Evet arkadaşlar size anlatacaklarım sizin hayatınız için önemli kararlar almanızı belki de nasıl yaşamanız gerektiğini düşünmenize yardımcı olacağını düşündüğüm için, bu yazıyı yazmaya karar verdim. Nerden başlasam bilmiyorum şuan bunları yazıyorum. Dışarda yağmur yağıyor ben de bir an içimden bunları sizle paylaşmak geldi. Çünkü yaşadıklarım gerçekten farklı duygular. Evet başlıyorum…

Sponsor Bağlantılar

Konyadaki üniversite hayatım devam ederken bir karar almıştım. Yakın arkadaşım erasmusa gitmiş beni de gitme düşüncesi sarmıştı. Kendime sanki bir çıkış arıyordum. Bilmiyorum belki de konyadan sıkılmıştım belkide hayatıma değişiklik kazandırmak istiyordum ama gerçekten çok istiyordum yurtdışına çıkmak. Önce okuldaki derslerimi hızlı bir şekilde verdim. Ara tatilde bir ay kadar kütüphanede ders çalıştım. Bir ay kadar da üniversitede hiç derse girmedim ve hep ingilizce çalıştım. Çünkü ingilizcem iyi değildi. Çok hırslanmıştım. Hayatımın sanki olmassa olmazı gibi bakıyordum erasmusa. Evet bu kadar büyütmeğe değer miydi gerçekten? Değer miydi acaba orada yaşayacaklarıma? Bilmiyordum çünkü çok düşünmüyordum bunları sadece sınavı kazanmak ve gitmek istiyordum.

Evet çalıştım çok çalıştım ve sınavı kazandım.Ama yedeklerde kalmıştım sınavı geçmiş ama hibe alma konusunda bekletilecektim. Çok hırsımdan dolayı parayı hiç gözümde büyütmedim. Ailem bu konu hakkında iyi düşünmemi söylüyorlardı. Bense çoktan kararımı vermiş gibiydim sanki. Planlar yapıyordum kafamda ankaraya döndüğümde çalışır kazanırım nolcak diyordum. Evet bu anlattıklarım yaşadıklarım hiç de kolay olmadı ankaraya döndüğümde üç ay çalıştım. Yeri geldi işten atıldım başka iş buldum. Yeri geldi dışarda çay sattım. Şimdi lafı fazla uzatmıycam ve erasmus zamanında yaşadıklarıma geçiçem ama onlara geçmeden önce beni derinden üzen hatta hayatıma yön vermemi gerektiren bir acı olay yaşadım.

En yakınımı arkadaşımın babasını kaybettim. Her işten çıktığımda onun yanına gidiyor eve geç gidiyor orada oturup onunla muhabbet ediyordum. Çok sevdiğim birisiydi. Bu olayı yaşadığım hafta yurtdışına gitcektim. Darmadağın oldum haberi aldığımda. O kadar hırslıydım ki alt tarafı bir yurtdışı için gecemi gündüzüme kattım para kazandım sırf orada 5 ay kalabilmek için. Sahiden cennet ve kalıcı bir hayat bizi beklerken bu dünya hırsı neydi bendeki?

Kendime gelemiyordum o günlerde çok düşünüyor ben ahirete ne kadar hazırım diyordum kendime. Bu düşüncelerle beraber hazırlık yapmam gerekiyordu. Gitmeme üç beş gün kalmıştı. Ailemle arkadaşlarımla helalleştikten sonra çıktım yola… Evet avrupa dedikleri yere çıktım geldim. Polonyada başladım erasmus hayatına. Günler geçmeye başladı. Buraya dilimi geliştirmek için gelmiştim. Bir de gezmek istiyordum. İlk hafta uçağı kaçırdım ve ilk cumamı kaçırdım. İkinci hafta da caminin yerini bulmaya gitmiştik bizim şehrimize bir saat uzaklıktaki şehre. İkinci hafta da aksilik yüzünden bulamadık camiyi. Arkadaşımla tartıştık neden daha erken çıkmadık diye. Çünkü yeri bilmiyorduk internetten biraz araştırmış ama zaman dar olduğu için yetişcez derken yeri de bulamamıştık. Bu bende büyük bir yıkım oldu. İki haftadır cumaya gidememiştim. Bir sonraki hafta nerede olduğunu nasıl gideceğimi eksiksiz öğrenip çıktım sabahleyin yola… İnsalara sorduğumda kimse bilmiyordu. Çünkü camiyi bilmiyorlardı. Kültür merkezi olarak geçiyormuş.

Şükürler olsun ki cumaya kılacak bir yer bulabilmiştim. Çok güzel insanlarla tanışmıştım. Her hafta cumayı dört gözle bekliyordum. Çünkü yurda döndüğümde bir boşluk oluyordu içimde. İnsanlar sanki sırf bu dünya için yaratılmış gibi meşgaleler içinde oluyorlardı. Ben de zaman zaman dalıyordum bu meşgalelere. Günler geçiyordu. İngilizce öğrenme amacımız için geldiğimizi önceden belirtmiştim. Buradaki insanlar kendi dillerini konuşuyordu. Ben de ingilizce öğrenmek için çabalıyordum. Ama anladım ki bu hiç kolay olmayacaktır. Çünkü sade öğrenci kesimi iyi derece de ingilizce biliyordu. Ben de arada sırada oturup insanlarla konuşuyordum. Çünkü onların içine girdiğimde sıkılıyordum. Kültürleri farklı yaşayışları farklı gerçekten zor oluyordu benim için.

Hele bir gün hiç unutmuyorum hristiyan bir türk arkadaşım bana şöyle dedi: ”Sen buraya geliyorsun ailenden vazgeçiyorsun, arkadaşlarından vazgeçiyorsun, yemeklerinden vazgeçiyorsun… Peki dedi gerçekten ingilizce öğrenmek istiyor musun? Ben de evet dedim. ”O zaman kendine bir kız arkadaş yapmak zorundasın” dedi. Peki dedim kardeşim ben kız arkadaş yapamam dedim. Bana uygun değil. Benim dinime göre uygun değil dedim. O da aynen söyle dedi birini seçeceksin kardeşim. Eğer öğrenmek istiyorsan kızı kaçırmayacaksın dedi. Hayır dedim ben dinimden vazgeçcem ha dedim bir ingilizce için işte orada dur dedim! Hiç öğrenmem yaklaşmam daha iyi. Sahi insanlar ne kadar rahattı. Ben ona sordum senin dininde dedim uygun mu peki zina? O da dedi hayır ama dedi cehenneme de odun lazım. Çok rahattı bunları söylerken. Ben de onunda yapmamasını gerektiğini söylemekte ısrarcıydım. Senin dininde bunu kabul etmiyor benim inandığım dinde diyerek sözlerimi tamamladım.

Evet zor zamanlar geçiyordum zaman zaman. Çünkü insanlar burada çok rahattı. Eğlence sınırsız, her yerde kalbimize yara açacak kadar günah yığınlaydı. Kendimi odama çekiyor kendi isteğim hayatı yaşamaya çalışıyordum… Avrupa bitmiş durumdaydı. O gözümde büyüttüğüm avrupa o kadar iğrenç geliyordu ki bana. Dışarıda gezerken gelip ahlaksız teklifler yapanlar, alkolün su gibi içilmesi ve insanların sokaklarda perişan hallerde olması ve en kötüsü bizim ülkemizin insanlarının da bu yolda gitmesi beni derinden üzüyordu. Sahiden ne yapmam gerekiyordu.

Düşünüyordum, arkadaşlarıma mescidin olduğunu söylüyordum. Çünkü o kadar daralmıştım ki. Dini bir sohbet yok muhabbet yok varsa yoksa dünya işleri. Kendimi odama atmıştım. İnsanlardan alacağımı alıp kendi yaşantımı yaşamalıydım. Eğer böyle yapmazsam hüsrana uğrayacaktım.

Evet arkadaşlar avrupa zor, yaşam zor ama mücadele etmek isterseniz gelin. Gerçek amacımızdan şaşmayın. Çünkü döndüğünüzde derin hüsran yaşayabilirsiniz. İşte bu yüzden gözünüzde buraları hiç büyütmeyin. Beş para etmez yerler. Ha farklı kültürler farklı insanlar görmek gibi düşünceler içinde oluyorsunuz. Tamam görebilirsiniz ama ben hiç hoşlanmadım ne kültürlerinden ne de yaşama biçimlerinden. Her gün domuz eti yiyorlar ve çok pis kokuyor. Markete ilk girdiğim gün hiç bir şey alamamıştım. Hangisinde ne var hangisinde domuz yok. Sonra polonya denilen ülke gelişmemiş bir ülke gerçi avrupanın çoğu ülkesi şuan Türkiye’ye oranla aynı. İnsanlar sanki ölümü bekliyor gibiler. Köpek besleyen bir sürü insan var. İnsanlar çok soğuk. Kendi memleketinin sıcaklığı hiç bir yerde yok. Burada önemli olan bir şey var o da: bütün bunlar olurken sen bir hayat dersi çıkartıyorsun kendine. Ülkenin önemini, caminin önemini hani o sana beş dakika olan cami varya Türkiye bazılarının yavvv ne kadar çok cami yapıyorlar arkadaş onun yerine başka şey yapsınlar yeter dedikleri. İşte onun kıymetini burada anlıyorsun güzel kardeşim. Çok hayat dersi var buralarda.

Avrupanın güzel yönleri de var onları bahsedeyim. İnsanlar dürüst bir kere mesela. Tamam islama çok uzaklar yaşantıları berbat ama tek hoşuma giden yanları dürüst insanlar. Bir tramvaya bindiklerinde bir görevli yok, biletlerini kendileri makinadan alıp yerine oturuyorlar. Ülke olarak bizim bu konuda dürüst olmaya ihtiyacımız var. İşte böyle dostlar benim aklıma gelen bunlar. Ülkemizin daha çok bize ihtiyacı var…