‘Kerkük’e Brüksel Modeli’ manşetlerinin boşuna atılmadığı ortada. NATO güdümlü bir merkez oluşturulması beklenilen Kerkük’teki şii ve sünni kavgasınının da Anglo-Sakson Hasan Sabbahlara nasıl yaracağı görülmeyecek bir gerçek değil. Tabi ki bunu tarih gösterecektir. Ve tam bu noktada şu soruyu soruyoruz belki de kendimize Ortadoğu’da bütün iktidarlar bir bir devrilip, isyanlar bastırılamazken neden İran’ın böyle bir sorunu yok,İran’ı farklı kılan ne?
İran; İslami bir ülkedir ama ‘Şii’ bir ülkedir ve Şii Mezhebi, İslam içerisinde çeşitli Batıni kolları ile hayli farklı bir konumdadır. İsrail’in İran’la ‘can düşmanı’ olduğu gibi kati ve sert cümleler; Uluslararası politikayı, stratejik duruşları ve o ülkelerdeki odak akımları yok sayıp göz ardı etmekte steril bir dış politika yaklaşımı olmaktadır. Şiilik bünyesindeki kollar; İslam’ın diğer kolları tarafından ciddi suçlama ve tehditlere maruz kalmakta, bu olay basit bir mezhep ayrılığından öte ciddi ayrışmalara dönüşmektedir. Bunu bir örnekle somutlaştıracak olursak; El-Kaide’nin ideologlarından, Bin Ladin’in sağ kolu ve Suudi Arabistan sorumlusu Yusuf El-Ayeri; ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Haziran 2003’te yayınlanan ‘Bağdat’ın Düşmesinden Sonra Irak ve Arap Yarımadasının Geleceği’ isimli kitabının basımından üç ay sonra Suudi güvenlik birimlerince öldürülmüştür. Ayeri’nin özelliği; Şiileri ‘Haçlılar ve Siyonistlerle İşbirliği ’ ve onların 5.kol faaliyetlerini yürütmekle suçlamaktır. Irak’taki direnişe destek veren Ebu Musab El-Zerkavi’de; Şiiler için ‘çok tanrılı’ gibi ifadeler kullanmakla kalmayıp; Sistani için ‘Yahudi Dönmesi’ ifadesini kullanmıştır. Şiiliği; İslam mezhepleri arasında bu tarz suçlamalara konu eden yapısı; özellikle bazı kollarının ezoterik yapısıdır. İmamlık kurumunun; Tanrı ile kul arasındaki konumunun; Yahudilikte Hahamlık müessesesi ile gösterdiği benzerliklerden tutun da, kayıp imam mevzuunun ve tekrar dünyaya geri döneceği beklentisine kadar bir çok alt başlık; Şiiliğin özellikle bazı ezoterik kollarının; Yahudiliğin ezoterik yorumları ile benzer inanç zeminlerine ve dinamiklerine hizmet edebileceği yolundaki yorumlara/eleştirilere bir haklılık zemini kazandırmaktadır. Bugün hala varlığını sürdüren ve kendilerini İsmail-i olarak tanımlayan şiilik içindeki bu en güçlü mezhebin en son imamı bildiğiniz “imamlardan” değil gibi kendisi, babası, oğulları, kızı ve amcaları ile Batı’nın üst düzey aristokrat okullarında eğitim görmüş ve imamdan çok bir burjuva görüntüsü vermektedir. Hz.Muhammed’in soyundan geldiğini iddia eden İsmail-i’lerin bu 49. İmamın dedesi BM’nin öncüsü sayılan Devletler Liginin Başkanlığını; babası Aly Khan , Pakistan’ın BM Büyükelçiliğini;amcası Sadruddin Aga Khan BM Mülteci Komiserliğini ve BM’nin Irak-Türkiye sınır bölgeleri Temsilciliğini yapmıştır.‘İmam’Aga Khan’ın kardeşi ‘Prens’ Amyn ; abisi gibi Harvard’dan mezun olduktan sonra BM Sekreterliği bünyesindeki Sosyal ve Ekonomik İşler bölümünde çalışmakta. Ve bünyede İmamlığa bağlı sosyal kurumların çalışmaları ile ilgilenmekte..Yine Harvard’dan mezun olan en büyük oğlu,Williams’dan mezun olan küçük oğlu ve yine Harvard’dan mezun olan kızı Prenses Zahra da İmamlığın ‘Aga Khan Kalkınma Ağı’ verilen sosyal kurumları ile ilgileniyorlar. Aristokrat  İmamlık Müessesi oluşturularak, geleneğin bozulması ve kuruma olan güvenin sarsılması bir amaç mıdır bilinmez tabi. Unutmadan Şii Tarikatının gerçekleştirdiği çalışmaların merkezinin Londra’da olduğunu da belirteyim…İsmail-i tarikatının zamanında kimlerle işbirliği yaptığı analizimiz açısından önemli.Bu Şii tarikatı; tarihte; işe Kudüs’teki Tapınağı korumakla başlayıp, başlı başına bir küresel çeteye dönüşen Tapınak Şövalyeleri tarikatı ile işbirliği yapmıştır.Tapınak Şövalyeleri’nin sembol iki rengi olan kırmızı ve beyaz ile Hasan Sabah’ın tarikatının renklerinin benzer olması gibi tesadüfler gerçekten tesadüf mü ? Tarih kayıtları; Tapınak Şövalyeleri ile Hasan Sabah arasında çeşitli dönemlerde işbirliği yaşandığını gösteriyor ve hatta; daha sonra, yolda çıktıkları gerekçesi ile yargılanan ve infaz edilen tapınakçıların; “Hasan Sabah’ın tarikatının etkisine girme ve onların ‘şeytan tanrısına’ tapıp, onlara hizmet etmekle” suçlandıklarını gösteriyor.

Sponsor Bağlantılar

11 Eylül saldırılarından önce İran’ın iki büyük düşmanı vardı. Birincisi doğu komşusu olan Afganistan yani Batılılar tarafından aşırı Sünni denilen Taliban, ikincisi ise batı komşusu Irak yani ezeli düşmanı Saddam Hüseyin. ABD bu iki ülkeyi işgal ederek ve bu iki rejimi yıkarak İran’ı iki büyük düşmanından kurtardı? Üstelik 8 yıl süren ve Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren İran-Irak savaşında Saddam Hüseyin milliyetçilik rüzgârını arkasına alarak Şii Arapları İran’a karşı savaştırmayı başarmışken ABD’nin Şii-Sünni ihtilafı çıkararak Şiileri İran’a yaklaştırması da ayrıca bir ödül sayılabilir. ABD gibi bir süper gücün bunu planlamadığını düşünmek pekte zekice görünmüyor.Tam da domino etkisiyle bir bir devrilen liderler ortadoğuyu sarmışken Iraklı Şiilerin İran’a yaklaşması Suudi Arabistan’ı daha da agresif hale getirecektir.Hatta düşünün ki Kerkük Şiilerinin İran hegamonyasında birleşmesi olası bir İran ve Suudi Arabistan komşuluğuna ve zaten Yemen’de İran destekli Şii Zeydilerle Yemen Silahlı Güçleri arasında şuan gerçekleşen bir Arap-Acem savaşına da davetiye çıkaracaktır. ABD’ye bundan daha fazla yarar sağlayacak bir senaryo öngöremiyorum. İran’ı desteklediği bütün stratejik öngörülerden anlaşılan Yemen’deki Şii Zeydi’lerin yaşadığı yerleri Suudi Arabistan’ın tarihinde ilk defa bir sınır ötesi harekât yaparak bombalaması bu senaryonun çokta geç olmadığını göstermekte. Sanırım 2-3 gün içerisinde Pers Mollaları dominolarına bir yenisini daha ekleyip %10 şii nüfuslu ve bu nüfusununda çoğunun petrol rezervlerinin olduğu bölgede olan Suudi Arabistan’ı da ateşe verecektir, tabi Suudi Arabistan’daki 2011 yerel seçimlerine kadar şiiler dayanırsa senaryo başka yollardan da gerçekleşebilir.

Bu bilgilerden sonra ABD’nin ‘Bizim yaptırımlarımız rejimi hedefliyor, insanları değil’  dediğini ve ABD’deki SEC kurumunun ABD Hükümetinin İran’a silah satışını araştırıp incelediğini düşünürsek [1];Irak’ın, İran’ın etki alanında bir Şii’lik ile; İsrail’in etki alanındaki bir Kürt milliyetçiliği arasında paylaştırılmış olarak Kontrollü bir savaş senaryosu ile Ortadoğu sahnesinde yer alması şaşırtıcı olmamalı değil mi ?

Yazımı yaşanmış bir olayla bitirmek istiyorum.

Aşırı dindar (Ortodoks) Yahudi; Irak’tan getirilen nükleer malzemeleri; Ürdün’den alıp; ABD’deki bir Türk Yahudisi’nin firması aracılığı ile Pakistan üzerinden İran’a satıyor. Hakkında tutuklama kararı çıkarılmasına rağmen; kış tatili için gittiği Denver Eyaletinde tutuklanan aşırı dindar Yahudi; daha sonra yerel bir hahamın gözetiminde kalmak şartı ile serbest bırakılıyor. ABD; İsrailliyi Pakistan’a Nükleer Tetik Mekanizmaları satmakla suçluyordu[2].Ancak bu haber bir an da manşetlerden düşmüştü. Hikaye’deki adam Asher KARNİ .Güney Afrika’da yaşayan bu İsrail vatandaşının işi pek de öyle insanın CV’sine yazabileceği cinsten değil : Nükleer silah
parçası ticareti.Asher Karni; Siyonist bir Yahudi ve Denver Eyaletine kayak tatili için gittiğinde FBI tarafından tutuklanmasına ve sonra federal hapishaneden alınıp, bir kasabanın küçük hapishanesine koyulmasına ve sonrada o bölgenin hahamının gözetiminde bileğinde bir elektronik takip cihazı ile serbest bırakılmasına sebep olan olaylar zinciri hayli ilginç gelmişti bana. Asher Karni ;Pakistan ordusu ile bağlantısını saklamayan,Humayun Khan’ın isteği üzerine 200 tane ‘yüksek gerilimli kıvılcım tetiği'(spark gap) satın alıyor.Bu cihazların özelliği ise;hem hastanelerde böbrek taşı cihazlarında kullanılabilmeleri,hem de nükleer silahlarda patlamayı gerçekleştiren tetik işlevi görmesi.Karni’nin bu iş için temasa geçtiği ABD’li firma; söz konusu cihaz üzerindeki ihracat sınırlamaları nedeniyle belli belgeler isteyince; Karni bu sefer ABD’de yaşayan bir Türk Yahudisi’nin firması olan Giza Technologies ile bağlantıya geçiyor ve Karni için; yaklaşık 10 nükleer bomba yapmaya yetecek sayıdaki tetiği bu firma satın alıyor ve Karni’nin Güney Afrika’daki firmasına yolluyor.İsrailli Karni ise; Güney Afrika’ya gelen bu malları önce Dubai’de bir serbest bölgeye ihraç ediyor ve oradan Pakistan’daki müşterisinin verdiği adrese[3].İşin en ilginç yanı;15 yıl İsrail ordusunda görev yapıp Binbaşı olan; Museviliğin şeriatı Talmud uzmanı; Musevi bir kuruluşun isteği üzerine ailesi ile bir likte Güney Afrika’ya taşınacak kadar Siyonizm akımından etkilenen bir düşünce yapısına sahip olan Karni’nin; İran-Pakistan eksenindeki bu ticareti gerçekleştirmesi?

OLASI SONUÇLAR ;

1) Savaş ortamı; Pers’in Mollalarına, liberallere karşı kaybettikleri toplumsal zemini, “Batı karşıtlığı” , “Milliyetçilik” üzerinden yeniden kazanma imkanı tanır.
2) Savaş; Irak’tan bir Şii ve bir de Kürt devleti çıkmasının “de facto” şartlarını hazırlar. İsrail’in kontrolünde bir Kürdistan; İran’ın kontrolünde de bir Şii Cumhuriyeti kurulur.
3) ABD, Şii Liderliğini tamamen alan İran sayesinde Irak ve Afganistan’daki kontrolü tamamen eline alır.
4) Petrol fiyatları tavan yapar ve Irak’taki petrollerin tamamı bir an da tüketilerek, Şii ve Kürtlerin eline güçlü bir kart bırakılmaz.
5) Suudi Arabistan’daki altın rezervleri bankalarda stoklanır ve altın fiyatları da tavan yapar .
6) Necef ve Kerbela bölgeleri İran’ın tamamen kontrolü altında olur.

YANIT ARANAN SORULAR;

1) İran’ı yöneten İmamlar ile; İsrail’in Siyonizm fikrinin başındaki Hahamlar ne kadar benzerdir?
2) Ahmedinejad, seçilmeden önce %70 reformcu oy veren bir ülkeye kimin desteğiyle cumhurbaşkanı oldu?
3) İran Hizbullah’ının kurulmasında İran Yahudileri nasıl bir rol oynuyorlar?
HAMAS’ın İsrail’in denetiminde, ilk ofisini İsrail’de açtığını biliyorsanız bu soru   o kadar da saçma gelmeyecektir.

Bu arada ABD’deki Musevi lobisinin başındaki birçok ismin İran asıllı Yahudi olduğunu; ABD’li Emekli Tümgeneral Richard SECORD’un, Senato Komitesi Başkanı Daniel Inouye’ne İsrail ile İran arasında Swiss Bank üzerinden 10 milyon dolarlık bir gizli silah satışını itiraf ettiğini biliyor muydunuz [4]?

DİPNOTLAR:

[1] http://www.bilinmeyenler.org/genel/irana-en-cok-silah-satan-ulke.html
[2] http://www.ccnr.org/
[3] http://exportcontrol.org/library/conferences/2516/07_Export_Control_Prosecution,_Case_Study–GUNNISON.pdf
[4] http://www.spartacus.schoolnet.co.uk/

KAYNAKLAR:

1) http://www.iran-emrooz.net/index.php?/news1/11730/
2) ESGER CEFERİ VELDANİ  S.143.
3) GRAHAM FULLER,GEBLEY-E ALEM,ABBAS MUHBER(çey.),TAHRAN,MERKEZ YAYINEVİ 1377, S. 52
4) http://www.baztab.ir/news/56385.php.
5) HASAN VAZİ,İRAN VE AMERİKA SAVAŞI,ŞURUŞ YAYINEVİ,TAHRAN,1379.
6) http://www.haber10.com/makale/901/
7) http://efoia.bis.doc.gov/exportcontrolviolations/e998.pdf
8) http://www.wisconsinproject.org/pubs/editorials/1990/nuclearnightmare.htm

ALPEREN CİHAN ÇETİNKAYA tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…