HEKİMLİK NEDİR?

Hekimlik sağlığın korunması ve hastalıkların iyileştirilmesi görevini üzerine almış olan bilim dalıdır. Hekimlik öğreniminin süresi yurdumuzda lise öğreniminden sonra 6 yıldır. Bu 6 yılın sonunda tıp fakültesinden diploma alan bir kişi hekimlik görevine başlayabilir.

Sponsor Bağlantılar

Ama hastalıkların çeşitliliği ve gün geçtikçe artan araştırma gereçlerinin ve her alanda ilerlemelerin oluşu hekimlikte de çeşitli dallarda uzmanlaşma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle günümüzde hekimin iç hastalıkları, sinir hastalıkları, göz, kulak, burun, boğaz, cerrahi gibi bir dalı seçerek orada uzmanlaşması ve yalnızca bu alanda çalışması zorunlu hale gelmiştir.

HEKİMLİK TARİHİ

Hekimliğin Milattan çok önceki zamanlarda da bulunduğunu görürüz. O zamanlar, tedavi amacıyla canlı insanların kafatasları açılırdı. İlk önceleri hekimlik teşhisle uğraşmadan yalnızca hastalıkların tedavisiyle ilgilendi. Bu işi kabile şefleri, krallar, ozanlar ve özellikle din adamları yapıyordu. Milattan önce 1500 yıllarında deri döküntülerine ve bazı belirtilere bakarak hastalıkların teşhisine çalışıldığı Mısır papirüslerinden anlaşılmaktadır. Ama, gerçek hekimlik Milattan önce 460-370 yılları arasında yaşayan büyük hekim Hippokrates‘le başlar.

Hipokrates hastalıkların başlama şekillerini, izledikleri yolu ve sürelerini, normale göre olan değişiklikleri, idrar, büyük abdest ve kusmukların gözle görülebilen özelliklerini inceleyerek bu konuda bir de eser yazmıştır. İnsan organlarını keserek açma ve inceleme de bu çağlarda başlar. Hippokrates’ten sonra birkaç yüzyıl kadar tıp alanında herhangi bir yenilik olmamış ve bu arada Hıristiyanlığın, kutsal şeylere saygısızlık sayarak, insan organları üzerindeki çalışmaları yasaklaması hekimliğin ilerlemesini engellemiştir.

980 ile 1037 yılları arasında yaşamış olan İbni Sina zamanının en büyük tıp bilginlerinden biridir. Kızıl, kızamık ve çiçek gibi döküntülü hastalıkların teşhisine çalışmış, midede ülser meydana gelebileceğini ve mide ağrılarının yemeklerle ilgili olabileceğini yazmıştır. Hastalıkların teşhisi yönünden nabzın önemini belirten İbni Sina ayrıca idrarı renk, tortu ve kıvamca inceleyerek böbrek, karaciğer ve idrar kesesi hastalıklarındaki rolünü belirtmek istemiştir.

Hekimliğin müspet bilim haline gelmesi ancak XVII. ve XVIII. yüzyıllara rastlar. Çeşitli yardımcı araçların bulunması, sonradan röntgen ışınlarının keşfi ve hekimliğe uygulanması, daha sonra da Louis Pasteur (1822 – 1895)’ün mikrop kavramını ortaya atması, bu arada da fizik, kimya gibi öteki bilim dallarının hekimliğe katkıda bulunmasıyla tıpta yeni yeni ufuklar açılmıştır.

SON GELİŞMELER

Bütün bu gelişmelerin sonucunda artık günümüz hekiminin bir insanın vücudunun tümüyle ilgilenip tedavi etmesi imkansız hale gelmiştir. Bu nedenle hekimlik çeşitli ana dallara ayrılmıştır; her daim içinde de hekimler ayrı konularda derinliğe inerek uzmanlaşmaktadır. Her geçen gün artan ve hastalıkların teşhisini kolaylaştıran yeni metotların ortaya çıkışı hekimi sürekli olarak yenilikleri izlemeye zorlar.

Hekimin bilgisini yenilemeden kendi eski ve dar çerçevesi içinde kalması hekimlik alanında yanlışlıklara düşmesine sebep olur.

Bunun yanı sıra hastalık önemsiz gibi gözükse de her hastanın dikkatli bir şekilde incelenmesi, hastalara büyük yarar sağladığı gibi hekime de yüksek hekimlik bilgi ve tecrübesini kazandırır. Hekimlik her şeyden önce para kazanmak için seçilmiş bir meslek değil, insana ve insanlığa yararlı olmak için seçilmiş bir yol olarak kabul edilmelidir. Her hekim okulu bitirip diplomasını aldığı gün insanlara kötülük yapmayacağına, her zaman iyi davranacağına, yoksullardan para almayacağına, hastalarının sırlarını başkalarına vermeyeceğine ant içer.

Hekimlik her şeyden önce bir usta – çırak işidir. Hekim adayı bütün bilgileri öğretmenlerinden öğrenir.