Mainz, 24.06.2010

Gündem noktasında her halde dünya`da hiç bir devlet Türkiyenin eline su dökemez. Anayasa mahkemesinin hukuk garabetini yeterince tartışamadan yüksek mahkemelerimizden birinin dördüncü dairesinin kara cübbeli yüksek! hakimlerince bütün yasalar ayaklar altına alınarak Ergenekon davasına bakmakta olan hakimlere para cezaları kesildi.Bu sözümona devletçi hakimlerin yasaları çiğnediğini söylememiz bilinçli bir tercihtir. Zira çiğnenmiş olan mevcut yasalardır. Hukukun bu yargıçlar için fazla bir anlam taşıdığı kanaatinde zaten değiliz. Tam bu yasa tanımazlık üzerinde duralım derken mahkemeleri yok sayan yüksek yargı „Ben yaptım oldu“ dercesine Erzincan Başsavcısı tutuklu sanık İlhan Cihanerì apar topar tahliye etti. Mevcut hukuksuzluklara bir yenisi daha eklendi. Ergenekonun yüksek yargıdaki muvazzaf güçleri dört bir koldan taarrruz etmeye başladılar. Tam bu konu üzerine yoğunlaşacakken Şemdinliden 11 şehit haberi geldi ve gündem tamamen „terör“ konusuna odaklandı. Arkasından İstanbul-Halkalı da ki terör saldırıları meydana geldi. Bütün bu gelişmeler o kadar süratli yaşandı ki yetişmek zorlaştı.

Sponsor Bağlantılar

Gündemin artık tamamen terör konusuna odaklandığını söylediğimizde sanki daha önce bahsettiğimiz konuların tamamen terörden azade durumlar olduğu sanılmasın. Esasen hepsinin arasında bazen görünür bazen de gizli muazzam bağıntılar mevcuttur.

Yaşlı gezegenimizin adeta kadim bir kaderi gibi gözüken güçlü ve üstünlerin hukukunun hakim olduğu bu kahrolası düzen günümüzde artık tahammül edilemiyecek bir noktaya baliğ olmuştur. Hukukun üstünlüğü yerlerde sürünmekte, hukuku sadece güçlüler belirmektedir. Tabi ki bu durum kavramları da yol kazalarına uğratmaktadır. Bu durumda işgal eden, çoluk-çocuk demeden herkesi öldüren ve adeta bir „ölüm makinesi“ halinde işleyen siyonist ve faşist bir organizasyon sadece sandık var diye demokrasi ve devlet diye adlandırılırken sandıktan çıkan ve sadece çakıl taşları ve sapanlarla ülkesini savunanlar „terörist“ olarak adlandırılıyor.

Mesela İran`da serbest seçimler yapılıyor olmasına rağmen orası „otokrasi“ 30 yıldır iktidarı zorbalıkla elinde tutan çağdaş Firavun Mübarek gayet demokrat olarak nitelendirilebiliyor. İşte bu sebepledir ki herkes batının ikiyüzlü olduğundan dem vururken ben onların „ikiyüz yüzlü“ olduklarını ısrarla savundum. Evet batılılar ikiyüz yüzlüdür. Kendi ülkelerinde meydana gelen bir tedhiş hareketini hemen terör le nitelendirirken bizim ülkemizde bebekleri bile katleden canilere sahip çıkmaktan asla geri durmamışlardır.

Türkiyemizde son zamanlarda yeniden tırmanmakta olan terör olaylarını analiz ederken bu tırmanma sebepleri olarak;

-Türkiyemizin inisiyatif alarak hem bölgede ve hem de küresel olarak aktif bir aktör olma yolunda ilerlemesi ve şahsiyetli bir dış politika yürütmesinin gerek küresel bazı aktörleri ve gerekse bölgedeki bazı işbirlikçi diktatör yönetimleri ürküttüğü,

-Demokrasinin evrensel standartlara getirilmesi için yapılmakta olan açılım poltikalarının içerdeki ve dışardaki,  Türk ve Kürt taraflarındaki silah baronlarının, uyuşturucu tacirlerinin, kandan ve cenazeden beslenen siyaset bezirganlarının çanağına ot tıkadığı,

-2011 tarihinde askerlerini çekecek olan Amerikanın bölgede Türkiye`nin  inisiyatif sahibi olmasına mani olmak istemesi,

-Dünya nezdinde gözden düşen batının şımarık çoğu İsrailìn kaybettiği prestiji Türkiye üzerinden yeniden kazanma stratejisi,

-Sonunun gelmekte olduğunu düşünen PKK adlı cani örgütün hem bölge halkındaki sempatisini ve hemde bulunduğu bölgedeki kredibilitesini tükettiği için canhıraş bir şekilde tedhiş hareketlerine başladığı, v.s, v.s, v.s

Bu maddeleri daha da uzatmak mümkün ama buna gerek yok. Türkiyemizin bu problemle başa çıkabilmesinin tek yolu vardır. O da daha fazla özgürlük, daha fazla insan hakları ve daha fazla demokrasidir. Bu sadece yasaların yapabileceği bir şey değildir. Bunun için ciddi bir zihniyet inkılabı lazımdır. Bu gün „açılım“ denen politikaların üzerinde kopartılan fırtınanın gerçek sebebi de bazı faşist zihinlerin hala bu ülkede çok güçlü bir konumda olmalarındandır. Kabul etmeliyiz ki ülkemizde yapılan bunca değişikliğe rağmen hala ağır bir „askeri vesayet“ rejiminde debelenmekteyiz. Geçenlerde meydana gelen menfur yumruklama olayından sonra bölgede görevli ilgili bütün amirler görevinden alındı. Ancak hakkında mahkeme celbi bulunan bir kişi bu ülkede ordu yönetiyor. Ülkede önemli bir güvenlik toplantısı yapılırken Genel Kurmay Başkanı seminerlerde geziyor. Bölgeden sorumlu komutan biz teröristleri „çoban“ sanmıştık diyor ve adeta milletimizle dalga geçiyor ama makamında duruyor, onu boşver belki de yakında bir üst rütbeye terfi ettirilecek, olur mu? Olur. Niye, nasıl? Eee, burası Türkiye.

Türkiye`de terörün engellenememesinin yegane sebebi kesinlikle ama kesinlikle bu askeri vesayet düzenidir. Zira bu düzende sorumlu hükumet ama yetkili ordudur. Böyle bir düzen olmaz. Olursa da burada terör önlenemez. Dağlara bomba yağdırmakla terör falan önlenmez. Yapılması gereken sadece profesyonel orduya geçiş falan da değildir. Yapılması gereken bu faşist zihniyeti terketmektir. Bu faşist zihniyet ve bu garip vesayet sistemi geçerli olduğu sürece terör malesef engellenemez. Bir zamanlar nasıl ki „depremle yaşamaya alışmalıyız“ noktasına getirildiysek korkarım ki artık „terörle yaşamaya alışmalıyız“ noktasına getirilmek isteniyoruz.

Kısaca, yapılacak tek iş, yeryüzü standartlarına uygun yepyeni bir „ANAYASA“ metni hazırlayıp, ilgili taslağı yapılacak ilk genel seçimde bir sandık ilavesiyle milletimizin önüne getirmektir. Türkiye bu faşist ve insanı yok sayan darbeci, baskıcı, gayri meşru anayasadan kurtulduğu gün iddia ediyorum terörden de kurtulacaktır.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem
Mainz/Almanya