Son günlerde siyasi gündemin odak noktalarından biri olan Başkanlık Sistemi tartışmaları gündemde ki tazeliğini korumaktadır. Başbakan’ın gündem değiştirmek için mi? Yoksa gerçekten düşündüğü bir sistem olduğundan mı? bu konuyu ortaya atması bir yana, konu hakkında çok sayıda bilimsel makaleler ve kitaplar yayınlanmıştır. Peki nedir bu Başkanlık Sistemi? Gerçekten ihtiyacımız olan bir sistem mi? Parlamenter sistem iyi işlemiyor mu? ülkenin sorunlarına çözüm olabilir mi?
Bilindiği gibi ülkemizde parlamenter rejim uygulanmaktadır. Halkın temsilcileri halk iradesini mecliste halk adına kullanmaktadır. Parlamenter sistemi incelediğimiz zaman, sistemde her zaman tıkanıklıklara çözüm yolu vardır. Yürütme organı, yasama organının içinden çıktığından aralarında uyuşmazlık çıkması düşük bir ihtimaldir. Böyle bir kriz çıksa bile ‘güvensizlik oyu’ ve ‘fesih’ gibi araçlarla çözülmesi mümkündür. Tabi hükumette parlamentoyu fesih edebilir. Bu anlaşmazlıkları halk çözer. İkinci bir özelliği esnek yapılı olmasıdır. Hükumet ile parlamento arasındaki siyasi tıkanıklık donmuş gibi kalmaz. Her zaman gelişime açıktır. Halkın güvenini yitirmiş, iş göremeyen hükumetleri değiştirmek için başkanlık sisteminde ki gibi 4-5 yıl beklemek gerekmez. Bir diğer özelliği ise kutuplaşmaya yol açmaması. Başkanlık sisteminde ‘kazanan her şeyi kazanmakta’ ve ‘kaybeden her şeyi kaybetmektedir’. Bu nedenle Başkanlık sisteminde kaybedenlerin dışlandığı ve böylece sistemde kutuplaşma yarattığı iddia edilmektedir. Buna karşılık parlamenter sistemde hükumetin her şeyi kazandığı söylenemez; çünkü görevde kalması için parlamentonun güvenine ihtiyacı vardır. Parlamenter sistemde iktidar olamayanlar dışlanmaz. Onlar muhalefet partisini oluştururlar. Aynı zamanda parlamento üyesidirler. Kanun yapılmasına ve hükumetin denetlenmesine katılırlar. Özetle kaybedenler bu sistemde dışlanmaz. Son olarak da devlet başkanının ılımlaştırıcı ve uzlaştırıcı tavrından bahsedilebilir. İki kanatlı yürütme de seçilen kişiler parti üstündedirler. Bütünleştirici ve herkese açık olmak zorundadırlar.

Sponsor Bağlantılar

Gelelim parlamenter sistemin zayıf yanlarına. En önemlisi istikrarsızlık sorunu yaşatmasıdır. Ülkemizden örnek vererek açıklayacak olursak 1960-1980 arasında nisbi temsil sisteminin etkisiyle parlamentoda yapılan genel seçimlerin çoğunda hiç bir parti hükumet kurabilecek çoğunluğu elde edememiştir. Demokratik geleneklerin ve hoşgörünün yetersizliği nedeniyle partiler arası diyaloglar kurulamamış ve dolayısıyla hükumet kurma imkanı çok zor elde edilmiştir. Kurulan koalisyon hükumetleri de çok çabuk son bulmuştur. İkinci husu ise düşük nitelikli bir demokrasiye yol açmasıdır. Bunu savunanlar üç görüş etrafında birleşmiştir. Birincisi halk doğrudan hükumeti seçemiyor sadece parlamento üyelerini belirliyor, onlar da hükumet üyelerini seçiyor. İkincisi hesap sorulabilirlik açısından sıkıntılıdır. Özellikle koalisyon hükumetlerinde sorumluları tespit etmek oldukça güç bir durumdur. Üçüncüsü ise kısa sürede iktidarda kalmış partiden hesap sormak oldukça güçtür. Çünkü bu partiler aldığı kararları uygulama fırsatını haliyle bulmuşlardır. Bir diğer sorun ise kuvvetler ayrılığı sorunudur. Bugün ülkemizden de bilindiği gibi yasama ve yürütme erkleri iktidar partisi içinde, iktidar partisi yoluyla siyasal alanda tıpkılaşmıştır. Bütün siyasal ve anayasal mekanizma, aynı iktidar partisi içinde “tek”e inmiştir. Yasama-yürütme olgusu ortadan kalkmış onun yerine merkezileşme, tek elde toplanma olgusu yerleştirilmiştir. Bu bağlamda iktidar partisi yargıya da kendi eliyle şekil verme kudretine sahip olmuştur.

Başkanlık sisteminde güçlü ve istikrarlı bir yönetim ortaya çıkmaktadır. Seçim zamanları, başkanın görev süresi gibi önemli konular önceden belirlenmiştir. Bu da yönetim açısından istikrarı yakalamada verimli olacaktır. Sert bir kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır ancak bu sert ayrılık sistemin çökmesine neden olabileceğinden yasama ve yürütme arasında etkileşim araçları konulmaktadır. Daha demokratik bir yapı kazandırır. Başkanı doğrudan halkın seçmesi buna en açık örnektir. Başkanlık sistemi rejim krizlerine yol açabilir. Sistemin karşıtlarının savunduğu bu görüşe göre, anayasal organlar arasındaki çatışmalar ancak darbelerle ve demokratik olmayan yollarla çözülebilir. Son olarak da başkanlık sistemi çift meşruluğa yol açabilir. Yürütme organı gibi yasama organını da halkın seçmesinden dolayı her iki organında ayrı ayrı meşruluk iddiasında bulunmasına yol açabilir.

Genel Değerlendirme:

Uygulanabilirliği sağlandığı vakit parlamenter sistemden daha cazip bir sistem. Bana göre sisteme geçilecekse Türkiye’de devlet başkanı doğrudan halk tarafından seçilmeli. Başkanın halk desteğini aldığını göstermesi için iki dereceli bir seçim sistemi uygulanmalıdır. İlk turda belli bir oy barajı olmalı ve bu barajı en yüksek oyla geçen ilk iki aday ikinci tur seçimlerine katılmalı. Orada da en yüksek oyu alan aday başkan seçilmelidir. Başkanın görev süresi 4 yıl olmalıdır ve başkanlara en fazla iki dönem seçime girme hakkı verilmelidir. Bu bence çok önemlidir. Siyasi kültürümüzde olmayan bir şey olarak ilk kez bir siyasi etiğimiz olabilir böylece.

Başkan meclise karşı sorumlu olmamalı. Vatana ihanet, zimmete para geçirme gibi suçlardan sorumlu olmalı ve bu denetimi de bağımsız yargı organları yapmalıdır. Bakan ve milletvekili ayrımı yapılmalı. Böylece bakan seçilenler bir sonraki dönem meclise girebilme telaşı olmadan tüm enerjisini ilgili olduğu bakanlığa verebilmeli.

“Başkanlık sistemi Türkiye’yi kötüye götürür çünkü işleten tek ülke A.B.D’dir.” görüşü yanlış ve yersiz bir görüştür. İşleten tek ülke A. B. D’dir doğru ancak başka ülkelerde bu sistem esasında yoktur. Diğer ülkelerde ki sistemler keyfidir. Parlamenter sistemde birçok ülkede kullanılıyor ancak en iyi işleyen yer İngiltere’dir. Şu ülkede işler, başka yerde olmaz mantığı yanlıştır.

Türkiye’de bu sistemin iyi işleyebilmesi için yerel yönetimlerin de yapılanmasına ihtiyaç vardır. Merkezi idare; adalet, güvenlik, dış politika ve savunma dışında kalan konuları yerel yönetimlere bırakmalı. Erzurum’da kapanan bir yolun açılması için talimat Ankara’dan gitmemeli kısacası.

Başkanlık sistemine geçiş ekonomik kalkınmayı da sağlayacaktır. Tabi bu görüşümü dayandırdığım en büyük gerekçe siyasi istikrardır. Ne olursa olsun siyasette istikrar ekonomiye de yansıyacaktır. Mesela bakanların parlamento dışından seçilmesi ve yalnızca başkana karşı sorumlu olması ekonomiyle ilgili kararları günlük politikanın etkisinden kurtaracaktır.

Konu çok geniş çaplı olmasına rağmen bu yazımda bu kadarına değinebildim. Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğundan kalma 600 yıllık padişahlık geleneğimiz, Atatürk’ün 15 yıllık fiili başkanlık dönemi  İnönü’nün ‘Milli Şeflik’ dönemi ve Menderes döneminin başkanlık sistemini çağrıştırması toplum yapımızın sistemle uyumlu olduğunun göstergesidir. Ayrıca dünyada ki genel eğilimler de bu yöndedir. Sovyetler Birliği enkazından çıkan Türk Cumhuriyetlerinde de bu sistem uygulanmaktadır. Sistemin ülkemizde uygulanmasının bazı sakınca ve faydalarının olacağını kabul etmek gerekir. Zaten yeryüzünde şuana
kadar kusursuz bir sistem olmadığı gibi bu sisteminde kusurlu tarafları olacaktır. Ancak tercihte önemli olan getirinin götürüden çok olmasıdır.