Bazı Candaş medya önderlerinin ayakta alkışladığı (!), büyük bir kampanya ile halk nazarında üst seviyelere çıkmak üzere oluşturulan suni tablo  sis bulutunun dağılmasıyla altı ay sonra yani dün gerçeklerin ayan beyan ortaya çıkmasıyla anlaşıldı. Meğer yeni ve büyük bir uyanış manifestosu (!) sandıkları şey, aslında halk için değil de sadece kendi koltuk güçlerini sağlamlaştırmak içinmiş.

Sponsor Bağlantılar

Niyetlerin bu kadar kısa süre de açığa çıkması , herkesin beynindeki asıl düşünceleri bu kadar kısa süre de ifşa etmesi oluşturulmaya çalışılan havayı anlamlandırmamız açısından son derece faydalı oldu. Aslında işin bu noktalara varılacağı zaten belliydi lakin olayın başaktörleri her şeyin bir mübalağa denizi olduğunu kendilerine bile itiraf etmezlerken, kendiliğinden gerçeklerin ortaya çıkması ilahi adaletten başka ne olabilir ki…?

Evet, dün tüm Türkiye’nin ve dünyanın gözleri önünde cereyan ettiği üzere; Ana Muhalefet Partisi mensupları, Candaşlarının olağanüstü katkı ve gayretleriyle, büyük bir reklam kampanyasının ardından yapmış oldukları kongrenin ardından henüz altı ay geçmişken, beyinlerinden geçen asıl düşünceyi ifşa ettiler. Niyetler açığa çıkınca da malumunuz üzere ortalık iyiden iyiye karıştı. Genel Merkez binasının katlarında ayrı ayrı yönetim kurulu toplantıları yapılmaya başlandı.

Bu bilgiler ışığında yaşananlara bir de tersten bakalım. Yapılan o sözde ihtişamlı kongrede nam-ı değer Gandhi Kemal’in  manifesto (!) niteliği taşıyan konuşmasından sonra bir erken seçim olsa ve oluşturulan bu yalan rüzgarıyla Cumhuriyet Halk Partisi iktidara yürüseydi (!). Ne olurdu biliyor musunuz? Dünkü yaşanan kargaşa, Gençlik Kolları’nın bazı üyelerinin Merkez Yürütme Kurulu’nun toplantı yaptığı odayı basma girişimleri, yılların politikacılarının birbirleri aleyhinde verdikleri demeçlerin belki de yüz kat daha fazlası iktidar olduklarında yaşanacaktı. Bir anayasa kitapçığının ülkeye verdiği astronomik zararları hesaba katarsak, bu olayların ülke ekonomisine ve düzenine vereceği zararı düşünmek dahi istemiyorum. Adl-i ilahi günün birinde elbette gerçekleşiyor, bazen biz farkında olamasak da… İnanın kimsenin hakkı kimse de kalmıyor!

Ülkemizde yaşanan bir olumlu bir hava var ve istikrarlı günlere hızla gidiyoruz. Son günlerde yaşanan müessir olaylar, Cumhurbaşkanlığı makamına ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na ve onun kabinesine alenen ağzı alınmayacak sözlerin söylenmesi hepimizin malumu. Yaklaşan seçimler öncesi her zaman olduğu gibi bazı kesimlerce topyekun bir  saldırı başladı.  Allah bu çabalarını boşa çıkaracak ya, saldırırken bir yandan yere göğe sığdıramadığı partinin mensuplarının içine düştükleri durum da ortada. Bu arada bu süreç yaşanırken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın sürecin her kademesinde fiilen bulunmasını anlayamadım. Elbette partilerin denetlenmesi asli görevidir ama bunu basın aracılığıyla her yaşanan aşama sonrası bizzat dahil olmasını yadırgadım. Söz konusu durumla alakalı zaten yazışmalar yapılıyorken,  hadiseye fiilen bu kadar müdahil olmayı takdirlerinize bırakıyorum.

Sonuç olarak her şey gözümüzün önünde yaşanıyor ve yaşananlara anlam vermemiz o kadar da zor olmuyor. Türkiye 1960’ların Türkiye’si değil artık. İletişimin çok daha hızlı olduğu bir çağ da olaylara daha objektif bakabiliyoruz. Terazinin hangi kefesi daha ağır gelecek hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Yeter ki olması muhtemel provokasyonlara alet olmayalım, birliğimizi, kardeşliğimizi bozacak oluşumlara prim vermeyelim. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN.