Beyoğlu’nda Bir Metres  (1)

Şöhret Bey, alafranga yaşama saplantılı bir şekilde özenen, modaya meraklı, süsüne püsüne düşkün, aptal denecek kadar saf, yirmi beş-yirmi altı yaşlarında yoksul bir gençtir. Çirkin biri olmasına karşın, kendisini çok güzel bulur. Esmer, kalın kaşları ve gaga gibi burnu olan, uzun çeneli, uzun boylu, zayıf bir gençtir. Yüz elli altı buçuk kuruş gibi çok düşük bir maaşla çalışmaktadır. Kazandığı bu parayla hayalini kurduğu alafranga yaşamı sürmesi pek mümkün olmaz.Ünlü terzilere parası yetmediği için sokak içlerinde tenha yerlerde çalışan sünepe terzilerin başına bela olur. Terzisinin diktiği kıyafetleri bir türlü beğenmez, zavallı terzilere söylemediğini bırakmaz. Modayı aşırıya kaçarak takip ettiği için kendisini herkese güldürür.

Sponsor Bağlantılar

Şöhret Bey, birkaç ay önce Beyoğlu eğlencelerinde Madam Potiş adında bir hayat kadınıyla tanışmış, muhabbeti koyulaştırmıştır. Madam Potiş uzun boylu, şişman, çilli, otuz beşini geçkin, çirkin bir kadındır. Şöhret Bey’in Batılı yaşama özenen zavallı bir ahmak olduğunu anlayınca, onun gönlüne göre davranıp ona her istediğini yaptırır. Fransız asıllı olan Madam Potiş, Fransızcayı gayet düzgün konuştuğu için Şöhret Bey ona hayranlık duyar. Şatırzade Şöhret Bey ile Madam Potiş arasındaki ilişki, paraya dayalıdır. Şöhret Bey, sevgilisi Madam Potiş’in kaldığı eve yirmi gün kadar gidip gelmiş, gönlünce eğlenmiştir; ancak cebindeki beş-on lira tükenince bu tatlı yaşama veda etmek zorunda kalmıştır.

Kalbinde derin bir iz bırakan Madam Potiş’in ayrılığına uzun süre dayanamayan Şöhret Bey, para bulmak için türlü çareler düşünür, fakat sonuç alamaz. Sonunda annesinin evde olmadığı bir günde, kadının elmas küpelerini çalar, bin liraya satar. Bir buçuk aylık bir ayrılıktan sonra büyük bir özlemle Madam Potiş’in yanına koşar. Madam Potiş, âşığını göstermelik bir sevgiyle karşılar. Ayrı geçen bir buçuk ayın acısını çıkarmak için akşamleyin Beyoğlu’nda eğlenmeye karar verirler. Şöhret Bey, yanlarında süslü ve zarif bir köpeğin olmamasının çok büyük bir eksiklik olduğunu söyler. Şöhret’in Batılı görünmeye düşkün bir ahmak olduğunu iyi bilen Madam Potiş, genç âşığının suyuna gider, güzel bir köpek bulacağını söyler.

Drol  (2)

Madam Potiş, Şöhret gibi Batı hayranı bir gence, Avrupa’da sokağa köpeksiz çıkmanın ayıp sayıldığını bir kere ağzından kaçırmış bulunur. Arkadaşlarını dolanır, fakat âşığını etkileyecek kalitede bir ödünç köpek bulamaz. Bazı akşamlar ekmek verdiği bir sokak köpeği aklına gelir. Bir komşusuna, köpek için bir kıyafet diktirir. Madam Potiş, bu sokak köpeğini, Şöhret’e, soyu tükenmekte olan Karlin cinsi, pek değerli bir köpek olarak tanıtır. Bu köpeğin sadece Balear adalarında bulunan, yüz-yüz elli lira değerinde olan bir köpek olarak tanıtır. Şöhret Bey, sevgilisinin palavralarına inanır; böylesine eşsiz bir köpekle akşamleyin sokağa çıkıp etrafa çalım satmayı düşünür.

Madam Potiş ile Şöhret Bey aynanın karşısında süslenirler. Her ikisi de akıllarınca çok güzel olduklarını düşünürler. Gerçekte çok komik ve çirkin bir hale dönüştürürler kendilerini. Madam Potiş’in komşusu, al bir başlıkla süslediği sokak köpeğini getirir. Küçük, zayıf, kara bir köpek… Köpeğin adı “garip, çapkın, aşağılık adam” anlamına gelen “Drol”dur.

Sarhoş İki Külhanbeyi  (3)

Akşamleyin, Şatırzade Şöhret Bey ile Madam Potiş kol kola sokağa çıkarlar, yanlarında al başlıklı Drol da yürümektedir. Mahalle sınırına yaklaşınca Drol, diğer mahallenin köpekleri tarafından dişlenmekten korktuğu için yürümek istemez. O sırada yoldan geçmekte olan iki Ermeni kabadayı, bu köpek üzerine bahse tutuşur. Biri “tazı” olduğunu, diğeri ise “sokak köpeği” olduğunu iddia eder. Tartışma büyür, seyirciler çoğalır. Madam Potiş, bu işin sonunun rezalete varacağını kestirdiği için Şöhret Bey’in bastonuyla köpeğin arkasına şiddetli bir biçimde vurur. Zavallı hayvan, bastonun acısıyla yürümeye başlar. Kalabalık da peşlerine takılır.

Mahalle sınırını biraz geçince, sokak köpekleri, kılık değiştiren arkadaşlarını tanımakta güçlük çekmez. Sokak köpekleri, Drol’a saldırmaya başlar. İki Ermeni kabadayının tartışması gittikçe alevlenir, kavgaya tutuşurlar. Polisler gelir. Bu sırada Şöhret Bey, bastonuyla Drol’u sokak köpeklerinin saldırısından korumaya çalışır. Boş bir faytona can havliyle binerler. İki kabadayının kavgasından, meraklı kalabalıktan ve azgın köpeklerden kurtulurlar. Drol da canını kurtarmış olmanın sevinciyle havlayarak sokak köpeklerine karşı zaferini ilan eder.

Canavar  (4)

Şöhret Bey ile Madam Potiş, Baba Perdriks adında bir Fransızın işlettiği lüks bir lokantaya gelirler. Madam Potiş, Şöhret Bey gibi soyulmaya elverişli saf âşıklarını hep bu lokantaya getirir, sarhoş olan âşıklarına fazlaca para harcatır. Baba Perdriks, Madam Potiş’in payını ayırır.

Baba Perdriks’in lokantası bir hayli kalabalıktır. Madam Potiş ile Şöhret Bey baş başa kalmak için kendilerine özel ayrılan bölüme geçerler. Rakının etkisiyle kendilerinden geçerler. Kendilerine meze ve içki getiren garsonlardan çekinmeden öpüşmeye başlarlar.

Bu arada, lokantaya girdiği andan itibaren yemeklerin kokusuyla adeta gözleri parlayan Drol, vakit geçirmeden kokunun kaynağına gider. Garsonların masalara servis edecekleri yemekleri murdar eder. Garsonlar iş yoğunluğundan tabakların ne durumda olduğunu fark edemezler. Bir süre sonra müşterilerin bulunduğu masalardan şikâyet sesleri yükselmeye başlar. Yemeklerin artık olduğundan, sütlerin çorba gibi karıştırılmış olduğundan, kompostoda çamur bulunduğundan şikâyet ederler. Lokantanın sahibi Baba Perdriks, müşterilerine karşı mahcup olur, ne diyeceğini bilemez.

Yemeklerin pişirildiği yerden büyük bir gürültüyle beraber Rum Aşçı Todori’nin yardım çığlıkları duyulur. İçeride bir canavar olduğunu duyan Baba Perdriks ve garsonların korkularından renkleri atar. İçeri girip arkadaşları Todori’yi kurtarmaya cesaret edemezler. Baba Perdriks, müşterilerin bulunduğu salona koşar, aşçısının bir canavarın pençesinde can vermek üzere olduğunu, zavallı adamı kurtarmak için cesur bir adama ihtiyacı olduğunu söyler. Canavar sözünü işiten müşteriler, güçlü bir çığlık atarlar.

Canavara Hücum  (5)

Baba Perdriks’in zavallı aşçının durumuyla ilgili söylediği sözlerden etkilenen Mösyö Edmon, silahını çekerek aşçıyı kurtarmaya gider. İçtiği şarabın tesiriyle böylesi bir cesaret gösterisine kalkışan Mösyö Edmon, aşçının bulunduğu yere yaklaşınca korkudan titremeye başlar. Kendisini meraklı gözlerle takip eden insanlar tarafından korkak damgası yemeyi de göze alamaz.

Bir süre sonra Aşçı Todori, elinde kocaman bir sopayla Drol’un peşinde dışarı çıkar. Kahraman Edmon, vücuduna yapışan titremenin şiddetiyle elinde tuttuğu tabancasını farkında olmayarak
ateşler. Salonun ortasındaki lamba, şangır şungur aşağıya iner. Lokanta bir anda karanlığa gömülür. İnsanlar çığlık atarak telaşla kapıya yönelirler. Canlarını kurtarma telaşıyla birbirlerini çiğnerler.

Zarar Ziyan Ödeme  (6)

Lokantada yaşanan kargaşa, mahalle halkını da meraklandırır. Büyük bir kalabalık lokantanın önüne toplanır. Söylentiler abartılı bir hal alır. Baba Perdriks’in mutfağında, başı kırmızı, vücudu kara, kocaman bir canavarın, önce aşçıyı, sonra salondaki müşterilerden birkaçını feci şekilde yaraladığı söylenir.

Özel odalarında muhabbete dalan Şöhret Bey ile Madam Potiş, çıkan şamata üzerine dışarı çıkarlar. Şöhret Bey, çok değerli köpeği Drol’u, aşçının sopaları yüzünden yara bere içinde, can çekişir bir halde görünce deliye döner. Hemen Aşçı Todori’nin gırtlağına yapışır. Bu sırada Hristo adında bir adam, Madam Potiş’i kolundan sürükleyerek zorla oradan uzaklaştırır. Güçlü kuvvetli bir adam olan Aşçı Todori, Şöhret Bey’i adamakıllı pataklar. Şöhret Bey’in yüzü gözü şişer, üstü başı perişan olur. Haline bakmaz, köpeğinin yanına koşar. Sevgilisi Madam Potiş’in gelip kendisini bu güç durumdan kurtarmasını bekler. Fakat Madam Potiş ortalıkta görünmez.

Baba Perdriks, yanına polisleri alarak Şöhret Bey’in karşısına dikilir. Lokantasındaki zararı ödemesini ister. Polisle uğraşmak istemeyen Şöhret Bey, cebindeki on lirayı lokanta sahibine verir. Köpeği Drol’la birlikte oradan ayrılır.

Bir Bela Daha  (7)

Şöhret Bey, Madam Potiş’in evine gider. Kapının tokmağına birkaç kez vurur. Yaşlı bir kadın, madamın evde olmadığını, kim geceliğine daha fazla para verdiyse onun koynunda olacağını söyler. Şöhret Bey bir süre sokakta dolaştıktan sonra yeniden gelir. Yaşlı kadın, gecenin bir vakti kapısına dayanıp başına musallat olan adama gereken cezayı verir. Şöhret Bey’in tepesinden aşağıya bir çuval kömür tozunu boşaltır. Kömür tozuyla baştan ayağa karalara boyanan Şöhret Bey, gece vakti sokak ortasında kalakalır. Bir meyhanenin önünde arkadaşı Maşuk Bey’e rastlar. Maşuk Bey, Şöhret Bey’i evine davet eder.

Bir Şık Daha  (8)

Maşuk Bey, bir halası Şöhret Bey’in mahallesinde oturduğu için kendisiyle tanışmış, arkadaş olmuştur. Maşuk Bey, dolgun bir maaşla çalışan, zeki, olgun, kibar bir gençtir. Şöhret Bey’i tanıdıktan sonra ona, adam olması yolunda akıl vermeye çalışmış, ancak sözünü dinletememiştir.

Maşuk Bey’in bir terzide çalışan, Matmazel Adel adında sevgilisi vardır. Sevdiği kızla daha rahat görüşebilmek için bir ev kiralamıştır. O gece de, sevdiği kadını tanıştırmak için ilk kez arkadaşlarını evine davet etmiştir. Konyak almak için dışarı çıktığında da arkadaşı Şöhret Bey’e rastlamış, gecenin bir vakti arkadaşının sokak ortasında yalnız başına kalmasına gönlü razı olmamış, onu evine davet etmiştir.

Maşuk Bey’in evindeki konuklar üç kişidir. Razi Efendi, kırk yaşlarında, okumayı seven bir adamdır. Selami Efendi, otuz yaşlarında, her şeye heves eden, fakat iki günde usanan biridir. Üçüncü konuk Raik Bey ise, kişilik yönünden Şöhret Bey’in kopyasıdır. Cahil, kendisini şık bulan biridir. Evde aynanın karşısından ayrılmaz, sokakta da parlak dükkân camları Raik Bey’in aynalarıdır.

Ahbap Belalıları  (9)

Maşuk Bey, evdeki konuklarına arkadaşı Şöhret Bey’i alaylı bir ifadeyle tanıştırır. Şöhret Bey, yüzünü çeşmede yıkamış, ancak kömür tozu iyice çıkmamıştır. Açık renkteki kıyafeti de kurşunî bir renk almıştır. Evdekiler, kılığına ve davranışlarına bakarak Şöhret Bey’in, kendileri için bir eğlence kaynağı olacağını düşünürler. Şöhret Bey, olanca saflığıyla başından geçenleri anlatır. İçtiği konyağın etkisiyle çenesi açıldıkça açılır, kimseye konuşma fırsatı vermez. Konuştukça madara olur, cahilliği, saflığı, ahmaklığı su yüzüne çıkar.

Konuklardan Raik Bey, kişilik yönünden kendisine benzettiği Şöhret Bey’in modaya uygun kıyafetlerinden ve modaya uygun alafranga kıyafetlerinden çok etkilenir, ona karşı derin bir hayranlık duyar. Razi Efendi, Şöhret Bey’e akıl vermeye çalışır. Batı hayranı gençlerin Türkçe konuşmaları arasına birkaç yabancı sözcük katınca kendilerini bir şey zannettiklerini söyler. Şöhret Bey’in sıkıştığını gören Raik Bey, savunmaya geçer. Türkçenin birçok şeyi anlatmada yetersiz kaldığını ileri sürer. Millî duyguları kabaran Selami Bey, tartışmaya dahil olur. Üç beş tane Fransızca sözcük öğrenmekle kendisini Batılı zanneden züppelerin Türkçeyi hor görmelerine çok kızar. Öyle tırnak uzatmakla, Türkçeyi karalamakla, ayıplanacak şeyleri taklit etmekle Batılı olunmayacağını söyler. Bu sırada Şöhret Bey’in köpeği Drol, çişini yapar. Maşuk Bey, hizmetine bakan komşu kadını çağırarak odayı temizletir.

Bir süre sonra, Maşuk Bey’in sevgilisi Adel gelir. Şık elbisesi ve güzelliğiyle evdeki herkesi büyüler. Raik Bey, genç kadını görünce adeta çarpılır. Aynı şekilde Adel’in de kendisinden hoşlandığı kuruntusuna kapılır. Genç kadına iltifatlar yağdırır. Raik Bey’in sözleri, genç kadını utandırır. Adel, geldiğine geleceğine bin pişman olur. Maşuk Bey, konuyu değiştirip sevgilisini rahatlatmak için sözü, Batılı şair ve yazarlara, bilim adamlarına getirir. Şöhret Bey, konuşmaya başlar, yalan yanlış atıp tutar. Uyduruk isimleri, Batı’nın en önemli yazarlarıymış gibi tanıtmaya kalkışır. Konuştukça cahilliği tescillenir.

İçilen konyakların sayısı artınca, Raik Bey ile Şöhret Bey’in Adel hakkındaki konuşma ve davranışları bayağılaşır. Maşuk Bey, tatsızlık çıkmasın diye, yatma zamanının geldiğini belirtir. Kendi dairesine bitişik başka bir dairede, dört kişilik bir oda açtırır.

Razi Efendi ile Selami Bey hemen uykuya dalarlar, ancak Şöhret Bey ile Raik Bey’in gözlerine uyku girmez. Raik Bey, Adel’in kendi kollarında olduğunu hayal eder. Şöhret Bey, yatmadan önce tuvalet ihtiyacı için çıktığında, karanlıkta tam olarak görmediği yaşlı bir kadına asılmış, fakat yaşlı kadın kendisine yüz vermemiştir. Yaşlı kadın, kendisine iştahla kur yapan genci geri çevirdiği için pişman olur ve bir süre sonra odaya gelir. Raik Bey, içeriye giren kadının Adel olduğunu zanneder. Karanlık nedeniyle yanlışlıkla Şöhret Bey’in kollarına gittiğini düşünür. Şöhret Bey ile yaşlı kadın öpüşmeye başlar. Bu duruma daha fazla dayanamayan Raik Bey, saldırıya geçer. Büyük bir gürültü kopar. Otelin diğer dairelerinde kalanlar da ne olduğunu merak edip gelirler. Odanın ortasında, yaşlı kadını, bir yandan Şöhret Bey, diğer yandan Raik Bey çekiştirirler. Kadının üstü başı parçalanır. Bu sırada Drol da kavga edenlerin etrafında dolanarak rastladığını dişler. Zavallı Maşuk Bey, ortamı sakinleştirmek için elinden geleni yapar.

Drol, yaşadığı heyecan yüzünden ulumaya başlar. Maşuk Bey, köpeği dışarı çıkarmak ister, Fakat Şöhret Bey buna izin vermez. Köpeğin ulumasından rahatsız olan konuklar, sabaha karşı Şöhret Bey’i köpeğiyle birlikte sokağa
atarlar.

Ertesi gün geç saatte uyanan konuklar, bazı değerli eşyalarının çalındığını fark ederler. Razi Efendi’nin gümüş tabakası ile bir miktar parası, Selami Bey’in para çantası, Raik Bey’in de altın saat kordonu ile gümüş bastonu çalınmıştır.

Tepebaşı Bahçesi  (10)

Olaydan bir gün sonra akşam vakti, Maşuk Bey ve arkadaşları Tepebaşı Bahçesi’nde oturmaktadır. Paralarını ve değerli eşyalarını çaldırdıkları için her zamanki neşeleri yoktur. Maşuk Bey, evindeki kiracıların namuslu kişiler olduğunu, şimdiye kadar böyle bir hırsızlık olayının yaşanmadığını söyler. Hırsızın kim olduğu konusunda kafa patlatırlar. Bütün deliller Şöhret Bey’i işaret etmektedir.

Bu sırada üç kişinin bahçeye girdiği görülür: Şöhret Bey, Madam Potiş, Dans Hocası Mösyö Tirel. Şöhret Bey’in aşırıya kaçan şıklığı, şüphelerin iyiden iyiye onun üzerinde toplanmasına neden olur.

Bir saat kadar sonra, şiddetli bir kadın çığlığı duyulur, hemen arkasından bir tabanca patlar. Bahçede eğlenen insanlar, paniğe kapılarak telaşla kaçışmaya başlarlar.

(Yazar burada geçmişe döner.)

Baba Perdriks’in lokantasında meydana gelen olay sırasında, Madam Potiş eski bir belalısı tarafından zorla kaçırılır. Hristo adındaki bu adam, Şöhret Bey gibi bir ahmağı soyup soğana çeviren Madam Potiş’ten pay ister. Hristo, tehdit yoluyla istediğini elde eder. Buna göre Madam Potiş, Hristo’yu bir dans hocası olarak tanıtacak, bu şekilde Şöhret Bey’den para koparacaklardır.

Hristo ile Madam Potiş kendi aralarında Şöhret Bey’i soyma planları yaparlarken, Madam Potiş’in evine giden Şöhret Bey baştan ayağa kömür tozuna bulanmıştır. Maşuk Bey’in evinden sabaha karşı atıldıktan sonra yine bir umutla Madam Potiş’in evine gitmiş, bu kez sevgilisini orada bulmuştur. Madam Potiş, yapmacık bir tavırla, kargaşa sırasında kendisini kaybettiğini, sabaha kadar Beyoğlu sokaklarını dolaşarak kendisini aradığını söyler. Söz arasında, Mösyö Tirel adında usta bir dans hocası bulduğunu belirtir. Tepebaşı Bahçesi’ne giderlerken, Şöhret Bey’in şiddetli ısrarlarıyla köpeği de yanlarında getirmek zorunda kalmışlardır. Drol’un başında al bir başlık, üzerinde de mavi bir giysi vardır.

İçkinin tesiriyle iyice sarhoş olan Şöhret Bey’in içini derin bir hüzün kaplar. Sevgilisinin yanına gelebilmek için annesinin küpelerini çaldığını, annesinin ne derece eli sıkı bir kadın olduğunu, küpelerinin yokluğunu fark eder etmez mahalleyi ayağa kaldıracağını, nihayet polisler tarafından yakalanmasının an meselesi olduğunu düşünmekte, tedirginliği artmaktadır.

Mösyö Tirel, bahçenin tenha bir yerinde, havuz kenarında dans derslerine başlar. Paris’in bütün kibar salonlarında “Çekirge Dansı” adıyla bilinen oyunun oynandığını söyler. Bu uyduruk dansı öğretmek bahanesiyle zavallı Şöhret Bey ile Madam Potiş’i çekirge gibi havalara zıplatır. Şöhret Bey, alafrangalığın bir gereği olduğuna inandığı için olanca gayretiyle dans figürlerini, oldukça zorlanarak da olsa, yapmaya çabalar. Dans Hocası rolüne kendisini iyice kaptıran Hristo, öğrencilerine yüklendikçe yüklenir. Dans ederlerken, Madam Potiş ile Şöhret Bey bir anda kendilerini havuzun içinde bulurlar. Havuzun dibi yosun tuttuğu için ayağı kayan Madam Potiş, şiddetli bir çığlık atar. Hemen ardından bir tabanca sesi duyulur.

Bu arada, efendilerinin dans merakı yüzünden başıboş kalan Drol, yemek kokusunu alınca, dün gece Aşçı Todori’den yediği sopaların acısını unutarak güzelim yemeklere saldırır. Yemeklerin murdar olduğunu gören aşçı, elindeki odunu köpeğin kafasına indirir. Canı fena halde yanan Drol, acıklı bir haykırışla dışarı kaçar, kadınlara saldırır, kadınların elbiselerini parçalar. Yabancılardan biri, kudurmuş köpeği tabancasıyla yere serer.

Madam Potiş’in çığlığı ile tabancanın patlaması aynı anda olunca, bahçedeki insanlar korku ve telaşa kapılırlar. Polisler olan biteni anlamak için bahçeye dağılırlar. Tabancanın, kuduz bir köpeği öldürmek için patladığı anlaşılır. Bahçedeki kalabalık, çığlığın geldiği yere, havuz kenarına gelir. Şöhret Bey ile Madam Potiş sırılsıklam olmuşlardır. Üstleri başları perişandır.

Kalabalığın ve polislerin üzerine geldiğini gören Şöhret Bey, korkuyla beklediği yakayı ele verme anının nihayet gelmiş olduğunu düşünür. Kargaşanın sebebini anlamaya çalışan polisler, Şöhret Bey’e, ortalığı birbirine katan köpeğin kendisine ait olup olmadığını sorarlar. Şöhret Bey, suçluluk duygusunun vermiş olduğu vicdanî ağırlıkla, “köpek” sözcüğünü “küpe” diye anlar. Annesinin elmas küpelerini nasıl çaldığını tüm ayrıntısıyla anlatır. Drol’un kanlar içinde, cansız bir halde yattığını görünce, üzerine kapanıp ağlamaya başlar. Dün geceki hırsızlıkla bir ilgisinin olmadığını, Selami’nin paralarından, Raik’in saat kordonuyla bastonundan, Razi’nin tabakasından haberinin olmadığını söyleyerek polisleri kandırmaya çalışır. Şöhret Bey’in saçma sapan sözlerinden iyice işkillenen polisler, işin içinde başka suçların da olabileceğini düşünerek Şöhret Bey’i polis merkezine götürürler.

(Ahmet Mithat Efendi, yazara yardımcı olmak amacıyla romanın bitimine bir “sonsöz” eklemiştir.)

Soruşturma ve yargılama yapıldıktan sonra Şöhret’in nizamlar gereğince hapse mahkûm olduğunu anlatmaya gerek yoktur.

Bu hikâyemizde hayal gücü ürünü sayılacak olağanüstü âdetlerle okuyucularımızı eğlendireceğimize, çeşit çeşit örnekleri her gün ortada görülen bazı haller üzerine dikkatlerini çekmeyi daha çok yararlı gördük.

Şöhret Bey’imiz bir hayal kişi ise de gerçekte pek çok benzeri yok mudur? Annesinin küpesini çalıp Kuyumcu Bedros’a satması hayalî ise de birçok şıkların babadan kalma serveti mahvetmeleri gerçek olaylardan değil midir?

Biz hikâyemizde Şöhret’i hapse attırmış olmakla hakkında dostluk etmiş olduk. Gerçek benzerlerinin sonu ise genellikle daha feci oluyor. Hapsolunmak demek bir çeşit gizleniş demektir. İşin sonunda yüz karası hiç olmazsa cezaevinin karanlığına karışarak kimsenin lanetli bakışlarına çatmaz. Başka benzerlerinde ise karnı aç, sırtı çıplak, yalın ayak, başı kabak, dost ve düşman gözünde ömrünün sonuna kadar hakarete uğramak sonucu görülür ki, düşüncesi ve düşü bile tüyleri ürpertir.

Tanrı gençlerimizi bu yoldaki belalardan uzak tutsun ve korusun. Amin!

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Şık” Romanı

___  S  O  N  ___