Sözlerin tükendiği yerde başlar gözyaşları. Asıl ise; sözlere anlam katan da onlardır bilinmez. Acizlik olarak görülür, bazen çaresizlik…

Oysa sessiz çığlıklardır yavaşça süzülen gözlerden ve dile vururken anlam kazanan. İçe atılır ara ara… İşte başörtülü oldukları için suçlanan, kapılara sürülen, bekletilen, itilen, hor görülen kızlarımızın dili oldu her daim bu gözyaşları.
Alfabenin A’sı oldu B’si oldu yer yer. İstenene, dileklere odaklanma oldu, motivasyon oldu. Neydi ki günahı onca kız kardeşimizin de bunca gözyaşına mahkum bırakıldılar??? Dillerine vurulan kelepçelerle, okumak isteyişlerine, çalışmak, yer edinmek isteyişlerine vurulan prangalarla dibe doğru çekildikçe semaya yükselen pırlanta gençlik.

Sponsor Bağlantılar

İstedikleri atla, deve değildi. “Oku” emrine itaat etmek, belki kariyer, belki faydalı olacağı bir yer ve belki de evde aş bekleyen ahalisine bir lokma ekmek götürebilmek savaşıydı onlarınki. Ne isteniyor başörtüsü gençliğinden? İç dünyalarında pembe düşlerinde gezen çetrefilden uzak insanımı neden koyu renklere mecbur bırakmak, kaos ortamının merkezine sürüklemek? “Siyasi bunlar” derken siyasetin ta kendisine alet edilmek ne büyük bir haksızlık.

Hey sen örtülü müsün; yerin evdir… Sen bir anne, bir eş, bir ev hanımı belki de bir hizmetçi olabilirsin ötesine hacet yok (!!!) Okumak, çalışmak senin neyine be kızım. Yer mi edinmek istiyorsun? İşte televizyon karşısındaki koltuk, işte bulaşık dolu tezgah, işte çamaşırlar ya da ütü masası başı. Senin yerin evindir. HAYIR… Bütün gücümüzle, sesimizle ve varlığımızla HAYIR diyoruz bunlara. Başı örtülü arkadaşım tüm bunların yanı sıra okur, araştırır, bulur, çalışır ve aklınızın alamayacağı en olağanüstü, en ulaşılmaz ve en uç noktaların sonuna bir noktada kendinden koyar. Siz anlasanız da, anlamasanız da; isteseniz de istemeseniz de; O, ev değil dış dünyanın çerçevesini dahi aşarak yer edinebilir kendine. Başörtülü arkadaşım şarkıcının da dediği gibi çocukta yapar, kariyerde… Elleri ağza götürecek kadar, yürekleri hoplatacak kadar başarılı olabilir. Sindirilemez içine, sadece öyle sanılmasına olanak sağlar.

Sizlerin at gözlükleri ile baktığınız patika yolun etrafındaki yemyeşil ormanları, rengarenk çiçekleri ve uçuşan kelebekleri görür, duyar, hisseder. İşte bu yüzden kuru kuruya bağlandığınız değerlerin üstünde bir değeri ve anlamı vardır ulaştığı yerin. Sizler gölbaşında balık avlarken, O okyanuslara dalar, kafdağını aşar, Zümrüdü-ü Anka kuşunun kanadında yolculuk yapar ve konuverir en üst mercilere. Çünkü tepeden inme bir yerlere gelme hevesinde değildir. Çalışır, didinir, yok olur varlığı bulma noktasında.

O en güzel eştir, şefkatli bir annedir, yârdir, yarendir ve yeri doldurulamaz bir dosttur yanılmadınız. Ancak bir o kadar da başarılı bir öğrenci, iyi bir memur, ehil bir müdür, etkili bir lider, kimi zaman yazar ve kimi zaman da çizer…

O Rabbinin emri üzere başını örtmüş, tesettürü tercih etmiştir. Ancak beyni uçsuz, bucaksız ummanlar kadar açıktır. Tüm yaşadığı itiş kakışa rağmen; her kim olursa olsun kucak açmayı, sahiplenmeyi bilendir.

Başörtülü arkadaşım çok ağlatıldı bu uğurda çok yıpratıldı belki ama kan kusup da kızılcık şerbeti içtim diyebilmeyi başarabilecek yürek yine onda mevcuttu. Çünkü o bilirdi ki “bu dünya mü’minin cenneti değildi”. Tercih ettiği bu güzel yolda, döktüğü gözyaşları çölleri yeşertebilirdi ancak özgürlüğe çimdik atan diken dillere, ona yakıştırılmasına rağmen asıl örümcek ağı ile tamamıyla kaplanmış beyinlere ve kaktüsten inşa olmuş fikirlere işleyemedi yıllardır.

Sözün aslı ve kısası; Başörtülü kız buradaydı; üzerine yağdırılan kin ve nefret yağmuruyla, inancına verilen ret kararlarıyla daha da var olarak çoğalacak ve daha bilinçli olarak burada değil artık yolun bir adım ilerisinde olacak…

Bu uğurda büyüklerimizin verdiği canlarla, sarf edilen çabalarla, özgürlüğe destek olanlarla ve en önemlisi bunca yerden yere çalınmak istenmesine rağmen tesettür kararımızla gurur duyuyoruz.

Öznur Yılmaz Kirenci
15.04.2010