Keloğlan’ı tekrar günümüze taşımak adına geç kaldığımızı zaten söylemiştik. Fakat bu gecikmişliği yeni atılımlarla telafi yoluna gittiğimizi görerek umutlanıyoruz aslında.

Sponsor Bağlantılar

İlk olarak Keloğlan’ı sinema filmleriyle taşıdık teknoloji çağına. Yazık ki, bunu büyüklere hitap edecek şekilde ve üzerinde hiçbir yeniliğe gitmeden yaptık. Böyle olunca kısa sürede tüketim talebi azaldı.Aynı senaryo üzerinden onlarca film yapıldı fakat hemen hiçbirinde ambalaj değişikliğine gidilmedi ve sonuç halkbilimi açısından başarısızlıkla sonuçlandı diyebiliriz.

2000’li yılların başında yapılan bir sakız reklamıyla Keloğlan’ı yine televizyon ekranında gördük. Halkbilimcilerin değil ama reklamcıların ilgisini çekmeye başladı Keloğlan. Özellikle reklamcıların, insanların, içinde kendi değerlerinden bir şeyler bulduğu yapıtları daha çok tercih ettiklerini fark etmeleriyle biz bu tür yapıtlarda halkbilimi öğelerini daha fazla görür olduk. Karton filmin hazırladığı “Keloğlan Sakızı” reklamında da halkın zihninde ve geçmişinde var olan Keloğlan imajı kullanılarak bir ürün tanıtımı yapılmıştır. Böylece hem kısa süreli olması gereken reklamda halkın olayı hızlı bir şekilde anlaması sağlanmış hem de Keloğlan’ın, bir bakıma, teknoloji çağındaki çocukları selamlaması sağlanmıştır (Boyraz 2001: 97).

Peki, genelde kültürel öğelerden özelde Keloğlan’dan reklamcılar bu kadar fayda sağlarken bu faydadan halkbilimi nasiplenebildi mi? Buna evet ya da hayır gibi net bir cevap vermek zor doğrusu. Fakat şu bir gerçek ki, olayın iki boyutlu düşünülüp her iki tarafın katkısı ile her iki tarafa da katkı sağlayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Bugün Caillou bir taraftan doğduğu kültüre hizmet ederken bir taraftan satılmasına vesile olduğu ürünlerle de ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Yani bilinçli yapılan ortak çalışma her iki tarafa da katkı sağlamıştır.

Yakın bir zamanda Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğünün yaptığı bir çalışma bu konuda umutlanmamızı sağlıyor. Öğrencilerin okul çantası, araç ve gereçlerinde kullanılan, yabancı hayali kahramanları içeren resim ve figürler yerine Nasreddin Hoca ve Keloğlan gibi Türk milli kahramanlarının figür ve resimlerinin kullanılması için çalışma başlatan Eskişehir il Milli Eğitim Müdürü İbrahim Ceylan, Batı’nın kendi değerleri üzerine ürettiği hayali kahramanların Türk kültürünü istila etmesine izin verilmemesi gerektiğini ifade ettikten sonra şunları söylüyor: “Bu konuda sivil toplum örgütleri, öğretmenler ve ailelerden çok sayıda şikâyet aldık. Öğrenciler genellikle çizgi film karakteri olan hayali kahramanlar aracılığıyla kültür istilasına maruz kalıyor. Bu sorunu çözmek için çeşitli girişimler yaptık. Söz konusu resim ve figürlerin bulunduğu okul araç ve gereçlerini yasakladık. Ancak yasak kesin çözüm olmadı. Bunun üzerine çocuklara milli kültürü ve milli kahramanları sevdirecek projeler geliştirdik. (…) Biz Milli Eğitim Müdürlüğüyüz, her şeyimiz milli olmalı.” Projeye göre ilk olarak Eskişehirspor’un formasını ve kramponunu giyen Keloğlan ve Nasreddin Hoca tasarlanacak. Barbie bebek yerine Keloğlan, Örümcek adam yerine Yunus Emre, Dalmaçyalı yerine Sivrihisar’ın Akbaş köpeğinin kullanılması da yine proje dahilinde. Bunların bu kadarla sınırlı kalmayacağı tişört, bardak, şapka ve otomobil çıkartması olarak da tasarımların yapılacağı ifade ediliyor (http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.2844/barbie-gidecek-keloglan-gelecek.html).

Bu konuda bir başka çalışma İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Özürlüler Müdürlüğü (İSÖM) tarafından gerçekleştirildi. İSÖM tarafından hayata geçirilen “Konuşan Parmaklar Projesi” ile işitme engellilere Keloğlan masalları öğretiliyor. Projenin ilk aşaması olarak 20 işitme engelli gençten oluşan İşitme Özürlüler Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen Keloğlan Masalları DVD’si hazırlanıyor. Ayrıca İSÖM’e bağlı eğitim birimlerinde eğitim gören 12 yaş altı çocuklar eğitimleri sırasında Keloğlan’la tanıştırılıyor (http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.6177/isaret-diliyle-keloglan-masali.html).

Bu konuda ki önemli çalışmalardan bir tanesi de bu yıl Nisan ayında ilan edilen bir proje. “Neşeli Renkli Çocuklar Projesi” adını taşıyan projeye göre Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde okuyan 30 öğrenciden oluşan Karikatür Kulübü altı ilçede çok sayıda ilköğretim okuluna giderek bu okulların duvarlarını yerli kahramanlarımız Nasrettin Hoca ve Keloğlan resimleri ile donatacak. Kulüp başkanı Özkan Arabacı bu çalışma ile unutulmaya yüz tutan Türk masal kahramanlarını yeniden yaşatmayı hedeflediklerini ifade ediyor. Etkinlikler için köy okullarını özellikle tercih edildiğini söyleyen Arabacı sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Yabancı kültürler bizim kültürümüzü adeta yok etmek üzere neden biz kendi kahramanlarımızı ön plana çıkartmıyoruz? Neden Keloğlanlar Nasrettin Hocalar önemini kaybetti” (http://www.haberler.com/nasrettin-hoca-ile-keloglan-in-resimleri-okul-2686724-haberi/).

Dikkat edildi ise buraya kadar bahsettiğimiz çalışmalar halkbilimcilerin ön planda olduğu çalışmalar değil. Son zamanlarda halkımızda da oluşan bu heyecana tepkisiz kalmayan kimi kuruluşlar, üniversiteler bu konuda yeni ve güzel çalışmalara imza atıyor. Bu kısmı özellikle sona bıraktığımız bir çalışma ile bitirelim. TRT Çocuk televizyonunda -sanırım- 2009 yılında yayınlanmaya başlayan “Keloğlan Masalları’ndan bahsediyorum elbette. Nihayet bizim Keloğlan da hiçbir değerini kaybetmeden, yozlaşmadan ve fakat yeniliğe ayak uydurarak çıktı çocuklarımızın karşısına. Yine bildiğimiz saf ama kurnaz, Keloğlan. Yine, zaman zaman dev arkadaşları oluyor. Fakat artık çocuk ve kendi yaşıtları olan arkadaşları da var. İyi – kötü, doğru – yanlış zıtlıkları üzerine doğrunun ve iyinin temsilcisi yine. Çocuklar izlerken farkında olmadan onun yani iyinin yanında buluveriyorlar kendilerini. Kötülüklerin karşılıksız kalmayacağı yine öğretiliyor. Fakat bütün bunlar bugünün çocuklarının hayal dünyasına çok daha uygun olarak sunuluyor. Ne Bilgecan Dede ne de Adımopter şimdiki çocukların hayallerinden uzak. Ses tonu, “Yandım Anam” nidası bizden oluşunu çocukların zihnine adeta nakşediliyor. Kötülüklerle mücadelesi, olaylar karşısında cesareti, sorunlara getirdiği pratik çözümler çocuklarımızın kendilerine güvenmesi için tam bir ideal bir örnek.

Kısacası gecikmişliğini sağlamlığı ve yenilikleri ile telafi edecek kadar güzel dizayn edilen bu çalışma umutlarımızı yeniden canlandırdı doğrusu. Fakat bunu başka alanlarla (ekonomi, psikoloji sosyoloji gibi) birlikte yapılacak çalışmalar ile destekleyemez isek yine sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Bu çalışmaları yapmak kadar bunları desteklemek de oldukça önemli ve gerekli mutlaka. Bu, yapılanları taktir etmekle de sıyrılabileceğimiz bir sorumluluk değil ne yazık ki. Bu yüzden, yapılanları fiilen desteklememiz, çalışmaların gerçek amaçlarına hizmet etmesini sağlamak noktasında görevlerimiz olduğunu
hatırlamamız gerekiyor.

Keloğlan’ı Günümüze Taşımak ve Çocuklara Sevdirme İçin Başka Neler Yapılabilir?

Buraya kadar durum ve sorun tespiti yapmaya, neyin eksik ve yetersiz olduğunu izah etmeye çalıştık. Peki, bu sorunları giderilmesi noktasında yapılanlardan başka neler yapılabilir? Bunun için yapılmış ve sonuca ulaşmış örneklerden yola çıkmak sanırız doğru olacaktır. Zaten çalışmamızın da konusu olan Caillou’yu örnek alarak başlayalım.

İlk olarak bir masal kitabı olarak tasarlanan ve yayınlanan bu küçük kahraman daha sonra yine masal formatında televizyona aktarıldı. Bir süre çocukların aşinalık kazanması beklendi ve sonra onu çocukların hep aklında tutmak amacı ile farklı kollarda ki ürünlerle buluşturuldu Caillou. Bir çocuk bazen giydiği tişörtle bazen taktığı tokayla Cailloulaştı. Yastık ve nevresimdeki figürleri ile rüyalarına taşıdı Caillou’yu. Ders çalışması gerekenler çalışma masası, çantası, kalemi ile ayırmadı Caillou’yu yanından. Okula gitmeyenler mi? Onlar da boyama kitapları ile gönüllerince renklendirdiler onu.

Ürünlerle yetinmedi onu zihinlere kazımak isteyenler. İnternet sitesindeki çizgi filmleri ile elinin altına bırakıldı çocukların. DVD – VCD’leri pazara kısa sürede hâkim oldu.

Tabi bütün bunlar olurken olayın sadece parasal boyutu ile ilgilenen ülkemiz insanı da yardım etti bu çalışmaya. Mesela, Ankara Kukla Karagöz Derneği lisansını aldığı Caillou’yu müzikal bir tiyatro ile sahnelere çıkarma kararı aldı. Hem de bu önemli hizmete (!) başbakanı davet edeceklerini de açıklayarak. Caillou’nun gölge tiyatrosunun da olacağını söyleyen yetkililer onu Karagöz ve Hacivat’la da tanıştırmayı düşünüyor (http://www.stv.com.tr/content.aspx?newsid=253). Görülüyor ki Caillou’nun yapımcıları yalnız değil.

Uzatmaya gerek yok aslında. Bütün bu çalışmaları, hazır kaliteli bir çizgi filmi çıkmışken Keloğlan için de yapabiliriz ve hatta yapmalıyız. Bize ait olmayan Caillou için destek programları yapacağımıza Keloğlan için kafa yorabiliriz.

Yapılanlar arasında Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün başlattığı çalışmaya Kurumlar bazında destek verebilir, bunu tüm ülkede yaygınlaştırabiliriz. Yine Samsun’lu gençlerin yaptığı okul duvarlarını milli kahramanlarla donatma çalışması Milli Eğitim Bakanlığınca resmi olarak desteklenip genelleştirilebilir.

İnternet sitelerinin yerel olanlarına, özellikle çocukların ilgi gösterdiği sayfalara, bu kahramanların resimlerini yayınlama konusunda teşviklerde bulunulabilir.

Bu karakterlerin birer masal kahramanı olduğunu düşünerek çocuk kanallarında işin ehli isimler tarafından çocukların yatma saatlerine yakın zamanlarda Keloğlan Masalları anlatılabilir. Bu hem bu konuda ehil kişi yetişmesine yardımcı olacak hem de çocukların dinleme yetisini, hayal dünyasını geliştirecek, onlara iyi ve güzeli öğretmede yardımcı olacaktır.

Bugün okul öncesinde kullanılan masallar ortaöğretimde de seviyeye uygun hale getirilerek çocuklara sunulabilir. Böylece çocukların masala olan ilgisi diri tutulmuş olur.

Daha önce bir vesile ile belirttiğimiz sakız reklamında olduğu gibi reklamlarda da Keloğlan’dan yararlanabiliriz. Bu hem ülke ekonomisine katkı sağlayacak hem de Keloğlan’a olan ilgiyi artıracaktır.

Ülke bazında bunlar yapılırken, uluslararası çapta da Keloğlan’ın sınırları aşması için çalışmalar yapılmalıdır. Çizgi filmimizde ki evrensel öğeleri çoğaltarak vermek istediğimiz mesajları daha geniş ve farklı kitlelere ulaştırmaya çalışmalıyız. Bunu yaparken milli değer yargılarımızı da ve hatta kimi dilsel öğelerimizi de “göze batırmadan” sunmalıyız.

BİZ KAYBETTİK ONLAR BULDU, KELOĞLAN DA CAİLLOU OLDU

T.C. CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK HALKBİLİMİ ANA BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS ÖDEVİ