Mainz, 19.11.2013
Vallahi eğer okulları kapatacak olursak Hasan Ali Yücel ve benzerlerinin tamamı bakanlık yapacak düzeye erişirler. Okulları kapatmakta nereden çıktı demeyin sakın. Madem ki uğruna bunca vaveyla kopartılan dershaneler var ve madem ki bu dershaneler süper başarılı öğrenciler yetiştririyorlar o zaman okulları kapatalım ve dershaneler eğitim işini üstlensin devlet de eğitime yapmakta olduğu bunca harcamadan kurtulmuş olsun.
Bu yaklaşım elbette ki bir „ironi“den ibaret. Zira ortada kapatılan bir şey yok. Peki nedir o zaman bunca kızılca kıyamet?
O konuya girmeden önce ülkemizdeki eğitim sisteminin yeterince iyi işlemediğini ,çok ciddi problemlerin varlığını ve hemen hemen her gelen bakan tarafından sisteme şöyle yada böyle bir müdahalede bulunulduğunu söyleyelim. Bir kere eğitimli toplum olmak demek çok sayıda insanı „üniversite mezunu“ yapmaktan geçmiyor. En önce bu yanlış algıyı düzeltmek lazım. Mesele çok sayıda insanı üniversite mezunu yapmak değil üniversiteleri kaliteli hale getirmektir. Tabi bir de Türkiyenin güç, imkân ve kabiliyetleri açısından konuya bakmak gerekiyor. Peki nedir bu dershaneler olayı:
Olay patlak verdiğinden bu yana hemen herkes her zaman olduğu gibi kendi meşrebine uygun mevzilerden ateş açmaya başlamış bulunuyor. Bu bakış açılarını üç başlık altında toplayabiliriz:
1- Ak Parti askeri vesayet, medya ve iş dünyası vesayetinden sonra üzerinde var olduğu algısı oluşturulan „cemaat vesayeti“ ni bitirmek için böyle bir hamle hazırlığına girişti.
2- Cemaat, özellikle de Sarıgül olayından sonra yeni dönemde daha iyi ve daha iyi geçinebileceği bir partner bulduğu zannına kapıldığı için bu meseleyi bahane edip gelecekte yapacağı „siyasal tercihine“ kılıf hazırlamak istiyor.
3- Ak Parti hükumeti, ülkeyi 2023 vizyonu için hazırlamak istiyor. Ancak bu okullara paralel handiyse yeni bir eğitim sistemi gibi duran ve yeteri kadar da adalet tesisi bulunmayan ve hatta çoğu zaman mevcut eğitim sisteminin ıskalanmasına neden olan bu acayip duruma son verip mevcut dershanelerin sadece yarış atı yetiştirmek yerine baştan sona kaliteli öğrenci yetiştirmelerini sağlayacak ve bu sayede hem eğitimde özel okulların önünü açarak özgürlük alanını genişletecek ve hem de devletin eğitim yükünü bir nebze olsun azaltabilecek.
Konuyu herkes elbette ki kendi zaviyesinden bakarak değerlendirecek. İlk bakışta bu da çok makul görünüyor. Bir kere bu dershaneler ile ilgili durumun yeni olmadığını ve bu konunun 2007 yılında Başbakan tarafından dile getirildiğini ifade edelim. Dershaneler de dönmekte olan 10 milyar civarındaki ticari işletmeler olayıyla da en azından ben ilgili değilim. Fakat dershanelerin özellikle de Anadoludan gelmekte olan çocuklara yol açtığı ve bu düzenleme sonrasında bu çocukların önünün kesileceği yönündeki açıklamalar kesinlikle gerçeği yansıtmıyor. Anadolu da düz lise yahutta meslek liselerinden mezun olan çocuklar son 3 hatta 5 yıl boyunca ilgili dershanelere bir çuval para ödemelerine rağmen yine de kazanabilecekleri okullar vasat yahut vasatın altında kalıyor. Bazı istisnaları saymazsak dershanelerin öyle muhteşem bir hizmet yaptığı ve Hakkarinin köylü çocuklarını „ODTÜ yada Boğaziçi“ Üniversitesine doldurduğu falan yok. Bunlar bence şehir efsanesi ve reklâm kampanyasından öteye bir anlam taşımıyor. Dershaneye de devam etse bu çocuklar yine de istedikleri yerleri kazanamıyorlar. Üst gelir grupları çocuklarını ya özel okullara, yahutta fen liselerine gönderyor yanısıra en iyi dershaneye gönderiyor ve netice de en iyi yerleri de yine onlar kazanıyor. Kimse bana anlatmasın. Bu ülkede bu işler hep böyle oldu. Dahası bu ülkede zenginlere hukuk bile doğru dürüst dokunamıyor. Bu ülkede sadece eğitim alanında değil bir çok alanda halen „fırsat eşitliği“ bulunmuyor malesef. Tabi on yıllardır kangren haline gelmiş meselelerin hepsini birden niye çözmedin diye hükumete yüklenmek insafsızlık olur. Önceden çok iyi idi. Hiç bir hükumet ülkenin can alıcı sorunları ile uğraşmaz ne kadar koltukta kalsam kar deyip, bir baraj, bir otel yaparak ülkeye hizmet ettiğini düşünür ve böyle propaganda yapar yahutta herkesi 39 yaşında emekli edeceğim „popülizmi“ ile ülkenin geleceğini borçlandırma yoluna gider, para bulamazsa İMF kapılarında bekçilikle meşgul olurlardı.
Mevcut Başbakan böyle bir anlayışa ters bir lider. O bu ülkenin muhteşem bir “misyonu ve vizyonu” olduğuna inanmış bir kere. Bu yüzden de memleketin ne kadar “kangren” meselesi varsa önce tartışılmasını sağlıyor sonrada şartlar müsait olduğunda adım atıyor.
Dershaneler belli bir fayda sağlıyor olabilir. Ancak bu kesinlikle izafidir. Dünyanın hiç bir yerinde böylesi bir “garabet” yoktur. Okullara paralel bir sistemin varlığı ülkeyi yönetenler açısından kabul edilebilecek bir durum değildir gerçekten.
Üstelik te hükumet dershaneleri kapatmıyor. Sadece bu garabeti ortadan kaldırmak üzere yeni bir „projeksiyon“ sunuyor. Ancak özellikle de cemaatin sahibi olduğu ileri sürülen gazete ve televizyonların son zamanlardaki yayınları akıl ile te`vil edilebilir cinsten değil.
Özellikle de televizyon neredeyse 24 saat bu konuda yayın yapıyor. Eğitime darbe vurmaktan, Anadolu çocuklarının önünün kesilmesinden ülkenin felakete sürükleneceğine kadar bir dünya karalama kampanyası yürütüyor. Dahası piyasada ne kadar hükumet muhalifi „ulusalcı“ ve „ulusolcu“ varsa hepsini ekrana çıkartıp veryansın ettiriyor. Yetmedi hükumetin darbecilerden bile daha „gaddar“ bir yaklaşım içinde olduğunu, zalim bir firavunluğa ve tiran olma hevesine büründüğünü ve hatta cennetin kapısını kapatmaya çalıştığını ileri sürebilecek kadar pervasız, ilkesiz, insaf ve vicdan yoksunu bir yayın anlayışıyla hareket ediyorlar. Dahası sanki müsteşarın kendi tasarrufu imiş gibi ikide bir adamın resmini vererek tetikçilik yarışına girişiyorlar. Bir zamanlar Akit gazetesi hakkında ağza alınmayacak eleştiriler getirenler şimdi aynı „tetikçilik“ işinin mübah ve hatta gerekli olduğunu savunuyorlar.
Adeta tırnakları ile kazıyarak Başbakan olan bir Anadolu çocuğu olan ve „Anadolulu“ olduğunu her düzlemde iftiharla anlatan bir Başbakanın Anadolu çocukları üniversiteye gidemesin diye dershaneleri kapatacak dediğiniz zaman kusura bakmayın ama buna „kargalar“ bile güler. Böyle bir şey yok. Başörtüsü zulmünü ortadan kaldıran, katsayı zalimliğine son veren, dünyanın en büyük projelerine imza atan ve habire özgürlüklerin alanını açan bir hükumeti „dershane kapatmakla“ itham edeceksiniz. Bu tam da çamur at izi kalsın stratejisidir, başka bir şey değil. Dershaneler kapatılmıyor. Sadece keyfi uygulamalara ve eğitime paralel akan bu garip sistem “rehabilite” ediliyor, hepsi bu. Dünyanın her yerinde bunca başarılı okullar açan hizmet hareketinin pekalâ ülkemizde faaliyet gösteren dershanelerini özel okula çevirebilme kapasitesi mevcuttur. Üstelik bu ülkenin hayrına bir çaba olur. O halde bunca saldırı, bunca galiz ifadelerle hükumete hücum etmek niye?
Bence herkes bu soruları kendi kendisine bir kaç defa sormalı ve sonunda doğru cevabı bulmalı. Şimdi bulamayanlar çok uzak olmayan bir zamanda bu sorunun cevabını aynel yakın alacaklardır.
Baki Selam ve Saygılarımla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya