Mevlana diyorum ürkekçe. Aşkı anlatamayan acize bakın,Mevlana diyor hiç çekinmeden diyeceksiniz belki. Amacım aşkta yanan,aşka varan Mevlanayı anlatmak değil zaten. Hoş olsa ne yazar. Bizim gibiler ancak dinler, okur onları. Anlatmaya kalksa donar kelimeler…
Mevlana gibi olmak… Olabilir miyiz,yanabilir miyiz ki aşk narında onun gibi? Yanamayız elbet. O gerçek aşka aşık, biz onun gibilere belki. Sema etmek diyor ya hani. Neydi sema etmek? Hani siyah cübbelerini çıkarırlardı. Dünyayı temsil ederdi siyah. Beyazlanınca çekiverirlerdi ellerini eteklerini dünyadan. Eteklerini yayarlardı sadece aşkta yanarken. Nedendi seması Mevlana’nın ? Allah emredince dünya dönüyor, ay dönüyor, hacılar dönüyor ben niye dönmeyeyim mi demişti Mevlana? Aşkım beni benden alıyor,her şey dönüyor ben neden dönmeyeyim mi? Mevlana Hazretlerini düşününce aklıma kuşlar geliyor. Hani kabedeki kuşlar. Hep etrafında dönerlermiş de,geçmezlermiş ya hiç üstünden. İşte Mevlana da bu kuşlara benziyor sanki. O’nu, Yaradanını, Sevgilisini düşününce o kuşlar gibi kanat çırpıyor semadayken. Sevgiliye doğru uçuruyor yüreğini. Atıyor siyahları, soyunuyor aşka…
Ne diyordu ki başka Hz. Mevlena? Sadece sema ile mi anlatmış bizlere bu doyumsuzluğu? Gel diyen… Koparcasına yürekten, bir gel diyen Mevlana hazretleri değilmiydi? Neden demişti, kime gel demişti koca Mevlena? Ne olursan ol, Gel… Kim olursan ol. Ne yaprsan yap, kimi kırarsan kır, hangi canı yakarsan yak sen yeter ki sonunda gel… Sen gel, bitip tükenir elbet bir gün nefis. Çünkü diyorya “Hoşgörülükte deniz gibi ol”, hani diyorya
“Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir” işte böyle bir “Gel” Onunkisi… Tövbesini bozmuşları çağırıyor, kafiri çağırıyor, günahkarı çağırıyor. Ne için, nasıl çağırıyor peki? Hep günahkar mı kalacaksın diyor belki, belki de kimse imkansız değil, herkes gelir sen de gel diyor. Kim bilir gel ve sen de ” Gel” de yürekten diyor belki de. Peki gel ve öyle kal mı bunun anlamı? Yüz kere bozsan da gel tövbeni… Ama tövbesiz gel mi? Sadece gelmek mi?
Hayır. Eğer öyle olsaydı bu aşkın adı silinip giderdi. Düşemezdi belki de sinemizi yakan ateşi gönüllere. Peki nasıl gelelim, ne yapalım? Atabilir miyiz ki onun gibi siyahlarımızı. Tevbe diyoruz ya hani… Tevbe işte bize gereken. Hani sürekli, bıkmadan usanmadan işediğimiz günahlar var. Dedikodular, dilimize pelesenk olmuş yalanlar var hani. İşte her birine tek tek, tıpkı onları işlerkenki halimiz gibi bıkmadan usanmadan yapacağımız bir tevbe gerek. Bu halimzden sıyrılmak, takva boyutuna ulaşmak gerek bize. Eğer istiyorsak bir Mevlana aşğının aşığı olmak, yok başka şansımız. Kendimize gelip, son bir kez aynaya bakmalıyız. Ve tıpkı bir şiirdeki gibi, hayır ben böyle olmamalıydım demeliyiz. İşte o zman düzene girer belki bir şeyler. Belki son bir fırsatla benzemek rüyası gerçekleşir…