalı, ya da çok açık. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin dışındadır. Bizim dinimiz kadını her iki aşırılıktan da hariç tutmuştur. Şeriata uygun örtünme, kadınlar için güçlük vermeyecek, kadınların toplum hayatında, iktisadi hayatta, gündelik hayatta erkeklerle işbirliği etmesine engel olmayacak şekilde bulunacaktır. Bu basit şekil toplum hayatımızın ahlak ve usullerine de aykırı değildir.” Atatürk, “Dinin tavsiye ettiği örtünme hem hayata, hem fazilete uygundur” diyor. Görüldüğü gibi Atatürk’ün başörtüsünü yasaklayan tek bir söylemi ve uygulaması mevcut değildir.
Başörtüsü konusu ile ilgili şu alim şunu demiş,bir başka alim şunu demiş bu konuya girmek istemiyorum. Başörtüsü konusun da devletin resmi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığının görüşünü bilmekte fayda var, sonuçta bu ülkede dini işlerlerle ilgili fetva vermeye yetkili tek kurum Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında askerî darbenin hemen ardından hükümet İmam Hatip Liselerinde başörtüsünü yasaklamayı düşünmektedir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı emekli general Hasan Sağlam, Diyanet’in bağlı olduğu Devlet Bakanlığı’na başvurarak kurumun görüşünü öğrenmek ister. Dönemin Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun acilen toplanması için talimat verir. Kurul, 8 maddelik bir kararla başörtüsü yasağının hem İslam dinine hem de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı olacağını belirtir. Diyanet’ten istedikleri gibi bir karar çıkartamayan hükümet, bu kez ilahiyat fakültelerinin başörtüsü konusunda karar vermesini ister. Ancak dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın ‘İlahiyat fakültelerinden de farklı bir karar çıkmaz.’ Uyarısı üzerine bu girişimden vazgeçilir.
Diyanet’in kararında satır başları şöyle:
* Cenab-ı Hak, Müslüman kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmasını emretmiştir.
* İslam’ın doğuşundan günümüze kadar bütün İslam ülkelerinde her asırdaki uygulama da böyle devam edegelmiştir.
* Müslüman hanımların başlarını örtmeleri, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir âdet veya işaret değil, İslam dininin bir hükmüdür.
* Anayasa’da din ve vicdan hürriyeti güvenceye alınmıştır. Din ve vicdan hürriyetinin, dinin emir ve yasaklarını hiçbir baskıya uğramadan yerine getirebilme hürriyeti olduğu şüphesizdir. Örtünmeyi engellemek, bir kişiyi örtünmeye zorlamak gibi hak ve hürriyete müdahaledir.
* Örtünme Atatürk ilkelerine aykırı değildir. Devrim kanunlarında da kadın kıyafetiyle ilgili bir hüküm yoktur. Müslümanlar ‘Ya Allah’ın emri ya Atatürk ilkeleri’ gibi vahim bir tercihle karşı karşıya bırakılmamalıdır.
(Diyanet işleri Başkanlı Din İşleri Yüksek Kurulu). Görüldüğü gibi Diyanet İşleri Başkanlığının görüşü başörtüsünün dinin bir emri olduğu şeklindedir.
Türkiye Cumhuriyetinde başörtüsünü yasaklayan bir kanun yoktur. Türkiyede Kıyafet ile ilgili 3 kanun mevcut: 25 Kasım 1925 tarihli Şapka İktisası Hakkında Kanun, 3 Aralık 1934 tarihli Bazı Kisvelerin Giyilmeyeceğine Dair Kanun, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu. Şapka İktisası Hakkında Kanun, milletvekillerinin ve memurların Türk milletinin kullandığı şapkayı giymek mecburiyetinde olduğunu belirtmektedir: “Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup, buna ters bir itiyadın devamını hükûmet men eder”. Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair 3/12/1934 kabul tarihli ve 2596 kanun numaralı ve kanunun yayımlandığı R. Gazete tarihi 13/12/1334 ve Sayı 2879 olan Kanun ise: “Ruhanilerin, mabet ve ayinler haricinde ruhanî kisve taşımalarını yasaklar, her din ve mezhepten yalnız bir Ruhani’ye, mabet ve ayin haricinde ruhanî kıyafet taşıyabilmek için geçici izin verilebileceğini öngörür. Bunun yanı sıra, izcilerin, sporcuların alâmet ve kıyafetlerini düzenler. Türkiye’yi ziyaret eden veya Türkiye Devleti nezdinde memur bulunan ecnebilerin, resmi üniformalarını, nerelerde ve ne zaman taşıyabileceklerinin hükümet tarafından tespit edileceğini” belirtir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun da da, başörtüsü yasağı mevcut değildir. Ek 19”uncu madde sadece, “Devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedir” diyor. Devlet memuru için başörtüsü yasağını 1982 tarihli “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafetine dair yönetmelik” getiriyor. Bu yönetmeliğe göre, kadınlar, “Elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış; tırnaklar normal kesilmiş olur. Pantolon, kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Sandalet ayakkabı giyilemez. “Atatürk erkeklerin giysilerine “yasayla” müdahale etmiş ama kadınların giysilerinin nasıl olacağı konusuna dokunmamıştır.
Yazar Özdemir Çallı’nın kaleme aldığı “Yakın Tarihimiz” adlı kitapta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Ocak 1923’te İzmir’de Gümrük Binası’nda halkla yaptığı konuşmada, başörtülü kadınların, hayatın tüm alanlarında yer alması gerektiğini anlatıyor. Kitaba göre, batılı ülkelerin “Türk kadını her şeyden mahrum bırakıldı” suçlaması karşısında Atatürk şunları söylüyor: “Gerçekten memleketimizin bazı yerlerinde, en çok şehirlerimizde, giyiniş tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirdeki kadınlarımızın giyinişlerinde iki şekil ortaya çıkıyor: Ya çok kapalı, ya da çok açık. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin dışındadır. Bizim dinimiz kadını her iki aşırılıktan da hariç tutmuştur. Şeriata uygun örtünme, kadınlar için güçlük vermeyecek, kadınların toplum hayatında, iktisadi hayatta, gündelik hayatta erkeklerle işbirliği etmesine engel olmayacak şekilde bulunacaktır. Bu basit şekil toplum hayatımızın ahlak ve usullerine de aykırı değildir.” Atatürk, “Dinin tavsiye ettiği örtünme hem hayata, hem fazilete uygundur” diyor. Görüldüğü gibi Atatürk’ün başörtüsünü yasaklayan tek bir söylemi ve uygulaması mevcut değildir.
Başörtüsü konusu ile ilgili şu alim şunu demiş,bir başka alim şunu demiş bu konuya girmek istemiyorum. Başörtüsü konusun da devletin resmi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığının görüşünü bilmekte fayda var, sonuçta bu ülkede dini işlerlerle ilgili fetva vermeye yetkili tek kurum Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında askerî darbenin hemen ardından hükümet İmam Hatip Liselerinde başörtüsünü yasaklamayı düşünmektedir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı emekli general Hasan Sağlam, Diyanet’in bağlı olduğu Devlet Bakanlığı’na başvurarak kurumun görüşünü öğrenmek ister. Dönemin Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun acilen toplanması için talimat verir. Kurul, 8 maddelik bir kararla başörtüsü yasağının hem İslam dinine hem de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı olacağını belirtir. Diyanet’ten istedikleri gibi bir karar çıkartamayan hükümet, bu kez ilahiyat fakültelerinin başörtüsü konusunda karar vermesini ister. Ancak dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın ‘İlahiyat fakültelerinden de farklı bir karar çıkmaz.’ Uyarısı üzerine bu girişimden vazgeçilir.
Diyanet’in kararında satır başları şöyle:
* Cenab-ı Hak, Müslüman kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmasını emretmiştir.
* İslam’ın doğuşundan günümüze kadar bütün İslam ülkelerinde her asırdaki uygulama da böyle devam edegelmiştir.
* Müslüman hanımların başlarını örtmeleri, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir âdet veya işaret değil, İslam dininin bir hükmüdür.
* Anayasa’da din ve vicdan hürriyeti güvenceye alınmıştır. Din ve vicdan hürriyetinin, dinin emir ve yasaklarını hiçbir baskıya uğramadan yerine getirebilme hürriyeti olduğu şüphesizdir. Örtünmeyi engellemek, bir kişiyi örtünmeye zorlamak gibi hak ve hürriyete müdahaledir.
* Örtünme Atatürk ilkelerine aykırı değildir. Devrim kanunlarında da kadın kıyafetiyle ilgili bir hüküm yoktur. Müslümanlar ‘Ya Allah’ın emri ya Atatürk ilkeleri’ gibi vahim bir tercihle karşı karşıya bırakılmamalıdır.
(Diyanet işleri Başkanlı Din İşleri Yüksek Kurulu). Görüldüğü gibi Diyanet İşleri Başkanlığının görüşü başörtüsünün dinin bir emri olduğu şeklindedir.
* Türkiyede Başörtüsü Yasağı 1
* Türkiyede Başörtüsü Yasağı 2
erkekler kendine hakim olamıyor diye kadınlar niye bu zorluğa katlanıyor anlamadım
ne yani biz kapanamıycaz mı ne biçim adalet bu kapanmak bile yasak neden ki çok saçma