Muhbir

Tasvir-i Efkar

Ceride-i Havadis

Sponsor Bağlantılar

 
1860’larda çıkan gazeteler arasında en çok isim yapmış gazete Muhbir olmuştur. Bu gazetenin sahibi, önceleri Ceride-i Havadis’te çalışan Filip Efendi idi; ancak gazeteyi Ali Suavi idare ediyordu. Muhbir gazetesi 1867 yılı Ocak ayında çıkmaya başladı ve hükümete karşı oldukça olumsuz bir tutum aldı. 8 ve 10 Şubat 1867 tarihlerinde, Mustafa Fazıl Paşa’nın Sultan Abdülaziz’e yazdığı açık mektup Muhbir’de yayımlandı; bu da gazetenin muhalif tutumunu açıkça kanıtlıyordu. Tasvir-i Efkar’ın ardından, Ali Suavi de, Girit Rumları ile başa çıkamadığı, Sırp isyanını bastırmadığı, büyük devletlerin müdahalesini engelleyemediği için Babıali’yi şiddetle kınıyordu.

 
Gazete ayrıca, Girit’te açlık ve sefalete düşen Girit Türklerine yardım kampanyası açmıştı. Ali Suavi’nin topladığı bu paraların çok titiz bir karakterle muhafaza edilip Girit’e yollanması olayı Âli Paşa’ya ağır bir darbe oldu.[1] 4 Mart 1867 tarihli gazetede yayımlanan Ali Suavi’nin “Hürriyet” adlı yazısında ülkedeki sosyal eşitsizlik ve saltcılık eleştiriliyordu.  
 

Muhbir’in 9 Mart 1867 tarihli sayısında, Osmanlı devlet adamları parlamento karşısında sorumlu tutuldukları takdirde ülkenin pek çok hastalığının iyileştirilebileceğine değinen Ziya Bey’in makalesi çıktı. Aynı gün gazete sahibi Filip Efendi, Maarif Nezareti’nden Muhbir’in bir ay süre ile kapatıldığına ilişkin bir yazı aldı. Kapatılma gerekçesi olarak, “gazetenin insanları kandırarak hükümete karşı kışkırtan bazı asılsız haberleri yayması” gösteriliyordu. Muhbir”le birlikte, çeviri bürosu üyelerinden ve Namık Kemal’ın Fransızca öğretmenlerinden Mehmet Efendi’nin 1866 tarihinden itibaren çıkardığı Vatan gazetesi de kapatıldı.

 

Tasvir-i Efkar’ın 465. sayısında Namık Kemal’in kaleme aldığı “Şark Meselesi” başlıklı makalenin hemen ardından 27 Mart 1867 tarihli bir kararname çıkarıldı. Kararname-i Ali adıyla anılan bu kararname ile basın tamamen susturulmak istenmiştir. Ali Paşa’ya göre bu kararnamenin gerekçesi şöyle formule ediliyordu; “Devletin zaafını millete söylemek vatanperverlik sayılmaz.”[2] Kararname ile Matbuat Nizamnamesinde yer alan hükümlerin dışında kalan konularda hükümete gazete kapatma yetkisi verilmiştir. Geçici kaydıyla çıkarıldıysa da 1908’e kadar tam 42 yıl süre ile yürürlükte kaldı.

 

Ali Paşa’nın kararnamesinden sonra fikir özgürlüğünün tamamen ortadan kalması ile Namık Kemal, Ziya paşa, Ali Suavi, Agah Efendi, Reşad, Mehmet Nuri ve Ayetullah Bey’lerinde bulunduğu aydınlar gizlice yurtdışına kaçtılar. Tanzimat’ın birinci kuşak aydınlarına oranla Batı kültürüne daha hakim olan ve Yeni Osmanlılar olarak adlandırılan bu kişiler, aralarına bir takım şahsi anlaşmazlıklar karışınca sonunda birer birer Osmanlı hükümeti ile anlaşarak veya genel aftan yararlanarak ülkeye geri döndüler. Hepsinin de endişesi Osmanlı İmparatorluğu’nin içinde bulunduğu çıkmaz olan bu grubun isteği, geleneksel Osmanlı Meşruiyet normlarından hareketle padişahtan adaletti.[3] Fikirleri ve prensipleri kesin hatlarla çizilmiş olmayan Yeni Osmanlılar’ın ortak amaçları, milletin istibdat yönetiminden kurtarmaktı. Ancak bunu başarmak için farklı yolları tercih ediyorlardı. İlk meşrutiyet teşebbüsü böyle bir dağılma ile sonuçlanmış olsa da Yeni Osmanlılar’ın Avrupa’da, özellikle Fransa, İngiltere ve İsviçre’de çıkardıkları Türkçe gazeteleri gizlice ülkeye sokarak, içerde büyük bir kamuoyu oluşturduklarını görürüz. Bunun sonucunda da II. Abdülhamid’in tahta çıkartılıp Meşrutiyet’in ilanı ve Kanun-i Esasi’nin hazırlanmasında önemli roller üstlenmişlerdir.[4]

 

 

[1] Necdet  KURDAKUL; Tanzimat Dönemi Basınında Siyasal ve Anayasal Fikir Hareketleri, T.C. Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Basımevi, I.Baskı, Ankara 2000, s. 11.

 

[2] Uygur KOCABAŞOĞLU; “Basın Özgürlüğünün Engellenmesi; Sansür Tarihi”, Tarih ve Toplum,  1986, s.44

 

[3] Onlara göre; Osmanlı Müslümanlarının sosyal hayatının derinliklerine nüfuz eden İslamiyet; toplumu ilerletme, Batı medeniyeti seviyesine çıkarma çabalarında kullanılabilir. Belki de gerçek İslamın tek çare olduğuna dair bu inançtır ki, Namık Kemal’i, genelde bütün dinleri, özelde pozitivist ve oryantalist bakış açısıyla İslamiyet’i eleştiren Fransız Ernest Renan’a cevap olarak “Renan Müdafaanamesi” isimli eserini kaleme almıştır. Faik BULUT;  İttihat Ve Terakki’de Milliyetçilik, Din Ve Kadın Tartışmaları, C.II, Su Yayınevi, İstanbul 1999, s.27.

 

[4] Hamza ÇAKIR; Osmanlıda Basın-İktidar İlişkileri, Siyasal Kitabevi, Ankara 2002, s.47.