Bu yazı birçok konservatif insanı kızdıracaktır biliyorum nitekim bir takım mantık hatalarını düzeltmekten kendimi alıkoyamıyorum.

Birincisi; hayvanlar doğanın en kusursuz varlıklarıdır ve beslenme, üreme, savunma, barınma içgüdülerine sahiptirler. İnsan da temel de bu dürtülerle yaşama bağladır; ancak modern, kültürel ve etiksel toplum anlayışının içinde kaybolmuştur. Bu kayboluşta tecavüze, hırsızlığa, maddiyatsal hırslara yönelmiş garip bir topluluk oluşturmuştur. Bu topluluk tüm bu garipliğiyle bir de hayvanları koruma görevi edinmiş ve kedi, köpek gibi türleri de garipleştirmeye; doğanın bir parçası olan bu türleri; evine hapsedip, kendi öngördüğü besinlerle besleyip kutsal tüylerini hiçe sayıp saçma insansı kıyafetler giydirmeye, hayvancağızları kısırlaştırıp (aksi durumda kendince mastürbasyon yöntemleri geliştirmeye) eşyalara zarar vermesin diye tırnaklarını keserek,türde mutasyon yaratmaya çalışmıştır. Yalnızca evinde de değil bunu yetebildiği sokaktaki tüm kedi, köpekler için de yapmaya çalışma çabasındadır.
Bu kısma kadar çok normal gibi duruyor. Ancak bu tür vakalar; insanlık ajitastonu, sevgisizlik, güvensizlik ve bencillik içeren duygusal toplumsal yoksunluğun telafi edilme biçimidir. Doğal seleksiyon adında işleyen evrimsel mekanizmayı da yok etmektedirler.

Sponsor Bağlantılar

Vicdani inayete sahip insanlar; sokaktaki tüm kedi ve köpekleri beslerseniz ne olur? Yemek bulmaya çalışmazlar ve evrim kanunlarını yok ederek tembelleşir, insan gibi doğaya zarar vermeye başlarlar, seleksiyon bozulmuş olur. Bu davranış biçimi ile yılların deneyi olan ‘Şartlı refleks’ tersine çevrilmiştir. Kediler burada Pavlov ile özdeşleştirilebilir.

Tepki duyuyorum çünkü hayvanlar doğada pavlov olmuş, onlara yemek verme arzusunda olan insanlarsa tersi… (kedi miyavlaması, çan sesi reaksiyonu) bırakın hayvancıklar uyum içindeki varlıklarını sürdürsünler. En başta tartışılması gereken mevzu, onların varlıklarını koruyacak bir doğa bırakmamış olmamız ki o hayvancağızlar caddede dolaşıp eziliyor, yiyecek besin bulamayıp aç kalıyorlar.

Bu nokta da değinmek istediğim asıl mevzu; ‘İki milyon ağaç için iki milyon İstanbullu’ buluşmasına neden katılmadınız? Ortaköy de 20, Beşiktaş’ta 15 kişiydik. Peki ama en ufacık hayvanları koruma eyleminde nasıl oluyor da yüzleri buluyorsunuz? Peki ama hani siz duyarlı sanatçılar, insanlar değil misiniz? Koruma arzunuz yalnızca size ihtiyacı olmayan ama egonuzu tatmin etmek için esir ettiğiniz kedi ve köpekten mi ibaret? İki milyon ağaç olmazsa ne kadar canlı yok olur, İstanbul için ne büyük bir kayıp olur farkında mısınız? Pardon ama siz kendinizi duyarlı mı sanmıştınız? Bu kadar önemli bir husus gündemdeyken tüm sanatçı dostlarımız sesini çıkarmazken, medya bu olayı haber etmezken, sevgili sanatçılarımız neredeydi acaba? Muhteşem güzelliğe sahip;

Allianoi; sular altında gömülürken, ne yapıyorlardı acaba? Kedi, köpek mi besliyorlardı? Neden Başbakanımızla bir görüşme talep edilmedi acaba? Bu surette gelişen toplumsal nevrotik durumu kaile almadıkları için mi, yoksa rağbet gören popüler toplum sorunu olmadıkları için mi?

Diğer merak duyduğum mevzu; konu yalnızca ‘hayvan hakları’ mıdır? Değildir. Konu; kedi ve köpek haklarıdır. Yoksa sizce savunmasız olan canlılar mı olmalıydı ki bence o olmalı. Konumuzun bu olmadığını da şu noktalardan anlayabiliniriz pekala;

1. “Arılar yeryüzünden kaybolursa insanoğlunun 4 yıl ömrü kalır” argümanını geçtim, besin maddesi için bu kadar önemli olan bir canlıyı evine girdiği ya da size dokunduğu ilk durumda ‘pat’ diye yok ediyorsunuz.
2. İnek gibi harika ve mükemmel bir varlığı; sütü için hayatı boyunca sömürüp, kesilince de afiyetle yiyorsunuz.
3. Hamamböceği gibi; insandan daha dayanıklı olan, muhteşem bir hıza ve üreme sistemine sahip olan muhteşem varlıkları, gördüğünüz anda çığlıklar atıp, topluca ilaçlatarak katletme arzusuna sahipsiniz.
4. keyif için avlanan ve her lüks yemeğin mihenk taşını oluşturan balıkları düşünün. En aciz ve gariban olanından…

Saydığım unsurlar, modern hayatıma  en yakın canlı türlerinin örnekleridir.

PEKİ YA İNSANOĞLU? Yeni doğmuş bir kedi ve insan yavrusunu doğada tek başına bıraktığınızı düşünün; ikisinin de gelişim evrelerini, hızlarını ve hayatta kalma olasılıklarını; aynı zamanda bir kedinin yılda iki kez, ortalama 4 yavru ile ürediğini; insanın yılda bir kez ve ortalama bir yavru ile ürediğini biliyoruz ve insanın tüm canlılar içinde en dayanıksız ve aciz olduğunu… bir kedi ot  yiyerek yavrusunu besleyebilir, insan işsiz ve yoksulsa bebeğini besleyemez. Tüm türler içinde doğada en yetersiz varlık insan olmuştur. Dünya da ölen bebek popülâsyonuna bakın. Kendi ırkına önem vermeyen, nefret eden bir türüz ve başka türleri koruma egosu doğrultusunda varlığımızı aşağılayan da bir türüz.

Bahçe de beslediğin kedi çişlerinin tarif edilemez derecede kötü olan kokusunu önemsemez, dengesi toplum tarafından bozulmuş ve akıl sağlığı yerinde olmayan bir kadını çok kötü kokuyor diye kış günü otobüsten attırırsınız. Burada insanlığın komik tragedyasını anlatamayacak kadar derin bir ironi yatmaktadır. Ama bildiğim bir şey varsa; sokak kedileri onlara mama vermediğiniz için size küsmez ve toplumsal bir zarar vermez; sen onun için önemli değilsin, sen yırtınsan da o mutlu bir varlıktır. Ama sokak çocuğuna bir simit dahi almayı çok görürsen, aşağılarsan, sana küser; topluma, hayvanlara, insanlara nefret besleyerek toplumsal kargaşaya yol açar.

Benim gariban, ne istediğini bilmeyen Türk halkım; minicik çocuklarımız, kadınlarımız işkence görüp, kadın polis tarafından dahi dayağa tabii tutuluyorsa; düzen elden gidiyor, herkes uyuyorsa, bir kediden daha korkak bir nesil oluşuyorsa;

Senin de tek derdin kedi doyurmaksa, sen hangi gezegen de yaşıyorsun? Kedi mutlu, esas mevzu sen mutlu musun? Üç kedi doydu diye, toplumsal özgürlüğün elinden alındığında da mutlu musun? O zaman sorarım sen hangi türsün?

SERAP COŞKUN tarafından “Makale Yarışması” için yazılmıştır…