Anadolu’nun bağrında 3 yılda bir öğretmeni değişen bir lise. Bu lisenin bahçesi öğrencileriyle cıvıl cıvıl. Lise bahçesi olmasına rağmen koşuşan ve çocuklaşan gençler. Onların bu sevinç, neşe ve eğlencelerini seyrederken tek başına gezen ve son zamanlarda ders çalışmadığını gördüğüm Zeynep dikkatimi çekiyor. Kafasını öne eğmiş. Sanki Karadeniz’de gemileri batmış gibi dertli dertli yürüyordu. Kimseyle konuşmuyor ve içine kapanık bir halde madden okulda ama manen farklı yerlerde geziyordu.
Öylesine kederli, öylesine mahcup, öylesine biçare adımlarla yürüyordu ki sanki menzili olmayan bir kurşun gibiydi.

Sponsor Bağlantılar

Bu garip yalnızlığa bir son vermeliydim.

Uzun zaman durumunu gözledim ama neyin sebep olduğunu ne bilen var ne de anlayan. Arkadaşları da çözemediklerinden bahsetti.

Bahçede yürüyen Zeynep’in yanına vardım selam verdim ama duymadı. Tekrar daha yüksek sesle seslendim. Çok uzaklardan bahçeye geldiği her halinden belli olan Zeynep irkilerek, ”merhaba“ dedi.

Biraz hoş beşten sonra niçin sıkıntılı olduğunu sözlerinden anladım. Kızımız ailesinin kendisini sevmediğini düşünmekteydi. Ailesini yakından tanımasam benim de inanacağım şekilde anlatan Zeynep ile ailesi arasında bir iletişim sıkıntısı vardı. Annenin hemşire, babanın öğretmen olduğu bu ailede, evladını ölesiye sevdiğini bildiğim ebeveynin sevgisini hissettiremediği gerçeği karşımıza çıkmaktaydı.

Günlerce Zeynep’in sözleri zihnimi işgal etti. Yeterince sevilmediğini düşünen Zeynep. Bir insan niçin böyle düşünsün ki..

Bu düşüncelerle ailesini okula çağırdım.

Havadan sudan konuştuktan sonra konu Zeynep’e geldi. Zeynep’in bu günlerde içine kapandığını hissettiklerini söyleyen aile, kızlarını çok sevdiklerini bütün programlarını kızlarına göre düzenlediklerini anlattılar.

Her anne baba evladı için çalışır, onlar için yaşar ama bu yaptıklarını anlatamazlarsa evlatlarını kaybederler. Önemli olan yaptıklarımızı anlatabilmektir. Bir annenin evladı için canını verdiğini çok duyduk.

Daha yeni, daha acısı içimizde, ama örnek bir insan, örnek bir anne…

Avustralya Türk Kolejinde görevli bir Türk Öğretmen Demet Latifoğlu, çocuğu ve öğrencilerinin boğulma tehlikesi geçirmesi karşısında tereddütsüz denize atlar ve çocukları kurtarır ama kendisi rahmetli olur. Mekânın cennet olsun öğretmenim.

Bizim yaptıklarımızdan ziyade kızımızın bizi nasıl anladığı daha önemlidir.

Bir anne her hangi bir işte çalışıyor bile olsa, akşam eve geldiğinde çocuğuyla yakından ilgilenmeli ve ona anne şefkatini dolu dolu yaşatmalıdır. Anne ve baba şefkatinden mahrum çocuklar, içinde bulundukları toplumdan kopuk yaşar; hatta zamanla toplum düşmanı bile olabilirler.

Çocuk ebeveynin birinden korktuğu zaman diğerine sığınabilmeli ve bu sığınacağı yer de anne kucağı olmalıdır. Böyle bir paylaşımda çocuk babada şefkat ve merhameti, annede de aksini bulacak, yerinde ürperecek, yerinde ümitlenecek; ama asla yalnızlık hissetmeyecektir. Aksine evde aile hayatı, böyle bir birliğe bağlanamamışsa çelişkiler sürüp gidecek ve kadının kendine göre bir baş, erkeğin de kendine göre bir baş olduğu böyle bir yuvada çocuklar hissiz, duygusuz, haşin ve yörüngesiz yetişeceklerdir.

Kızınızı hiçbir kızla kıyaslamayın. Çocuklar annelerinin yanında tek ve özel olmak isterler. Sevdiğinizi hissettirin. En önemlisi kızınız akşam eve geldiğinde kapıyı siz açın. O‘nu güler yüzle karşılayın. Sabırlı olun ve kızınıza zaman ayırın. ‘Kızım seni seviyorum’u sıkça tekrarlayın. Et tekrar ü fi ahsen velev kene yüz seksen yani güzel olan şeyin yüz seksen kere de olsa tekrarı güzeldir.

Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Zeynep diğer öğrenciler gibi olmuş ve onlarla koşuşturuyordu.

Sevmek önemli ama hepsinden önemlisi sevgimizi karşıya anlatabilmektir. Bunun bir yolu da ‘seni seviyorum’ diyebilmektir.

Ben de yaratılanı seviyorum yaratandan ötürü. Sizleri seviyorum.