Yazar: muten

Nerede O Eski Bayramlar

Bir bayram daha gönderdik anılara sevinci, yorgunluğu ve telaşlarıyla. Eski bayramları dillendirmekten başka bir teselli kalmadı artık. Bayramın stresi ve hazırlıkların yorgunluğu bayramın sevincini bastırır oldu.Bayramdan birkaç gün önce başlıyor işkence uzun ve kavurucu yaz sıcağında oruç tutmak zaten başlı başına önemli bir meziyet iken bir de bunun üstüne bayram hazırlıkları tam bir işkenceye dönüşüyor. İşkence mağdurları daha çok kadınlarımız olmakla beraber erkekler ve çocuklarda bundan nasibini alıyor. Sanki padişah ve ahalisini ağırlayacakmışız gibi evler baştan yaratılır, badana boya işleri yapılır, musluk, çatı, çatlamış fayans, balkon demirlerinin temizliğine kadar her şey itina ile elden geçer. Tabi bütün bunlarla işlerin bittiğini sanmayın asıl iş yeni başlamaktadır. Çünkü kafamızdaki şu temizlik curcunası halledilmiş sıra baklava börek ve saray mutfağını aratmayan yemeklere gelmiştir. Bu şekilde bütün ramazan eğer bir gram kilo verebildiysek bunlarda vakit kaybetmeden alınmış olur. Bayram temizliğinin inanılmaz yorgunluğu henüz bitmemiştir ama evde baklava olmayacağının korku ve stresi ev kadınını harekete geçirir ve kısa süreliğine yorgunluğunu unutarak  baklava yapma telaşına girişir fedakar Türk kadını. Tabi böyle yorgunluğa rağmen yapılan baklava eğer önüne gelir de bir misafirin ve  yememe gafletinde bulunursa vay onun haline bir araba lafı yer yemediğine itina ile pişman ettirilir. Türk kadını bu fedakarlığı çekerken Türk erkeği de maharetlerini göstermek zorundadır. Zaten büyük bir yorgunluk ve stres yaşayan evin hanımına destek olma boynunun borcudur artık. Çocuklara bakmak gün içerisinde sayısız çarşı pazar alışverişinde bulunmak, yanlış ya da eksik...

Devamını Oku

Kendini Tanımak

Kalbim dağlarda gezerken bir çoban saflığıyla her gece, zihnimde kör kurşunlar adres sormuyor sabahın kör aydınlığına. Gerçekten her bireyin tek bir kimliği mi var yoksa onlarca kimlik mi taşıyoruz paslanmış yüreklerimizde?Konuşmaya başlamadan, dünyayı tanımadan tanıyoruz insanları fakat kendimizi tanımak için bazen bir ömür yetmiyor nafile. Maalesef kendini tanımak aynanın karşısındaki bizi izlemekle olmuyor ya da insana dair onlarca kitap okumakla. Kıymeti var mı zaten böyle bir dünyada kendimizi tanımanın. Bu kavganın hiç bitmediği dünyada her gün binlerce insan kendini tanıma fırsatı bulmadan ucuz oyunların kurbanı oluyor zaten. Bazen kendimden önce dünyayı tanımayı, öğrenmeyi istiyorum. Ha coğrafya bilgim olmadığından değil bu. Dünya coğrafyasını değiştirmek, bu coğrafyayı kendi zihniyeti dışındakilere zehir edenlerin gaddarlığından. Belki içimiz yanıyor çölde bir hapishanede yapılan zulme ya da belinde bombalarla gezenlerin umursamadığı yok olmuş insanların duyulmayan feryadı. Evet bütün bunlar sadece ve sadece içimizi acıtıyor işte hepsi bu kadar. Yağmur ne acıyı yıkayabiliyor ne de tozlanmış aşklarıGüneş ne yarayı kurutuyor ne de yaralı...

Devamını Oku

Kan Kustu Bugün Toprak!

Kan kustu bugün toprak… İçini boşalttı dünyaya. Sığdıramadı bu kadar kanı hazmedemedi bu inleyen vücutları. Kan kustu bugün toprak… Yapamadı sindiremedi içindeki bedenleri olmadı bu sefer. Sahiplenemedi kendine verilenleri.Kan kustu bugün toprak… Aldıkça alamadı içine, verildikçe ver diyemedi, istemedi bu sefer yeter doydum dedi yeter. Ne zaman bitecek bu savaş demek bile içimizi acıtıyor bu günlerde artık. Bu soruyu sormak bile bir işkence oldu. Bu oyun, bu dalavere, bu gözümüzün içine baka baka yapılan vahşet, bu kan, bu  gözyaşı, bu feryat… Bitmeden uyku girmesin artık gözlere, bitmeden analar girmesin sıcak yataklarına, bitmeden gülmesin bir yüz, bitmeden sevinmesin artık kimse. Saklayalım kendimizi bayrama, saklayalım el üstünde tuttuklarımızı, teröre değil vatana verelim evlatlarımızı. Terör değil, evlatlarımız görsün (mutluluktan akan) gözyaşlarımızı. Artık güldürme zamanı bitsin, gülmek için beklenecek zaman mı? Kimse gülmesin artık gülmeye hasret kalanlardan  başka. Acılar gökyüzüne çıktığında terör için hoş bir name olmasın. Onu duyanlar içten içe gülmesin artık. Tahammül de bir yere kadarmış, acı da. Ciğer yandı mı bir bitermiş, kalmazmış ki külü, dumanı. Artık ona teselliler boş, sözler birer vızıltı. Kaldıramazmış artık kolu kanadı. Ciğer yandı mı kül olurmuş beden de dumanı gezermiş bir vakit ortalarda. Oyalanırmış biraz orda burada. Yanan ciğere su da serpilmezmiş meğer. Sen su serptikçe küller dağılırmış dört bir yana. İntikam diye bir şey yokmuş dağılan yüreklere onlar için intikam dönüp bakmamakmış bu aleme… Sızlanmalar ne kar eder kimselere. Kızgınlıklar yaramaz hiçbir mideye....

Devamını Oku

Bilmezler Yalnız Yaşamayanlar

“Bilmezler yalnız yaşamayanlar…” diye başlıyor ya şair şiirine. İşte ta ilk cümlede insanı bir korku sarıveriyor usulca. “Bilmezler yalnız yaşamayanlar…” burada korkutucu olan yalnız yaşamak değil aslında, korkutucu olan yalnız yaşıyor olup da bunu fark edememek. İşte o an beynimizden vurulmuşa dönüyoruz. Eyvah!!! Meğer ben ömrümce yalnız yaşamışım da fark edememişim. Ama bu nasıl olur.Bir eşim ve çocuklarım var benim. İş arkadaşlarım, beraber yiyip içtiğim dostlarım. Nasıl yalnız olabilirim ben? Diye içimizden geçiririz  ilk önce ama biraz düşününce sır perdesi açılıverir. Yalnızsın işte hem de yapayalnız. Sen anladın hep insanları oysa insanlar seni hep anlamazlıktan geldi, sen hatırladın onların doğum günlerini ve sen hiç unutmadın onlar unutsa da en sevdiğin şeyin hatırlanmak olduğunu. Yine de üzülmedin ya da belli etmedin, neydi seni bu kadar vefalı kılan korkuyor muydun yoksa yalnız kalmaktan? Bu kadar mı silindin sen hayattan ve hayatlardan. Her şey o kadar dokunuyor ki sana sevgiden başka. İçi boş sevgi değilse o da.  Ama yine de en acısı unutuluvermekmiş yaşarken hayatta. Zannediyorsun ki aslında ben olmazsam işlemez yürümez bu dünya. Koşturursun deliler gibi her bir tarafa. Zannedersin ki sen yapmazsan sen etmezsen dağılacak sanki bütün dünya. Öyle olmuyormuş aslında sen kendini harap ediyormuşsun boşuna. Sen yapmasan da farkın olmuyormuş başkalarıyla. Gel fark et artık, yalnızlığını kabul et bu kimsesizliğini ve acı haline de dön kendine. Var olduğunu hisset ve hissettir herkeslere. Yoksa bilmeyecekler yalnız yaşamayanlar … Görmedim böyle...

Devamını Oku

Ulaş(ama)mak

“En iyi baharat açlık, en iyi uyku yorgunluktur” diyor, Geothe. İstekler, arzular ve ihtiyaçlar gözümüzde güzelleştiriyor her şeyi. Bir şeyi gözde yapmak,  aranır yapmak istiyorsan ona hasret kalmalı, onsuzluğu yaşamalı, sahip olduğunda ise en büyük lüksün o olmalı ki en büyük mutluluğun sıradan bildiğimiz bir yemeği yemek ya da sıradan bir anı yaşamak olsun.Gençler için en kıymetli olan şey iş ve para iken ihtiyarlar için en kıymetli şey zaman ve sağlıktır. Çünkü iki durumda da bahsettiğimiz şeyler çok az bulunur. Bulunduğu durumun kıymetini bilen de yok denecek kadar azdır. Çoğu şey maalesef yerinde ve zamanında yapılamaz sanki dünya böyle bir şeye izin vermeyecekmiş gibidir ve öyle de olur. Hep bir aksilik bitiverir yanımızda, aksilikler hayatımızın bir parçasıdır çünkü ve bu daha doğru bir yaşamdır biz insanlara göre. Hep böyle süregelmiştir  yaşam. Alışılagelmiş düzen bozulamaz ve hiçbir iş yerinde ve zamanında yapılamaz. Hep ayrılıklar ve farklılıklar vardır her zaman ve her mekanda. O yüzden farklılıkları bilmeli ve o pencereden bakabilmeliyiz. Sızlanıp,  öfkelenmek yerine,  var olan sıkıntının bizi hangi güzelliğe ulaştırabileceğini düşünmeliyiz. Bazen bir şeye karşı emellerinin olması güzeldir,  zira bu sevinmen için sana oynanan güzel bir oyundur.  Sen ona kavuştuğunda yaşayacağın mutluluğu  bilsen daha da isterdin  emellerine uzun bir süre ulaşmamayı. Sen de bilirdin en büyük aşkın kavuşamamak olduğunu. Çünkü kavuşamadığın her şey gözünde en büyük hazinedir....

Devamını Oku