Ülkeleri ele geçirmenin  birinci yolu onların değerlerini yozlaştırmak, halklarını kültürel değerlerden arındırmak ve ulusal bilinçlerini yok etmekten geçer. Bu yöntemleri uygulayarak dolaylı işgal sistemi az gelişmiş ülkelere yerleştirilebilir. İkinci yol ise askeri ve ahlaki soykırım yoluyla ülkenin altını üstüne getirmektir. İkinci yol, birincisinden biraz daha kısa vadede başarı getirebileceğini vaat etmesine rağmen genellikle tercih edilmez. Çünkü, aleni kuvvet kullanımı sonucu ortaya hiçbir sömürücü devletin istemeyeceği “tam bağımsızlık” faktörü çıkabilir. Bu parolayı ortaya çıkarmadan işgali sağlayıp, maddi manevi bütün yozlaştırıcı hükümleri az gelişmiş ülkelere bütünleşmiş edebilmek için genellikle dolaylı işgal tercih edilir.
Dolaylı işgalin gerçekleştirilmesinin ilk aşamasında ülkeye sokulan ajanlar yardımıyla bilgi toplanır. Daha sonra bu bilgiler ışığında o ülke için belirli formüller üretilir. Üretilen formüle göre de ülkenin yerli halkı yeniden yaratılır.

Sponsor Bağlantılar

Yeniden yaratılma sürecinde gerek ekonomi gerekse eğitim konuları dolaylı işgalin mimarı olan Amerika tarafından halka enjekte edilir.  Eğitim alanında gördüğü Amerikancı tuzak üzerine 3 Ocak 1922 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk İçişleri Bakanlığı’na bir yazı göndermiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yazısını bugünün eğitim sisteminde yaratılan Amerikancı düşünceyi hatırlayarak okumanızı tavsiye ederim.

Hiçbir hükümet kendi uyruğunda olan on binlerce çocuğun, kendi yurdu içinde bir yabancı kurum tarafından her türlü denetimden uzak olarak büyütülmesine, onlara istenenin aşılanmasına izin veremez. Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakmaktır. Bu ise gerek o çocukların, gerek içerisinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktadır. Bunu yasaklamak ise hükümetin görevidir.

Bundan dolayı, Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğğun Türk hükümetine karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz.” *

Atatürk’ün yazısında altını çizdiği  “Amerikan çiftlikleri” geçmişte fark edildiği için günümüzde bu tuzak yerli Amerikancılar tarafından yürütülmektedir. Bunu anlamak için eğitim sistemini incelemek ve özellikle üniversite öğrencilerinin yaşayışlarını, ülke hakkındaki düşüncelerini bir anket yaparak ortaya çıkarmak yeterlidir.

Türk gençleri kesinlikle suçlu değildir. Suçlu olan,bu kadar aciz ve pasif kalan Türk hükümetleridir.Neyse zaten suçlu aramak bizim değil polisin işi. Biz işimize bakalım. İthal eğitimin ülkeye yerleşmesiyle ne mi olur? Eğitimin ithal edilmesi ile ithal bir kitle yetişecektir. Halkına yabancı ithal kitlenin satın alınması ve işbirlikçi olarak kullanılması çocuk oyuncağıdır. Atilla İlhan Batı’nın Deli Gömleği isimli yapıtında Bissel Raporu’nda “Yabancı ülkelerin yurttaşlarına idealimiz anlatılıp eğitilerek ve devamlı bir iş önerilerek casusluğa atılmaları için özendirilmelidir” dediği öğreniliyor.  (İşsizliğiyle ün salmış bir ülke için böyle bir tuzağın işe yaramayacağını kim düşünebilir.)

Raporda deniyor ki: “Başlıca görevimiz müttefik bulmak , hem kişi hem de örgüt, onlarla ilişki kurup, aynı ilkeler için çalışmalarını sağlamaktır. Bunun bir örneği, ileride ülkesinde etkili bir siyasi lider olacağı tahmin edilen politikacıları bulup Amerika’yı tanımaları için uygulanan programlardır. Ancak böyle masum programlar bile, ABD hükümeti tarafından değil de, resmi olmayan kuruluşlarca yürütüldüğü vakit daha başarılı olabilmektedir.” **

Şimdi anlıyor musunuz ne için eğitim, siyasi ve ekonomik alanda hep Amerika’ya muhtaç olmamızın nedenini? Dini sorunları (türban meselesi) bile çözerken Amerika’dan örnek vermemiz acınacak halimizin göstergesi değil midir? Hadi kalın selametle.

* Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye, s,265

**Atilla İlhan, Batı’nın Deli Gömleği, s.82