Mainz, 17.07.2014

Türkiye 10 ağustos tarihinde yine bir seçime gidiyor. Ama bu defaki seçim bir çok noktada diğerlerinden farklılıklar arzediyor. Benim görebildiğim kadarıyla öylesine müthiş bir şölen ve bayram havasında yürümüyor kampanyalar.

Sponsor Bağlantılar

Kimbilir belki bunda Ramazan ayında olmamızın da etkisi olabilir. Fakat ben esas etkinin başka parametrelerde aranması gerektiği inancındayım. Bu seçimde normal olmayan bazı şeyler var, bunu kimse inkâr edemez. Cumhurbaşkanını bizzatihi halkın tayin ve tesbit edecek olması handiyse bir „yönetim yahutta sistem değişikliğini“ icbar ettirse de ülkedeki siyasetçilerin bunun yeteri kadar ayırdında olmadıkları gözlemleniyor. Partilerin fiilen seçim kampanyalarına dahil olmaması yahutta daha ziyade adayların kampanyayı kendi başlarına yürütmesi gibi bir durumla da karşı karşıyayız. Gerçi öteden beri Başbakan Erdoğanın zaten Ak Parti oylarının da büyük bir bölümünü kendi „kişisel karizması“ ile topladığına dair kuvvetli bir inanç bulunmaktadır. Ve fakat yine de bu seçim elbette ki doğası gereği 3 aday arasında geçecektir. Adaylık için 20 milletvekili tarafından aday gösterilme kuralı hatırlandığında ve mecliste grubu bulunan 4 parti olduğunu düşündüğümüzde neden 3 aday yarışıyor diye sormadan edemiyor insan. Nedenini, iki partimiz bizden bir şey olmaz iyisimi ikimiz birleşelim ve „bir çatı kurup oaraya da ithal bir aday“ koyalım demelerinden bu yana öğrenmiş olduk. Muhalefet, Çankaya için kendi içinden bir aday çıkaramamış ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı noktasında „Pensilvanya soslu ama yabancı bir akıl“ ile hareket ederek çatı ya bir aday çıkarmış ve toplumun önüne „halim.- selim“ ve biraz da „kıt Türkçesi“ ile sempatik bir badem bıyıklı amca koymuştur. Aday profillerine şöyle bir bakacak olursak:

Recep Tayyib Erdoğan

Zaten bütün dünyanın tanıdığı, kararlı, cesur, karizmatik ve halkın sevgilisi olmuş bir lider. „Ufuk ve vizyon“ sahibi Türkiye ve hatta İslâm dünyası konusunda „derdi ve rüyası“ olan Haktan aldığı referanslar ile halka hizmet etmeyi bir ibadet gibi telâkki eden bir halk kahramanı. Vizyon belgesindeki emeğe saygı göstermenin ötesinde vatandaş böylesine cesur yürekli bir adamı zaten peşinen desteklemeye hazır. Ancak Başbakan buna rağmen muhteşem bir hazırlık ve devasa bir tanıtım toplantısı ile seçim startı vererek hem halkımıza ve hem de ülkemize karşı ne kadar büyük bir hürmet ve muhabbet beslediğini bir kez daha kanıtlamış oldu.

Başbakan seçim kazanma noktasında handiyse bir „fenomen“ olmuş durumda. Vatandaş seviyor kendisini belli ki Tayyib Erdoğanın sevgisi de „hesabi değil hasbi bir sevgi“. Bu muazzam ilgi ve sevgiyi başka gerekçelerle açıklamak mümkün gözükmüyor.

Selahattin Demirtaş

Bir hayli zamandır partinin hem adı üzerinden ve hem de yönetimi üzerinden habire değişiklikler ve denemelerin yapıldığı partinin adayı olarak ortaya çıkan Selahattin Demirtaş, gerek parti başkanı ve gerekse Cumhurbaşkanı adayı olarak gayet „sakin, tutarlı, âlicenap ve vakar“ içinde bir kampanya yürütüyor. Bir kere siyaset yapmak niyetinde. Dolayısıyla demokrasiye inancı olduğu gözlemleniyor. Yarış için favori olmadığını bilse de dürüstçe ortaya çıkıp kendi tabanına saygılı olduğunu gösteriyor. Dahası siyaset zemininde kalarak rakibine en ağır eleştirileri getiriyor ama hakareti tercih etmiyor. Selahattin Demirtaşı bu medeni cesaretinden dolayı gerçekten kutlamak gerekiyor. Sadece onu değil onu aday gösteren iradeyi de tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum.

Ekmeleddin İhsanoğlu

Nerden geldi?, Niye geldi? Kim getirdi?, Niye getirdi? V.s…

Bu ve benzeri soruları burada sorgulamak niyetinde değilim. Ancak tabii Ekmeleddin bey için iki siyasi parti ile 3 tane de küsurat partisi işbirliği yapıp adına da „Büyük Uzlaşma“ derseler elbette bu kişiye de dönüp bakmamız gerekecektir. Biz adamı daha öncedende bir şekilde tanımış olsak da Cumhurbaşkanımız olmak için niyetlenmiş bir adamı elbette ki daha yakından tanımak gerekir diye „Çırağan sarayı“ndaki tanıtım toplantısını ve mümkünse televizyonlarda katılmakta olduğu programları izlemekteyim. Keşke yanılsaydım ama mâlesef yanılmadım. Ülkenin en lüks otelindeki tanıtımda sloganın „ekmek“ olarak seçilmesi de çok manidar olmuştur. Sol geleneğin aşırılarına ait „zafer işaretinden“ sonra bu ekmek sloganı vallahi cuk oturdu diyeceğim ama iyide kardeşim bunlar 70`li yıllarda kaldı. Yoksa siz hâlâ 2014`lü yıllara gelemediniz mi?

Ekmeleddin Bey iyi bir insan olabilir. Başarılı bir bilimadamı da olabilir. Hiç birine bir diyeceğim olamaz. Ama 2014 `lü yılların Türkiyesinin Cumhurbaşkanı olamaz. Eğer önceki sistem yürürlükte olsaydı yani parlementerler seçmiş olsaydı çok uygun bir aday olduğu ileri sürülebilirdi. Ancak geçen zaman içinde gördük ki halk seçimine dayalı bu sistemde “düşük profilli bir görüntü ve halim-selim açıklamalar ve herkese gülücük ve nazar boncuğu dağıtmalarla” Ekmeleddin Beyin hiç şansı bulunmamaktadır.

Herkes CHP ve MHP`nin bir anlamda fedâkârlık yaparak kendileri dışından birini aday göstermek suretiyle Çankaya`ya talip olduklarını düşünmüşse de onların asıl niyetleri tabi ki “kendi koltuklarını korumak”tan ibarettir.

CHP ve MHP çatıya bir amca dikmek yerine kendi adayları ile yarışmış olsalardı belki de seçimi acayip zorlayabileceklerdi. Ancak onlar kendilerine olan özgüvenden o kadar mahrum durumdalar ki seçimi çoktan kafalarında kaybetmiş durumdalar. Garibim Ekmeleddin bey de artık kimin “tufasına” geldiyse ordan oraya seğirtip duruyor. Yabancı dilleri pek güzel de beyefendinin de “başı” olmayı istediği ülkenin diline ne kadar vakıf olduğu tartışmalı bir durum. Ne hallere kaldık Ya rabbim!

Sözün özü: CHP ve MHP elbette isteyerek ve severek değil belki ama sonuç olarak her ikiside mutlak anlamda Tayyib Erdoğanın “kazanması” için ellerinden geleni yapıyorlar. Bence muhalefetin bu silik ve kişiliksiz tavırları yüzünden Tayyib Bey daha şimdiden “ilâve %5 puan hanesine yazdırmış” durumda.

Bence Tayyib Erdoğan muhalefete bu âlicenap katkılarından dolayı behemâhâl teşekkür mesajı yayımlamalıdır. Ben kendi hesabıma ülkesini seven bir vatandaş olarak ve Türkiyenin istikbalde çok daha güçlü ve vakur bir ülke olacağına inanan biri olarak onlara “müteşekkir”(!) olduğumu ifade etmek istiyorum. Aslında bu durum oldukça garip. Ama ne varki garip olan sadece bu durum değil.

Baki Selam ve Saygılarımla

Ömer Erdem
Mainz/Almanya