Mainz,20.03.2014

Var ama bizim rüyalarımıza efendimiz (s.a.v) teşrif etmiyor. Bundan dolayı elâlemi kıskanacak hâlimiz yok. Günahkârlığımıza verelim. Fakat yine de Allaha sonsuz hamd-u senâlar olsun. Zira en azından rüyalarımıza „şeytan“ da gelmiyor. Sağlam ve selim akıllı hiç bir müslüman Hz. Peygamberin rüyalarına girdiğini ve onunla görüşmeler yaptığını ve hatta ondan bazı talimatlar almak suretiyle günahlara engel olduğunu söyleyemez.

Sponsor Bağlantılar

Hele hele Hz. Peygamberin „Ankara havaları“ dinlemek üzere geldiğini iddia etmek akıllara zarar bir sapkınlıktır. Ya „Cebrail gelse oy vermem“ diyen kafaya ne demeli acaba? Müslümana yakışan bu bir „klinik“ vaka ise doktor tavsiye etmek değilse tevbeye davet etmektir. Günahta ısrar etmek şeytanın pislik amelinden başka bir şey değildir. Sadık rüyaları ancak Peygamberler görürler. Peygamberlerin dışında kim ne görürse görsün kendinedir, başkalarını ilgilendirmez. Peygamberden talimat aldığını söyleyenler burada durur mu zannettiniz. Asla durmazlar, „bir sınır yoksa hiç sınır kalmaz“. Yakında Peygamberi de devre dışı bırakabilirler. Şarlatanlık nasıl olsa bedava. Üstelik bir hayli de müşterisi var. Ürünün maliyeti, sadece bir „kaykuleden“ ibâret. Ancak milyarlarca dolara tekâbül eden bir pazarlama ağı var. Böylesi bir ticarete şapka çıkarmamak ancak kıskançlık ile te`vil edilebilir.

Rüyalarında Peygamber gördüğünü ileri sürenler yeni değildir. Birazcık tarikat geleneğine göz gezdirmiş olanlar bile bilir ki burada „ilim“ den ziyade „ilham“ ve „keşif“ denilen yol ile bilgi edinilir. Bunlarda daha ziyade nedense „uyurken“ olur. Allah ümmetten her daim uyanık olmasını beklerken bu batıni meşrepler devamlı uyuyarak dolayısıyla da rüyalanarak ürünlerini tezgâha çıkartırlar.

Rüyada Peygamber Görmek

Daha önce de ifade ettik. İnsanlar kendileri bir takım güzel şeyler görebilirler. Rüya neticede bilimin büyük ölçüde açıkladığı insani bir durumdur. İnsan gördüğü pir-i fani, bembeyaz sakallı bir amcayı Hızır(!) yahut Peygamber zannedebilir. Tabi efendimizin 63 yaşında vefat ettiğini hatırladığımızdaki tenakuzu da bir tarafa bırakalım. Ancak yine de insanlara, bize bunları anlatmadıkları ve hatta bu „zırva ve palavralarla“ amel etmek zorunda olduğumuzu söylemedikleri sürece bir şey deme hakkımız yoktur. Zira başkalarına zararı olmadığı sürece insanın „saçmalama hakkı“ olduğunu bile düşünenlerdeniz. Ancak birileri çıkıp ikide bir de Peygamberi gördüm „twetleri ikiye katlayın“ dedi derse ona da „ağır ol molla“ desinler deme hakkımız doğar. Mollayı kasten dedim ki daralsınlar. Zira bu zümrenin takiyyeciliği onlardan kopya etmesine rağmen mollalar can düşmanlarıdır. İran ve şia düşmanlığı had safhadadır. O kadar ki bir adam İrana gezmeye bile gitse „aforoz“ edilmesi için yeter sebebtir. Halbuki „batınilik“ denen kurum haddi zatında bizim topraklarımıza da İran dan çıkıp Orta Asya ve Hint kıtasında bir tur yaparak gelmiştir. Tabiki yolda bu anlayış hemen her kültürden etkilenerek bazı „bagajlarla“ birlikte Anadolumuza intikal etmiştir. Ancak „gizem, sır ve rüya“ her zaman asli yerini korumuştur. Bizimkiler sadece fazla farisi renkler ihtiva etmesin diye içine birazda „şaman“ renginden yerleştirmişlerdir. Siz buna Asyadaki inanç sistemlerinden başkaca karışımlarda eklemlediğinizde ortaya tam da Vahyin kaynağı  olan Kitap ile fazla ilgisi olmayan „garip bir anlayış“ çıkmış olur. Zira kitap ile davet yapıldığında çağıran Allaha çağırmış olur. Oysa rüya ile çağırdığınızda „kendi cemaatinize, kliğinize, örgütünüze yahutta tezgâhınıza“ çağırmış olursunuz. İşte mesele tamamen budur.

Nereyi dolanmış olursa olsun bu „gizemli damar“ esasen İslâma ait bir kurum değildir. Aynı zamanda hemşehrimiz olan Hıristiyanlığın kurucusu Pavlus tam anlamıyla bir „Gnostik“ tir, yani batıniliğin kurucularındandır. Hakikati Hakkı anlatan elçiler ve onların getirdikleri vahiyde aramak yerine „derunilikte, gizem de sır ve rüyalarda“ arayan bu mantığın sahibi Pavlus, ilginçtir ki Hz. İsa efendimiz hayatta iken ona iman eden mü`min İsevileri yargılatmak üzere ihbar mektupları düzenleyip, suç duyurusu yapmakta olan bir avukat idi. Hz. İsa Peygamberin vefatından 3 yıl sonra sırra kadem basmış olan Pavlus tekrar ortaya çıkar ve „İsa bana göründü ve hakikatleri iletti“ demeye başlar. Ve sonuçta Allahın indirdiği İslâmı Hıristiyanlığa ve onun elçi olarak gönderdiği Hz. İsa efendimizi de „Tanrının oğlu“ makamına yükselterek oluşturduğu boşluğa da kendisini yerleştirip „yeni bir din“ icat etmişti. Asrımızda bazı kendini bilmezlerin yapmakta oldukları çok mu farklı Allah aşkına!

Bizim Rüyamız Nasıl?

Bir kere biz rüyamızı uyanıkken görüyoruz. Uyanık iken gördüğümüz için de hiç kimsecikleri rüyamıza alet etmiyoruz. Zira bizim rüya dediğimiz aslında „iddiamız“dır. Elbette olmayan „Kaf dağı ile olmayan Zümrüd-ü Anka kuşundan“ bahsetmiyoruz. Biz 2023 ve ötesinde ülkemizin dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline geleceğini, vatandaşımızın özgür ve refah içinde bir hayat sürerken bütün dünya mazlumlarına sadece iâne yardımları değil zulmü engelleyen ve adaleti tesis edecek bir güce ulaşmasını ve bu gücünü uluslararası bu vahşi düzeni engellemek için kullanacağını haksızın karşısında dimdik duracak ve mazlumlara kalkan olacak hulasa „üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne“ geçişi sağlayacağını iddia edinmişiz kendimize. Dolayısıyla sadece bu rüyayı görmekteyiz. Bu rüya kesinlikle bir ütopya değildir. İçimizdeki „İrlandalılara“ rağmen bu rüya gerçekleşecektir. Hem bunu tarihte bir kere yapmış olan bir Milletin benzerini bir kez daha yapamayacağını ancak özgüvenini kaybetmiş, Allah en büyüktür (Allahu Ekber) derken hafif bir tereddütle ve canı çıkasıca reel-poltik kaygıyla galiba ABD ve İsrail daha büyüktür deme gafletini gösterebilen zavallıların silik, korkak ve çürük tezlerinden ibarettir. Daha da inanmazsanız buyurun o zaman Kuràn şairi Akifi dinleyelim:

Bir Zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz,

Gelmişiz dünya`ya milliyet nedir öğretmişiz.

Baki Selam ve Saygılarımla.

Ömer Erdem