“Bir oğlum askerde bir oğlum dağda, durdurun şu kanı”. Bak annecik sana son uyarımı yapıyorum. Kan durdurmak lafını unut. İki çocuğun zaten senden çok uzaklarda bir yerlerde yaşamın en acımasız dönemini geçiriyorlar. Sen, üçüncü çocuğunu da devlete göndereceksin. Bu ülke için bir evlat daha vermişsin bir şey mi? Vatan sağ olsun, sen de sağ ol annecik.Neyse ne diyorduk? Üçüncü oğlu da gönderdin mi? Sonrasını kesinlikle düşünmeyeceksin. Ölür mü, sakat mı gelir? Bunları düşünmek sana yasak. Sakın oğlunun nereye gönderildiğini de sorgulama. Böyle bir şey yaparsan sana vatan haini yaftasını yapıştırır, kameralar karşısında dünyaya rezil ederim. Bu arada dünyanın, yaşamın, umudun ne olduğunu biliyorsun değil mi? Tabii ki biliyorsundur be annecik. Koskocaman sosyal bir devlette yaşıyorsun ve aynı zamanda seni bizden bir adım öne çıkaran asker oğulların var. Daha ne istersin be kadın. Bu arada bir şey sormak istiyorum. Geçen gün, hani yazıma başlamadan önce seni ziyaret ettiğimde mum ışığında yemek hazırlamıştın ya bana. Ne için olduğunu sorabilir miyim? Lambaları ne için açmadın annecik. İki odalı evinin bütün lambalarını açarak bana Türkiye’de en onurlu yere sahip olan asker anasının yüzünü ne için göstermedin? Cevap versene be kadın. Elektrik parasını mı ödeyememiştin. Hadi canım sende beni kandırıyorsun. Bak, PKK’nın oğlunu dağa gönderdiğin için sana fayda sağlayamayacak kadar aciz olduğunu biliyorum, fakat asker oğlun için devlet senin faturanı ödeyecek kadar şereflidir. Senin nurlu yüzünü mum ışığında görmeme neden olan kesinlikle devlet değildir. Faturayı yatırman için devlet para verdi fakat sen yatırmadın. Bunun tek açıklaması budur. Daha fazla konuşma. Yok para vermemişlerde, yok zar zor geçiniyormuş da. Sen onları benim külahıma anlat. Beni kandıramazsın. Ne dedin? O konuyu çoktan geçtik be kardeşim. Çocuk mu kalmadı evde? Nasıl yani? Üçüncü erkek çocuğun nasıl olmaz. Bunu ne için baştan söylemiyorsun. Şimdi anladım ne için ışıksız yaşama mahkum bırakıldığını. Hemen kocanın yanına git. Çocuk yapma çalışmalarına başlayın. Çocuk erkek olursa belki ışıklar açılır. Günyüzü görürsünüz.
Beş gün sonra,
Yazdığın mektupta faturayı ödememene rağmen elektriğin bağlandığını söylüyorsun. Daha sonraki cümlelerin ise nankörlük kokuyor. Sakın karşı çıkayım deme. Ulan cahil kadın oğlunun şehit olduğu günle, elektriğin bağlanmasının aynı güne denk gelmesi tesadüften başka nedir? “Oğlumu öldürdüler ve acizlikleri televizyona çıkmasın diye elektriği alelacele bağladılar” diyorsun. Bak, kadın kendine gel. Bu ülke senin oğulların gibi milyonlarca şehit verdi. Şehit anaları ve babaları şerefli ülkenin şerefli vatandaşlarıdır. Onlara her konuda fazlasıyla yardım edilir. Devletleri asla onları yalnız bırakmaz. Sen yalancının tekisin. Öylesin değil mi? Öyle olduğunu söyle. Ne olursun söyle? “Anamız olarak gördüğümüz vatan asla bizi yalnız bırakmadı” diyerek beni mutlu et. Vicdanımı rahatlat. “Verdiğin vergiler benim cebimde” demelisin annecik. Yalan söylemeyecek misin? Öyleyse seni bu ülkede rahat bırakmam. Oğlunu vatana hainlikle suçlar, seni de terörist olarak yaftalarım. Sonrasını biliyorsun değil mi? Vallahi ne seni ne de oğlunu ülkenin nimetleriyle ödüllendirmem. Hadi bakalım cevabını bekliyorum.
Saygılarımla
Bir Vatandaş
yanlış bir davranış
Erkan, yazıyı okumadan yorum yapmışsın ve Ömer haklı demişsin. Ömer’in yazısını bir oku bakalım. Ömer daha orduyu bile eleştirmiyor ki nereye haklı oluyor?
yazıyı okumadım ama yorumları okuyup bende birşey yazmak istiyorum.
kesinlikle ordu içinde ki bazı güçler göz yumuyor bu olaylara. topu topu 100 tane aç sefil adam geliyor ve satlerce bir taburu tarıyor. Bu da öyle izleniyor. Sağ ve sol çatışması olduğu zaman ordu bir gecede 20 milyon insanı durdurdu kimsenin gıkı çıkmadı.
Bir yere saldırı olduğunda bunu diyarbakır ana jet üsüne biltirmek 10 saniye, ordan uçaklanır havalanıp o bölgeye gelmesi 10 dakika. yani en fazla 15 dakika içinde ordaki 100 tanecik soysuz yok edilir. hadi olsun 1000 tane yine 30 dakikadan fazla sürmez.
Dağlıca komutanı çok güzel açıkladı. defalarca üstlerimize söyledik bize saldırı yapacaklar dedik karşı saldırı izni alamadık diye. Daha neyi tartışıyoruz bilmiyorum.
Ordu da bizim, hükümet de…
Hükümetin yaptığı yanlışları eleştirelim ve gerekirse yapmadıkları için hesap soralım. Doğrularını da açık yüreklilikle belirtelim.
Ordu, malesef yılardır ülkesine ve vatandaşlarına yabancı kaldı. Halkını küçümsedi, değerlerini görmezden geldi, halkına karşı cephe aldı, andıçlar ve bitirme planları yazdı. Keşke bunları yazacağına oturup terörle mücadelenin nasıl çözüleceğini yazsaydı, keşke kendi askerlerini bile bile ölüme yolamasaydı, keşke askerlerini koruyabilseydi. Bunun için hesap soralım. Ama şunu da bilelim ki hükümet de ordu da bizim… Zaten bizim oldukları için kızıyoruz ve de hesap soruyoruz. Biz niye başka ülkelerin, ordularına ve hükümetleri için hesap soralım ki olağanüstü bir durum olmadığı müdetçe. Değil mi? Ayrıca orduyu eleştirenler küçükler mi? Veya hükümeti eleştirenler büyükler mi? Ordu ne şekilde tasfiye edilir? Ne yani Ergenekon davasıyla ordu temizlenmesin mi? Ne yani bu operasyonlar mı rezil ediyorlar? Asıl bizi rezil eden şey şu reziliktir: Hiçbir ordu kendi halkını düşman olarak görmez ve kendi halkı aleyhine andıçlar düzenleyip, bitirme planları yazmaz. Yazıyorsa asıl buradadır rezilik. Bu kadar asker şehit oluyorsa göz göre göre asıl buradadır rezilik… Unutma!
Ord mu? Kimin ordusu? Ben artık onların safsatalarını konu almayacak kadar büyüdüm.Bizim ordumuz Kurtuluş Savaş Döneminden sonra ABD ordusu oldu. Onları eleştirmek yetersiz kalır. Zihniyetlerin tasfiyesi gereklidir. Bugün orduya yapılanları haklı gördüğümü sanmayınız. Bu şekilde tasfiye mi olur? Dünyanın gözü önünde kendi ordusunu rezil eden bir hükümet. Kısacası ne o ne o. İkisi de Coni’nin çocuğu.
Ömer madem sen yazının çok doğru olduğunu savunuyorsun. Başkaca şeyler söylemeye gerek yok ama niye yazında orduya sitem ve soru yok? Niye soramıyorsun bazı şeyleri orduya? Mesela “istihbarat nerede? Niye bu gençler bu kadar korunaksız? Böyle bir baskın nasıl yenir ve nasıl bu kadar şehit verilir?” gibi soruları soramıyorsun değil mi? “bana saygıyı öğretiyorsunuz da ne için hükümete öğretmiyorsunuz.” diye soruyorsun? Ben de sana yukardaki soruları soruyorum. İstersen orduya da, insan hayatına ve şehitlere saygıyı öğretelim, ne dersin?
Aneye nasıl hitap ediyormuşum. Vay be saygısızlığa bak. Ulan nasıl bir insanım ben? Peki, bana saygıyı öğretiyorsunuz da ne için hükümete öğretmiyorsunuz. Ben çok saygılıyım emin olun. Yazıda bel altı falan filan yok. Sadece doğrular var. Bakın tekrarlıyorum. Sadece doğrular.
Ömer, bu sana belki de en sert yorumum olacak ama seni şimdiye kadar çok kere uyarmıştım. “Mesajlarını dolandırmadan, kıvrımlı yolara girmeden daha net yazmalısın” demiştim. Sen, ısrarla bazı yazarlar gibi dolandırarak yazıyor ve birilerine ısrarla mesaj vermeye çalışıyorsun. Tamam şimdiye kadar bunları yaptın, her defasında da seni uyardım. Ama bu yazı… Evet birçok kişi, senin tam olarak ne demek istediğini anlamayacak. Tamam ben senin ne demek istediğini ve kimlere ne mesaj vermeye çalıştığını anladım. Muhakak bazıları anlayacaktır. Ama bunu herkes anlamaz. Bu bir…
İkincisi ise her ne kadar niyetin başka olsa bile bu yazı ayıp olmuş. Bir aneye hitabın bu şekilde olmamalı, bu kadar acının içerisinde böyle cümleler olmamalı, böyle bel altı sözler olmamalı. Ne demek istiyorsan açıkça yaz. Kime ne mesaj vermeye çalışıyorsan açıkça yaz ama hele böyle acı bir olayı bu şekilde yazma. En azından yazmamalısın. Yahu sen yazı yazıyorsun, yazın gizli olacaksa kime ne yararı olabilir? Neyse…
Bir de yazında inanılmaz sayıda hata var. Böye yazarlık olmaz, böyle yazı yazılmaz… Hem de bu kadar acı varken…
yanlış anlaşılmalara olanak sağlayabilecek bir yazı. mesajınızı daha net verebilirdiniz. herkes mesajınızı anlayabilecek düzeyde değil.
garip bir yazı olmuş. Olumsuz anlamda değil ama sanki mana yüklü ama çok gizli kalmış gibi. Neyse elinize sağlık…