EĞİTİM Okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesine eğitim denir. Eğitimin amacı gelecekte kendine ve ülkesine faydalı bireyler yetiştirmektir. Ekonomik ve kültürel Kalkınmanın birinci şartı eğitimdir. Eğitimin gerekliliği ve geçmişten gelen bir sürdürebilirlilik şartı olduğunu Japonya Türkiye arasında geçen dönemin başbakanının isteği ile gerçekleşen çalışmayı örnek olarak verebiliriz.

Sponsor Bağlantılar

Yıl 1984 devrin başbakanı (rahmetli) Turgut Özal, Milli Eğitim bakanı Vehbi Dinçerler. Japon eğitim sistemi üzerinde konuşuyorlar. Ve bunu için Japonya’dan bir heyet istiyorlar, heyet geliyor; Turgut Özal soruyor; Siz diyor 1945 yılında savaştan çıktınız, ülkeniz yerle bir oldu ne yaptınız da 40 yılda teknolojide bu kadar büyüdünüz, dünya devi oldunuz. Bizde eksik nedir? Biz ne yapmalıyız? diye sorar. Japonlar bize biraz müsaade edin Türkiye’yi gezelim dönüşte tespitlerimizi söyleriz derler. Ve aradan bir müddet geçtikten sonra Japon heyeti başbakanlığın kapısını çalar. Başbakan sorar; ne yaptınız, tespitiniz nedir? Japonlar cevap verir; evet gezdik sizin eksiğiniz, gençlerinizde milli şuur, milli bilinç yok. Maneviyatsız şuursuz bir gençlik yetiştiriyorsunuz sizin eksiğiniz bu derler. Başbakan sorar; peki siz milli şuuru nasıl veriyorsunuz?

Japonlar başlıyor anlatmaya; biz diyorlar ülkemizde çocuklar okula başlamadan önce 5-6 yaşında çocukları alırız, bu sizin dediğiniz teknolojimizi gezdiririz, gezdirirken de hep bilgi veririz. Hızlı trene bindiririz uçak fabrikalarını, otomobil fabrikalarını gezdiririz küçük çocuklar bu baş döndürücü teknolojiyi görünce şok yaşarlar. Sonra onları alır, Hiroşima ve Nagazaki’ye götürürüz. Atom bombasının atıldığı şehirler. Ve onlara atom bombasının yapmış olduğu tahribatı anlatırız. deriz ki; bakın çocuklar gördüğünüz gibi 40 yıldır burada ot bile bitmiyor, hiçbir canlı yaşamıyor, eğer sizde o gördüğünüz teknolojiyi daha da ileri götürmeseniz, düşman bizi geçer ve atom bombasından daha da etkili bombayı atarak bizi yok eder onun için sizde çok okuyup daha çok çalışarak bu teknolojiyi ileriye götüreceksiniz. diye onlara anlatırız derler.

Bizimkiler cevap verir; Ama derler; bize atom bombası atılmadı ki, biz nereyi göstereceğiz? Japon heyet birbirine bakar ve birisi söze girer. Ekselansları ülkenizi tam gezmedik batıdan başladık. Ve ÇANAKKALE’ye gittik, sizde böyle bir yer varken her metre kareye 6000 merminin düştüğü bütün dünyanın bir olup sizi tarih sahnesinden silmeye çalıştığı böyle bir zaferiniz varken atom bombasını ne yapacaksınız, ÇANAKKALE 10 atom bombasından daha etkili bir yer, gençlerinize burayı gösterin, burayı anlatın derler.

Bizim ülkenin halini anlatan muhteşem ve ibret verici bir hikaye, okuyunca bana hak vericeğinizi düşünüyorum. Bizim toplumumuz şuursuz, bizim toplumumuz bilgisiz… Ama bu durumdaki en az suçluda onlar. Kendi değerlerimizin kıymetini bilmiyoruz, tarihimizden haberimiz yok ve her geçen gün unutuluyor bunlar. Bizim ülkemizin nasıl bir eğitim tarzı var? Nasıl bireyler yetiştiriyoruz? Eksiklerimiz neler? Bu sorulara cevap arayalım.

TÜRKİYE’DEKİ EĞİTİM Her ülkenin kendi içinde bir yetiştiriliş tarzı, bir öğrenim süreci vardır. Bu öğrenim süreci ülkeler arası farklılık gösterebiliyor. Çevresine göre ya da içeriden yürütülen fikirlerle orantılı olarak her ülkenin kendine özgü bir eğitim sistemi vardır. Globalleşen dünyamız ile birlikte bu konuda ciddi değişimler meydana gelmiştir ve Avrupa’nın genelinde aynı sistem uygulanmaya başlamıştır, bir kaç istisna dışında dünya genelinde de böyledir. Peki ya biz bu konuda ne kadar ilerleme katedebildik?

Nüfusumuzun 3’te 1’i öğrencilerden oluşuyor, çok genç bir nüfusa sahibiz ama nüfus oranıyla olanaklarımız biraz ters orantılı. Eğitim konusunda ülkemiz dünyada çok kötü bir yerdedir. PISA’nın (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) yaptığı son araştırmalara göre Türkiye matematik, fen ve okuma becerileri yönünden 57 ülke içinde sırasıyla 45, 47 ve 39 sıralarda bulunuyor. Bu sıralama bile bir çok şeyi anlatıyor. PISA’nın yaptığı araştırmaya göre 1. sırada olan ülke ise Finlandiya. Burada eğitim Türkiye’ye göre çok daha farklı nasıl bir yol izlediklerine beraber göz atalım. Finlandiyalı öğrenciler için okullar ev ortamından farksızdır. Öğrenciler ayakkabılarını çıkarıp çoraplarıyla veya terlikleriyle sınıflara girmektedirler. Finlandiya’da sınıf mevcudu 15-25 arası öğrenciden oluşmaktadır. Yani bizde ki gibi bir öğretmen başına 30-35 hatta kimi yerlerde 40-45 öğrenci düşmüyor ve dolayısıyla dersler daha verimli oluyor. Öğrencilere kıyafet serbestliği tanınmış, okulu ikinci evi gibi gördüklerinden serbest kıyafet ile okula gidip geliyorlar. Finlandiya’da önemli olan noktalardan biri ise ülkede bir tane bile özel okul, dershane vb. şey yoktur. Dersler derste, okulda öğrenilir. Okuldaki bitkilerin bakımı, kütüphanedeki işler, atık kâğıtların toplanması, bahçe ve akvaryum işleri, çöplerin toplanması, mutfak yardımı gibi gündelik işleri öğrenciler sırayla yapmaktadır. Öğrenciler böylelikle yeterliliklerini geliştirmekte ve okullarını benimsemektedirler. Finlandiya’nın PISA’daki başarılarının sebeplerinden biri de öğretmenlerinin lisans almalarının yetmemesi. Öğretmen olabilmek için; kabul testi, kitap sınavı, mülakat ve örnek ders veya grup tartışması yönetmek aşamalarını geçmek gerekmektedir. Ve bir de bunların üstüne tüm öğretmenlerin yüksek lisans yapmaları şarttır. Lisans eğitiminden sonra sınıf öğretmeni (1 ile 6. sınıflar) adayları eğitim bilimlerinden branş öğretmeni (7 ile 12. sınıflar) adayları ise kendi alanıyla ilgili tezli- yüksek lisans derecesine sahip olmak zorundadır. EZBERCİ EĞİTİM Okullardaki düşünülen tek şey öğrencilerin gireceği sınav olmuş durumda.

Bu durum uluslararası sınavlarda ki yerimize de yansımış halde ama hala gerekli önlemler alınmıyor. Bu durum Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinde daha farklı ezberci eğitim yerine hayal gücüne dayalı bir eğitim veriyorlar. Hangi durumun daha çok işe yaradığı ve öğrencilerin nerelere geldikleri PISA’nın her 3 senede bir yaptığı sınavlarda belli oluyor. Bu durum ile ilgili çok beğendiğim bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum; “Sömürgeleştirilmiş beyinler ne kendine ne de kendi toplumuna bir fayda sağlayabilir.” GENEL KÜLTÜR DÜZEYİMİZ ÇOK DÜŞÜK Öğrencilerin genel kültür düzeyleri çok düşük. Hem toplum olarak hem öğretmenler ve dış etkenler olarak çocuklara sadece sınav aşılanmaktadır ve bu da okulda öğrenilmesi gereken bir çok şeyi ertelemekte hatta yok etmektedir. Çocukların hiçbir alanda dünya görüşü gelişmiyor eleştirisi sık sık yapılmaktadır. Sürekli eleştiri odağı olurlar. Yabancı dil bilgisi eksikliği yanında yazı ve anlatım bozukluğu sık yaşanmaktadır. Yoğun ders yükü, sınav kaygısı ve dershanecilik öğrencilerin tüm zamanını aldığı için öğrencinin sanat, estetik ve kendini geliştirecek zamanının olmadığı biliniyor. Meslek okulları hayata pratik iş yapacak ara eleman yetiştirmesi gerekirken tamamen üniversite sınavına girmeye yönelmiştir. Eğitimin amacı olan yaşama sevinci kazandırmak, düşünme yöntemi ve etrafta olup biteni analiz etme yeteneğinin kazandırılması için ders çeşitliliği yerine varsa yoksa üniversiteye hazırlanmak her şey olmuştur. Herhangi bir konuyu medeni ölçüler içinde tartışabilir düzeyde bilgi sahibi olarak yaşam yolculuğuna yön verebilmelidir. Ama maalesef yetkililer bu konu hakkında da hala bir gelişim gösteremediler. Çoğu öğrenci etrafında olup biteni anlamadan büyüyor ve çoğu konuda eksik kalıyor.

Nitelikli insan yaratmak bir ülkenin en büyük amaçlarından biri olsa gerek, çünkü nitelikli bir insan ülkesini geliştirebilir, kendini geliştirebilir,topluma fayda sağlayabilir. Dünyamız çok hızlı
değişiyor her gün yeni bir araba,yeni bir televizyon, yeni bir buluş (icat) çıkıyor bunlara ayak uydurabilecek şekilde çok yönlü bireylerin yetiştirilmesi okullardaki temel amaç olmalıdır.