Toprak öylesine merhamet ıtırlı ve öylesine hayatı bünyesinde barındıran bir anaydı ki bir damla su ile asırlık çınar ağaçları büyütebiliyordu. Cihan üzerindeki kadın nesli ise toprağı hem işleyen, hem verimli kılan hem de toprak olabilen bir yağmur rahmetiydi.
Yağmur duasını mırıldanan sahraların, gövdesini veba kaplamış bir fidanın, çıkmaz hayat yokuşuna adımını atan bir beşerin, yeşermeyi ümit eden tohumun muhtaç olduğu aşk, bir katre yağmurdur aslında. O yağmur katreleri insanlık binasının temelidir. Koca bir cihanı sevgiyle, aşkla, merhametle ve en ulvi vazifelerle bağrında taşımışlar ve bundan zerre kadar şikâyet etmemişlerdir. Onlar ki varlığımızın, nefes alışımızın, en ince urganlara tutunuşumuzun sebepleridir. Gerektiğinde hayat kompartımanında vefalı bir yoldaş, gerektiğinde minik insanları sevgi kuyusunun suyuyla büyüten ana olurlar. Bazen yaşam alfabesini bütün kolay ve zor harfleriyle öğreten bir muallim, bazen ufak mutlulukların abaküsünde büyük mutluluk rakamlarına ulaşabilen birer muhasebeci olurlar. Bütün cihanı birbirine bağlayan köprülerdir. Türk Milleti tarih mahallesinden, bu zamanın caddelerine ulaşan yollar boyunca kadını baş tacı, birer mihenk taşı yapmıştır. Onları yönetmek fiilinin de mucizevî efsunu görüp doruklarda yer vermiştir. Nitekim İslam’ın adalet mahkemesinde de onlar yüceliğin beraatına varmışlardır. Savaşlarda cengâverce kurtuluş kapısını aralayan kahraman binlerce katremiz de, yaşamın birçok dalında meyve vermiş yağmurlarımız da var bizim. Aşk kokan, sevgi kokan, merhamet kokan, ana kokan katreler… Evet, o kadınlardan bahsediyorum. Hani şu var ya; Havva annemizden başlayıp, dünyaya katre katre yayılmış, analık hamurundan yoğrulmuş, sevgi piyanosunda çalınmış, tahta oturtulup tahtan indirilmiş, Mehmetçiklerle kan döküp nefes vermiş, sevilmiş, hor görülmüş, bazen şiddet çivilerine batırılmış, fedakârlığı ilmek ilmek yüreklere işlemiş, meziyetler abidesi, şu bizim kadınlarımızdan, analarımızdan, bacılarımızdan bahsediyorum. Peygamberimiz (Sav.)’in denizin derinliklerinde bulunan inciler misali değer verdiği ve insanlığın da değer vermesi gerektiği hakkında kelam ettiği kadınlar varlığımızın biricik sebebi değiller midir? “Kadınlar konusunda Allah’tan korkun. Çünkü sizler onları Allah’ın emanetiyle aldınız.” Hadis-i şerifi İslam dünyasında, Allah katında, Peygamber nezdinde kadının ulviliğinden dem vurmuştur. Yine Peygamberimiz (Sav.) Peygamberliğini ilk olarak eşi Hz. Hatice ile paylaşmamış mıydı? Öte yandan Türklerde el üstünde tutulup, tahtlarda ağırlanmışlardır. İlk şehidimiz Hz. Sümeyye, Meracil Hatun, Maride Hatun, Altuncan Hatunlarımız var. Zekâlarının, hislerinin, maharetlerinin hükmüyle tahtlarda doğru kararların silsilesini kurmuşlardır. Türklerin sahnesinde çok önemli başarılara imza atıp, güçlerini sergilemişlerdir. Nitekim ilerleyen tarih rotasında kadınlarımızın kanlı savaşlarda Mehmetçiklerle tek yürek hâline gelip, canını ortaya koyduğu gözlemlenir. Onlar ne cesur kahramanlardır ki bu ülke toprakları Kurtuluş müjdesini onların bir karınca misali ettiği yardımlarla elde etmiştir. Bu insanlık gibi bu ülke de onlarla var olmuştur. Öyle bir güç, öyle bir fedakârlık, öyle bir aşk… Cepheden cepheye koşturup duran, arka planda savaşların zaferi için cana can katan, ayağında bir yırtık çarık Mehmet’ini vatanına kurban eden, milletinin yıkılış süreciyle doğuş sürecine, etiyle tırnağıyla katreler serpen nice Ayşe analarımız, Fatma bacılarımız, Zekiye Hanımlarımız var bizim. Ulu Atamız Kemal Atatürk de bunun en iyi şekilde idrakine varıp “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye değersin.” demiş ve kadınların onca mücadelesini hiçe saymayarak onlara haklarını sunmamış mıdır?
Bunların tekmili gösteriyor ki kadınlar ailenin içinden tutun da dünyanın genel düzeninde etkili olan birer altındırlar. Günümüzde haklarını alnının akıyla eline almış olan kadın gerektiği değeri görerek iş hayatında da yerini almıştır. Siyasi sahada, iktisadi sahada, evde, trafikte, adalette, sağlıkta, eğitimde her yerde, hayatın hemen hemen her sahasında kadının izlerine rastlayabiliriz. Lakin bütün bu haklar sağlanırken bir yandan da her gün aldığımız kadına şiddet haberleri, kadına uygulanan şiddetin artış göstermesi can yakıcı bir durumdur.
Kadın, katre katre yağmur rahmeti… Toprağa yağmasını da bilen, toprak olmasını da bilen rahmet… Yekpare damlayı koca çınar kadar büyütebilecek bir aşk… Anadır kadın, buram buram Anadolu kokar. Şehittir, oluk oluk kan döker. Sultandır kadın. Hayat arkadaşıdır. Doğru kararların mercisidir. Varlığımızın sebebidir kadın. Bizi doğuran, bizim biz olmamızı sağlayan o anne kokusudur. Muallimdir, tabiptir. Muhasebeci, politikacı, işçi, terzi, aşçı, mutluluğun seyyar satıcısıdır kadın. Fedakârlık yıldızının güneşidir. Savaşçıdır kadın. Emekçidir. Kelimelerin o büyük dünyasına kâfi gelmez idraki, zira büyüktür kadın. Kadın her şeydir.
Hayat bulan toprak insanlığa ün verdi. “Ey beşeriyet âlemi, cihan üzerindeki kadın nesli çiçeğinizden tutunuz, dağınıza kadar nakşını işleyen bir üstattır. Onlardır ki nefestir, rahmettir, topraktır. Onlardır ki anadır. Değer vermek fiilinin kılınışını onlara sevgilerle sununuz.” Kalemimden kadınlara değerli mutluklarla…
cenet anaların ayakları altındadır . kalp kırmak üzmek tek bir anayı bundan daha kötü ne var ki dünya da şimdi gidelim anemizin elinden öpelim onun kokusunu içimize çekelim bundan daha güzel ne var ki dünya da ben ceneti gördüm anemin gözün de …….
Ayşegül hanım, kadın topraktırsa, erkek de sudur. Toprak susuz, su da topraksız bir işe yaramaz. Bunu unutmayın, kadını kocasın-dan, yani kendi çiftinden ayırıp, ayrıca bir değer vermeye çalışır-sanız, kadını kötü niyetlilerin istifadesine sunmuş olursunuz. Evet kadın bir emanetir, kıymetli ve bulunmaz bir cevahir gibidir. Öyle bir cevahir ki, emanet olarak verilmiş kişiden başka kimsenin kulanamayacağı kıymetli bir cevahir. Eğer, kadını yalancı bir özgürlük adı altında her kesin rahatça ulaşabileceği, sıradan bir eşya haline getirirseniz, asıl o zaman kadını kıymeten düşürmüş ve kadına haksızlık yapmış olursunuz. Bütün kadına karşı şidetler de bundan kaynaklanıyor. Eğer siz kadınları özgürlük adı altında her kesin istifadesine sunarsanız, bir erkek kıymetli bir cevahiri olan kendi kadınından başka kadınlara, yani, başka cevahirlere de rahatça ulaşabilirse, o zaman kendi kadınının, yani kendi cevahi-rinin kıymeti gözünden düşmüş olur. Hele bir de, alkol gibi şideti tetikleyici şeyleri de özgürlük adı altında serbest bırakırsanız, hele
bir de, bir kadının yabancı bir erkekle yalnız bir yerde baş-başa kalmasının önünü açarsanız, asıl o zaman kadın haklarını ihlal etmiş olursunuz.
Madem, kadına karşı şidete dürüstçe karşısınız, o zaman,kadınları toplayın, alkolün ve kadınların erkekler tarafından rahatça ulaşılabilecek bir eşya olmasına karşı çıkmaya başlayın.
Bunu unutmayın, kötü niyetli erkekler, kadınların saflığından istifade eder. “Evet doğru söylüyorsun”, “katılıyorum”, “kadın hakları”, “kadına özgürlük” gibi laflarla kadınları kandırarak kötülüğün içine doğru ***ürür, istifade etikten sonra da, öylece bırakır gider.
Yazınızı beğenerek okudum.
“Türk Mileti tarih mahalesinden, bu zamanın cadelerine ulaşan yolar boyunca kadını baş tacı, birer mihenk taşı yapmıştır.”
“Onları yönetmek filinin de mucizevî efsunu görüp doruklarda yer vermiştir.”
Baştan sona kadar akıcı bir üslupla yazdığınız makalenezin içeriğine ve özelikle de yukarıdaki cümlelerinize aynen katıldığımı belirtmek istiyorum, saygılar efendim.